Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 9

İngiliz ajanı Noel, Sivas’ta Atatürk’ü tutuklamak istemişti
Noel, İstanbul’da Sadrazam Damat Ferit Paşa ile işbirliği halinde ve padişahın irade-i seniyesi ile Elazığ’daki son Osmanlı Valisi Ali Galip’i, Bedirhanlılardan Mutasarrıf Halil Bey 
ve adamlarını alarak Sivas Kongresi’ni basıp Mustafa Kemal’i yakalamak için harekete geçti ancak bu hain teşebbüs önlendi...Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu müttefikleriyle birlikte yenildikten ve Mondros Mütarekesi’ni imzaladıktan sonra imparatorluğun parçalanması ve paylaşılması hemen gündeme geldi. Zaten daha savaş sona ermeden önce İngiliz Mark Sykes ile Fransız Georges Picot masa başında cetvellerle, etnik, hatta jeolojik ve coğrafi gerçeklere bakmadan, ekonomik çıkarları açısından bu toprakları aralarında İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan nüfuz bölgelerine ayıran gizli anlaşmalar yapmışlardı. 
Bu planlar arasında İstanbul’u ve Boğazları da Çarlık Rusyası’na bırakmak vardı; ama Çarlığın ömrü vefa etmedi. Sovyet İhtilâlinden sonra Lenin, o da bu anlaşmanın Rusya ile ilgili kısımlarını ve mirasını -bir süre için- reddetti. Gizli anlaşma metni, Sovyet İhtilâli’nden sonra, yeni Sovyet yöneticileri tarafından açıklanınca, Arapları, Ermenileri ve Kürtleri kızdırmıştı. Çünkü bağımsızlıklarından söz edilmiyordu. Mirasın taksimatında İngiltere için en önemli faktör, Hindistan yollarını güvence altına almaktan daha fazla petrol, daha doğrusu Musul petrolleri idi. İngilizler kendi çıkarları için Musul-Bağdat ve Basra’nın entegrasyonuna önem veriyorlardı. Kürdistan’ın geleceği, Mezopotamya’nın özellikle Musul’un güvenliğine bağlı olarak düşünülüyordu. Sykes-Picot taksimatında Musul bölgesi, Fransa’nın kontrolüne verilecekken bu sonra değiştirilecekti. Taksim planı, olaylar geliştikçe, İngilizler lehinde bir hayli değiştirildi. İngiliz Başbakanı Lloyd George ile Fransa Başbakanı Georges Clemancaeu arasında yapılan bir anlaşma ile İngiltere, neticede Suriye ve Lübnan’ı Fransızlara bırakarak kendi çıkarları açısından daha önemli olan Mezopotamya’yı münhasıran kendi nüfuz ve himaye bölgesi içinde tutabildi. 

Petrol kavgası
Lozan’da İngiltere’yi temsil edecek Lord Curzon’la, Winston Churchill arasında o sıradaki yazışmalardan Hindistan yollarının güvenliği ve Musul petrol kaynakları yüzünden Mezopotamya üzerindeki hâkimiyeti elden kaçırmamak gerekiyordu.
Meşhur İngiliz ajanı T. E. Lawrence, daha 1913 yılında bir raporunda şöyle yazmıştı: “Yeni denize indirilen Queen Elizabeth transatlantiğindeki petrolle işleyen türbinleri gördükten sonra, imparatorluğun geleceğinin petrolde olduğunu anladım.” 
Mütareke zamanı İstanbul’da ABD’nin yüksek komiseri olarak görev yapan Amiral Mark Bristol, 1922’de Washington’a gönderdiği raporda: 
 “Kürdistan’ın meşhur petrol yatakları sebebi ile entrikaların, hatta İngilizlerle Fransızlar arasındaki çıkar çatışmalarının başladığını, İngilizlerin ’Kürdistan’ı denetim altında tutmak için’ Kürtleri, Türklere karşı kullandıklarını, Kürt aşiretlerine silah ve para yardımı yaptıklarını”  yazıyorduk.

Kürtler faaliyette
Sonra ortaya çıkan belgelerden ve o sıralarda bölgeye tahkikat maksadı ile gelen ABD’li General Harbord’un yazdığı raporlardan da anlaşılıyor ki, ABD kendi çıkarlarına ve özellikle petrol çıkarlarına ters düşen bu gelişmelerden pek memnun değildi.
Mütarekenin ve mütareke İstanbul’unun bulanık havası içinde yıllardır Kürt bağımsızlığı için gizli açık faaliyet gösteren bazı Kürt aydınları ve seçkinleri faaliyetlerine hız verdiler. Bu hareketler, mütareke döneminin zayıf Osmanlı hükümetleri karşısında pervasızca yapılır oldu. Kürt Teali Cemiyeti ve Kürt Teavün Cemiyetleri gibi örgütler, Bedirhan ailesi ve Şerif Paşa gibi devletin ekmeğini yemiş Kürt seçkinleri, imparatorluğun dağılmasından sonra parsayı toplamak ve bağımsız bir Kürt Devleti kurmak peşinde idiler. ABD Başkanı Wilson’un ünlü 14 ilkesinden 12’ncisi mucibince, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Türklerden gayrı unsurlarına ve Kürtlere  “özerkliklerini engel olunmadan geliştirmek fırsatının verilmesini”  öngördüğüne dayanarak, kendi mukadderatlarını kendileri tayin etmek istiyorlardı. Osmanlı Devletinde büyükelçilik yapmış Şerif Paşa, 1919’da Paris’te toplanan barış konferansına  “bütün Kürtler adına”  müracaat ederek  “tamamıyla” bağımsız ve hür bir Kürdistan Devleti kurulmasına karar verilmesini istiyordu. ’Kürdistan’ın hudutları sonra tespit edilebilirdi. 

Mustafa Kemal’i tutuklama teşebbüsü
Aynı yılın Temmuz ayında Mustafa Kemal de Erzurum Kongresi’nde, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü  “Misak-ı Milli hudutları içinde” müdafaa ve muhafazaya and içmiş ve bu kararlılık Sivas’ta yinelenmişti.
Mustafa Kemal, Samsun’dan Anadolu’ya geçtikten sonra başlattığı Milli Mücadele hareketi Anadolu, Orta Doğu ve Mezopotamya’daki tasavvurlarına engel olacağı için İngiltere’yi, Noel gibi ajanlarını çok rahatsız ediyordu. 
1919’da bölgeye gelen ve hemen  “Kürtlerin Lawrence” ı olmaya soyunan Binbaşı Noel bunun içindir ki, Sivas Kongresi’ni basıp milli hareketin başı Mustafa Kemal’i tevkif etmeye teşebbüs etmişti. Noel, İstanbul’da Sadrazam Damat Ferit Paşa ile işbirliği halinde ve padişahın irade-i seniyesi ile Elazığ’daki son Osmanlı Valisi Ali Galip’i, Bedirhanlılardan Mutasarrıf Halil Bey ve Celadet Beyleri, Malatya’dan da bazı silahlı Kürt atlıları ve valinin jandarmalarını alarak Sivas Kongresi’ni basıp Mustafa Kemal’i yakalamak için harekete geçer. Ancak ne var ki, Mustafa Kemal artık hiçbir resmi görevi ve sıfatı olmadığı halde bölgede kendisine bağlı idareci ve komutanların yardımıyla bu teşebbüsü önler. Binbaşı Noel de tevkif edilip geldiği yere geri gönderilir. (Not: Babam Kılıç Ali, Sivas’ta Mustafa Kemal’e iltihak edince Mustafa Kemal’in ona verdiği ilk ödev, Noel’i yakalamaktır. Babam at sırtında onu takip ediyor ama Noel, Bedirhan şeyhi ile birlikte otomobille kaçıyor.)
Kürtlerin ‘Lawrence’ı
Atatürk’ün Nutuk’unda Binbaşı Nowill diye bahsettiği, “Kürtlerin Lawrence’ı Binbaşı Edward William Charles Noel” çoğu Intelligence Service ajanları gibi, asil bir İngiliz ailesine mensuptur. İngiltere hükümetinin işine gelince sahip çıkıp, işine gelmeyince  “o tek başına hareket eden bir maceraperesttir”  diye tanımazlıktan geleceği ajanlardan biridir. Bazılarına göre meşhur romancı John Buchan’ın, 1920’lerde çok satılan  “Green Mantle”  adlı macera romanının kahraman modeli bu Noel imiş. Oysa  “Green Mantle” , yani  “Yeşil Pelerinli Adam” ın gerçek modelinin Aubrey Herbert adlı başka bir asilzade -ajan- olması çok daha muhtemel... Herbert’in ailesi bunu ispat için bir de kitap yayınlamış. Aubrey Herbert ölümüne kadar milletvekili olarak İngiliz parlamentosunda Türk çıkarları için Lloyd George’a ve diğerlerine karşı mücadele etmiş.

Birçok isyanı destekledi
Azılı Türk düşmanı Binbaşı Noel ise, 1938’e kadar bölgede kalmış ve Şeyh Sait isyanı dâhil bir dizi Kürt isyanlarını tahrik etmiş olmakla birlikte, Noel’in hayatı da maceralarla doludur. 
Daha önce 1915-1918 yıllarında Orta Asya’da, Gürcistan ve Azerbeycan’da Büyük Oyun içinde Alman ajanları ile mücadele etmiş, İran’daki Osmanlı yanlısı bir kabileye esir düşmüş, ölümden güç kurtulmuş. Bakü’de Türklerin katliamına karışmış, sonra Osmanlı İslâm Ordusu’nun Azerbaycan’ı işgal etmelerini bazı Kürt aşiretlerini kullanarak önlemeye çalışmış. Neticede küçük rütbesine rağmen İngiltere’nin en yüksek nişanı ile taltif edilmişti.
Ve Arap asıllı Albay Cevdet’in meydan okuyuşu
Noel’in Kürtleri tahrik etmeye çalıştığı ve Mustafa Kemal’i tevkif etmeye çalıştığı sıralarda, Diyarbakır’daki 13. Kolordu Komutanı, İngiliz belgelerinde  “Arap asıllı” diye söz edilen Albay Cevdet Bey’in, bölge halkına yayınladığı bildirgedeki şu meydan okuması kayda değerdir. Bakınız ne diyordu Miralay Cevdet Bey: 
 “Malatya’ya bir İngiliz subayının başkanlığında gelen heyet (herhalde Noel’in grubu) ülkemizin hayrına değildir. Son alay yüz yıldır İslâm, Kürtler, Araplar, Arnavutlar ve Türkler birlikte desteklenmişlerdir. Bugün Arnavutların adları bile anılmıyor. Araplar bile bizden ayrılmışlardır. Şimdi gene Kürtleri, hile ile bizden ayırmaya çalışıyorlar. Kendisini albay diye tanıtan aslında binbaşı olan İngiliz zabiti Süleymaniye’de siyasi ajandı ve Şeyh Mahmud’u kandırmıştı. Mahmud şimdi İngilizlere karşı kahramanca mücadele veriyor. Türkler ve Kürtler kardeştirler ve İslâm’ın temelidirler. Ayrılırlarsa İslâmiyet zayıflar. Türkler, Kürtler olmadan da yaşayabilirler; ama Kürtler asla ayrı yaşayamazlar.” 
Ama Şeyh Mahmud sonra, gene Noel tarafından kandırılarak İngiliz tarafına geçecek ve sonra da onlara karşı da başkaldıracaktı.
İstanbul’da ve yurtdışında örgütlenmiş olan Şeyh Abdülkadir, Bedirhan kardeşler, Şerif Paşa gibi seçkinler ve onlarla bağlantılı olarak da bölgedeki şeyhler, aşiretleri ve Kürtleri bağımsızlık vaatleriyle tahrik etmeye sonuna kadar devam edecektir.
Ne var ki, bu çabaların önünde engeller vardı. Bir defa Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğu ihanet etmek istemiyorlardı. Bu çoğunluk, Avrupalıların Kürtleri Ermenilerin intikamına terkedeceklerinden ve bir Ermeni devleti kurulmasından korkuyorlardı. Kısacası, İngiltere’ye fazla güvenmiyorlardı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder