Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 14

ABD’nin 1960 sonrası ‘Kürt alfabesi’ teklifi reddedilmişti
Başlıkta belirttiğim konuyu bana rahmetli Alparslan Türkeş anlatmıştı. ABD’nin Kürtlere ilgisi Körfez Savaşı’ndan sonra hararetlenecek ve hareketlenecektir. Almanya’daki Büyük Oyun’un güncel devamında Amerika ile Avrupa, Orta Doğu’da ve Kafkaslarda rekabet çerçevesinde Kürt kozunu ihmal etmeyecek ve PKK’ya gizli de olsa destek vermekle bu kozu elinden bırakmak istemeyeceklerdir.Zamanın İçişleri Bakanı Hilmi Uran’ın, 1944 yılında Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na Doğu-Kürt Meselesi konusunda verdiği rapor çok ilginçtir.
Uran, daha o zaman Kürt sorununun ileride devletin başını çok ağrıtacağını söylüyor ve Kürtlerin sadece Batı’da değil, Doğu’da da Türklüğe asimilasyonunu daha doğrusu entegre edilmelerini, aynı erime kazanında kaynaşmalarını sağlayacak bir dizi çok gerçekçi tedbir öneriyordu.
Ne var ki, genelde entegrasyon özellikle Batı’da başarı ile sürdü ama Doğu’da Kürt veya güney sorunu olduğu benimsendi ve bu politika başarı ile sürdü. Ta ki araya yeniden nifak tohumları ekilene ve bu tohumlar da yeşerene kadar!
Bölgedeki bütün yüksek, hatta orta seviyede memurları Kürt asıllılardan değil de diğer kökenlilerden tayin Edildiği iddia olunur... 
Başlangıçta böyle bir kararlılık yoktur; fakat Kürt kıpırdanma ve ayaklanmaları karşısında bölgeye güvenilir idarecilerin tayin edilmesi zorunluluğu hissedilmeye başlanmıştır. Kürt dilinin yasaklanması gibi tedbirler de bir Kürtçülük oluşumuna karşı alınmış tedbirlerdir.

San Francisko’da
Doğu’da ve Güneydoğu’da bölgedeki son önemli Dersim isyanından sonra belirgin bir Kürt hareketi olmadı.
Ancak dışarıdaki Kürtler, Bağımsız Kürdistan hayalinden tamamıyla vazgeçmiş değillerdi. II. Dünya Harbinden sonra San Fransisko’da toplanan Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurucu konferansına  “Breaux Şerif” , yani  “Güzel Şerif”  lakabı ile anılan ve bazılarının da bundan galat olarak  “Boş Herif”  dedikleri Şerif Paşa da katılır ve Kürtlerin bağımsızlık taleplerini bir Kürdistan haritası ile birlikte sunar.

Sovyetler Birliği’nin tutumu
Sovyetler Birliği kuruluş ve Türkiye ile dostluk yıllarında, Çarlık Rusyası’nın aksine Kürt bağımsızlık hareketlerini kollamaya başlıyor. Alttan alta yürütülen bu faaliyet, II. Dünya Harbi döneminde ve hemen sonra 1945-46 yıllarında Sovyetlerin ve ajanlarının özellikle İran ve Azerbaycan topraklarındaki Kürt hareketlerini silah ve para yardımı ile desteklemesine dönüşüyor. Bu desteğin bir neticesi de Molla Mustafa Barzani’nin de desteği ile bu bölgede Gazi Muhammet başkanlığında kurulan kısa ömürlü Mahabat Cumhuriyeti idi. Bu devletin bütün Orta Doğu’ya yayılacak Bağımsız bir Kürt Devleti’nin nüvesi olması umuluyordu. Ne var ki, bu hareket Batılıların ve Amerikalıların yardımı ile İran hükümeti ve ordusu tarafından bastırıldı. Batılılar da bir Kürt Devleti’ni uzun vadeli hesaplarla isteyebilirlerdi ama devletin Sovyetler Birliği himayesi altında olmasını asla kabul edemezlerdi.

Amerika’ya gelince...
Amerikalıların önce misyonerler vasıtası ile Kürtlerle ve Kürt hareketleriyle ilgilendiğini yazmıştım. ABD güçlendikçe ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu ilgisi resmiyete dönüştü. Önce bölgeye gönderilen ’Barış Gönüllüleri’, Kürtler üzerinde araştırmalar yaptılar ve raporlar hazırladılar. ABD bu bölgeyi ve insanlarını kendi çıkarları açısından gözardı edemezdi.
Rahmetli Alparslan Türkeş bu hususta bir anısını bana anlatmıştı. Amerikalılar, 1960’dan sonra Genelkurmay’a bir Kürt alfabesi geliştirmek için  “masumane” ve kültürel bir öneride bulunmuşlardı ve bu öneri zamanın Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay tarafından şiddetle reddedilmişti. ABD’nin Kürtlere ilgisi Körfez Savaşı’ndan sonra hararetlenecek ve hareketlenecektir. Almanya’daki Büyük Oyun’un güncel devamında Amerika ile Avrupa, Orta Doğu’da ve Kafkaslarda rekabet çerçevesinde Kürt kozunu ihmal etmeyecek ve PKK’ya gizli de olsa destek vermekle bu kozu elinden bırakmak istemeyeceklerdir.
1914 sonrası Hıristiyan Nasturiler İngilizlerden aldığı destekle özerk bir devlet kurmak istedi. Ona karşı çıkan Simko, Osmanlı’nın para ve silah yardımı ile Nasturilerin lideri Şimur’u mağlup etti. Fotoğrafta Simko, korumalarıyla birlikte görülüyor.
İran ve Irak acımasız davrandılar...
Bu çalışmada, Kürt bağımsızlığı hareketlerini Türkiye açısından ve Türkiye’deki hareketler olarak ele aldık. Netice itibarıyla bunları birbirinden ayırmak ve dışımızdakileri görmezlikten gelmek doğru değildir. Kürtlerin, Kürt aşiretlerinin arasında hudutları aşan kan bağları ve ilişkiler olduğu gibi bağımsızlık hareketleri ve başkaldırıları da hudutları aşmıştır. Bu itibarla dışımızdaki hareketlere ve bu hareketlerin tarihine, kısaca da olsa, bakmakta yarar var.

Kürtler hep sorun olmuş
Bu ülkelerin, devletlerin hepsinin 18. ve 19. yüzyıllardan beri Kürtlerle sorunları olmuştur. Ne var ki, bütün bu devletler Kürt ayaklanmalarına karşı Türkiye’den çok daha sert metotlarla mücadele etmişlerdir. Kürtleri azınlık telakki ettikleri için kâh lehlerinde fakat ekseriya aleyhlerinde muamele yapmışlar; Türk Devleti gibi Kürtleri, eşit hakları olan ve ülkenin nimetlerinden eşit olarak istifade eden vatandaşlar telakki etmemişlerdir.

Koz olarak kullanıldılar...
Nüfuslarında Kürtler bulunan ve bunların başkaldırıları ile zaman zaman mücadele eden özellikle İran ve Irak, bu başkaldırılarda hudutların durumu dolayısı ile ortak sorunları olduğu halde ortak bir yöntem kullanmamışlar. Aksine Kürt konusunu özellikle Türkiye’ye karşı koz olarak kullanmayı yeğlemişler. Ağrı İsyanında İran hükümetinin, sonra kendisine karşı da döneceği muhakkak olan Kürtleri koruyucu bir tavır almaları bunun en belirgin delili olmuş, buna rağmen müşterek bir politika oluşturmamışlardır.

‘Büyük Oyun’un piyonları
20. Yüzyılın başlarına kadar aşiretlerin kavgaları ile bir keşmekeş içinde bulunan İran, 1901 Devrimi ile bir anayasaya, parlamentoya ve merkezi hükümete kavuşmuştu. Ancak merkezi hükümet çok zayıftı ve çeşitli aşiretlerin tehdidi altında idi. Bu aşiretlerin en azgınları Türk ve Rus hudutlarını çerçeveleyen Kürt aşiretleri idi ve bunlar o bölgede oynanan  “Büyük Oyunun”  piyonları olmuşlardı.
Nasturilerin devlet kurmasını Osmanlı önledi
İran’daki Kürt aşiretleri arasında en kuvvetlisi Urumiye Gölü’nün batısındaki dağlarda yaşayan Şikak aşireti idi ve Tahran’daki merkezi hükümetin hep baş belası idi. Aşiretin başı Cafer Ağa, mahalli vali tarafından hile ile öldürüldükten sonra yerine geçen küçük kardeşi İsmail,  “Haydut Simko”  lakabı ile bölgenin en azılı şerifi olacaktı 1906’dan sonra.
Irak’taki meşrutiyet hareketini Osmanlılar destekliyordu ama Haydut Simko ve diğer Kürt liderler, Rusların da yardımıyla bu hareketi önlemeye çalışıyorlardı. Bölgeye yerleşen Osmanlı kuvvetleri, 1911 yılında Rus baskıları karşısında çekilmeye mecbur oldular.
1914’te Büyük Savaş çıktıktan sonra İran-Türk hududunda Hıristiyan Nasturi hareketleri oldu. İngilizler, Nasturileri bir vurucu güç olarak hazırlıyorlardı. ’Sovyet Devrimi’nden sonra Rus kuvvetlerinin İran’dan çekilmesi sonrası hâsıl olan güç boşluğunda Nasturiler, İngiltere’nin desteği ile İran’ın bir bölümünde özerk bir Nasturi devleti kurmak istediler. 1921’de Türkiye’deki Nasturi ayaklanması da bu etkenlerle çıktı.

Hem haydut, hem halk kahramanı
Nasturiler karşılarında Haydut Simko’yu buldular. Simko hem bir haydut, hem de bir halk kahramanı idi. Harbin son yılı 1918’de Nasturilerin lideri Mar Şimun, Türklere ve İranlılara karşı birlikte hareket etmek maksadıyla Haydut Simko’yu bir toplantıya çağırdı. Bu sırada Osmanlılardan para ve silah yardımı alan Simko, Şimun’u tuzağa düşürerek öldürdü. Daha da güçlendi.
Ancak 1921’deki bir hükümet darbesi ile İran’da, Kazak kuvvetleri komutanı Albay Rıza, Milli Savunma Bakanı ve Harbiye Bakanı sıfatı ile iktidarı ele geçirdi. Ülkede ve silahlı kuvvetlerde reform yaptı. Merkezi hükümeti güçlendirdi. Çeşitli başkaldırıları bastırdı ve İran’a hâkim oldu. İran ordusu nihayet başbelası Haydut Simko’nun kuvvetlerini tenkil etti. Simko, Ağustos’ta İran’dan Irak’a kaçtı. Buradan Irak ve Türkiye’deki Kürt aşiretlerinin yardımı ile gene İran’a karşı harekete geçti. Rıza’nın kuvvetleri Simko’yu bir kere daha mağlup etti ve o da gene Irak’a kaçtı. İran hükümeti Simko’yu, bu sefer bir takım vaatlerle İran’a çekti ve sonra da pusuya düşürerek öldürdü.
Rıza Han, 1925 yılında İran’da, hudutlardaki başkaldırıları bastırmış, bütün aşiretleri ve muhaliflerini sindirmişti. Sıra zayıf Kaçar Hanedanı’nı devirmeye gelmişti. Parlamento 1925’te Kaçar hanedanını ilga etti ve Rıza Han Şehinşah -şahların şahı Rıza Şah Pevlevi- olarak İran tahtına oturdu Hükümdar oldu. Rıza Şah, İran’da Mustafa Kemal’in Türkiye’ye uyguladığı reformları uyguladı. 1930’dan sonra aşiretleri, bu arada Kürt aşiretlerini ikâmete mecbur etti...


http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=47903

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder