Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 8

Bedirhanlar ve Ermeniler ihanet için birleşmişlerdi
İttihatçılar bir Kürt-Ermeni tehdidinin farkına varmışlardı. Bu ittifak günümüze kadar devam etmiştir. Daha, 1890 yılında bölgeyi dolaşan İngiliz Lord Percy şöyle yazıyordu: “Osmanlı Devleti, Kürtlerden ve Ermenilerden ayrı ayrı çekinmiyorsa da birleştikleri takdirde oluşturacakları tehlikenin farkındadır”eşrutiyetten sonra İstanbul’da Kürt ve Kürtçülük hareketleri Emin Ali Bedirhan’ın, Baban ailesinden Mahmut Şerif Paşa’nın ve Ubeydullah’ın oğlu Nihri Şeyhi Abdülkadir’in kurdukları Kürdistan Teali (uyanış) ve Terakki Cemiyeti gibi cemiyetlerle hareketlenecek ve Doğu bölgesinde yayılacaktı. Aynı zamanda ayrı bir Kürt derneği, gene Abdurrahman Bedirhan’ın kurduğu, Kürt Eğitimini Yayma Derneği de, o sırada İstanbul’da yaşadığını öğrendiğimiz Kürtlerin çocuklarını eğitmek için okul açıyordu.

Said-i NursiBu okulun yöneticileri arasında Said-i Nursi (veya Kürdi)’yi görüyoruz. Nursi, Kürt kimliğinin tanınmasına çalıştığı halde Kürt bağımsızlığına karşı idi.
Said-i Nursi bu maksatla Abdülhamid’e 31 Mart Vakası’ndan birkaç ay evvel başvurarak,“laik” Osmanlı eğitimini ve Türkçe’yi Kürtçe konuşan Osmanlı öğretmenler vasıtası ile ve Doğu’ya taşımak ve kendi deyimiyle ağaların nüfuzunu kırmak ve eğitimi “ulemanın” elinden almak istemiş... 
Başlangıçta Abdülhamid’le ters düşen Said-i Nursi, 31 Mart Vakası’ndan sonra, isyan hareketine katıldığı için Divan-ı Harp’te yargılanmış, kendisini savunurken“Vaka”yı oluşturan sebepleri objektif olarak ortaya koyduktan sonra, kendisinin bu harekete fiilen katılmadığını belirtmiş ve başkaldıranların “itaat-ı askeriyeyi” feda etmelerini şiddetle kınamıştı. Neticede de beraat etmişti.

Doğuda meşrutiyet sevinciMeşrutiyet, Doğuda Kürtler arasında sevinçle karşılanmıştı. Çünkü halk Meşrutiyet’in kendilerini ağaların ve şeyhlerin sultasından kurtaracağına ve artık kendi topraklarına sahip olacaklarına, yapılan propagandalar neticesinde inanıyordu. Buna karşılık Abdülhamid’in nimetinden yararlandıkları halde imtiyazlarını kötüye kullanmış olanlar da vardı. Mesela Milli’li İbrahim Paşa, başkaldırıya teşebbüs etti ise de başaramadı. Diğer bazı şeyhler de Barzinci Şeyhi Sait gibi İslâmiyet ve şeriat elden gidiyor diye ayaklanmaya teşebbüs ettilerse de hareketleri mevzii kaldı, bir yere varmadı.

Ermeni-Kürt yakınlaşmasıBir zamanlar Osmanlı’ya sadık görünen Osmanlı Şûra-yı devlet reisi Şeyh Abdülkadir’i de bağımsızlık ateşi sarmıştı. O, bu sefer, Ermenilerle birlik olarak Ermeni-Kürt dayanışması içinde Osmanlı Devleti’ne karşı çıkmak tasavvurunda idi. Bölgeye gitti bir Kürt-Ermeni Kongresi örgütledi; ama dönüşünde gözaltına alındı. İttihatçılar bir Kürt-Ermeni tehdidinin de farkına varmışlardı. Bu ittifak günümüze kadar devam etmiştir. Daha, 1890 yılında bölgeyi dolaşan İngiliz Lord Percy şöyle yazıyordu: 
 “Osmanlı Devleti, Kürtlerden ve Ermenilerden ayrı ayrı çekinmiyorsa da birleştikleri takdirde oluşturacakları tehlikenin farkındadır.”
Bölgedeki hükümet temsilcileri ve dolayısıyla Bab-ı Âli, Kürtlerle Ermeniler arasında; hatta Kürt tarikat şeyhleri ile Ermeni papazları arasında başlayan yakınlaşmadan ve şeyhler arasında başgösteren özerklik kıpırdanmalarından rahatsızdı. Bir zamanlar rakip olan İstanbul’daki Kürt liderleri Bedirhanlar, Şeyh Abdülkadir ve Şerif Paşa da aralarında işbirliği yapmaya başlamışlardı.
1909 ve 1911 yılları arasındaki bu gelişmeleri en yakından takip eden ve belki de alttan alta teşvik edenlerse bölgede mukim İngiliz ajanları, Konsolosları ve Konsolos yardımcılarıydı. İngilizleri de rahatsız eden bir diğer faktör ise, 1901 yılında Urumiye’yi ve Hoy’u işgal eden Osmanlıları, Rusların 1905’te oradan çıkarmaları ve bölgede entrikalara başlamalarıydı. 

Bedirhanlar ikili oynuyorduRuslar, Bedirhan’lar ile yakın temasta bulunuyorlardı. 1910 yılında sürgünde olduğu Paris’ten gizlice bölgeye dönen Abdürrezzak Bedirhan, Tebriz’e gitmiş ve “Kürdistan’ın, Rusya’nın himayesi altında özerk olabileceği” fikrini yaymaya başlamıştı ve iki taraflı oynuyordu. Bir taraftan Ermenilere yaklaşır gözükürken, diğer taraftan da Kürtlere yaklaşıyordu. Batılıların Anadolu’yu Ermenilerin idaresine bırakmak istedikleri ve Ermeni hâkimiyetinden ve intikamından ancak Rus himayesi altında kurtulabilecekleri düşüncesini telkin ediyordu. Bedirhan diğer taraftan da, İran’da başkaldıran ve Ruslardan yardım gören “haydut” Simko ile de temas halinde idi. 

İstanbul hükümeti endişeliydiRuslarla temas halinde olan diğer Kürt şeyhleri de vardı. Bütün bunlar İstanbul hükümetini endişelendirmekte idi. Büyük harbin arefesinde, 1913 yılında Türkiye’nin doğusundaki tehlike -Rus-Ermeni-Kürt işbirliği- iyice büyümüştü. Eski rakipler neredeyse isyancı Kürt lider ve aşiretleri ile Osmanlı Devleti’ne karşı bir ittifak yapmak üzere idiler. Bu ittifaka Nihri Şeyhi Taha, Şeyh Abdülselam Barzani ve Yezidi liderleri de katılınca Rusları destekleyecek 100.000 kişilik bir Kürt ordusu çıkıyordu ortaya. Bu tehlikeye karşı İttihat ve Terakki hükümeti, Meşrutiyetin ilanından sonra aşiretlere ve ağalara dayanan Hamidiye alaylarını dağıtmanın yanlış olduğunu farkediyor bu alayları bu sefer, aşiret hafif süvari alayları olarak yeniden teşkil etmek hazırlıklarına girişiyordu. Bu arada Kürt şeyh ve ağalarını Ermenilere karşı tahrik etmek için dini, İslâm birliğini hilâfeti ve cihatı öne çıkaran bazı motifler kullanılıyordu.

Barzaniler ile Zibarilerin arası iyi değildi...Musul vilayetindeki Barzani aşireti on yıl zarfında bölgede en fazla nüfuz sahibi olan aşiretlerden biri haline gelmişti. Barzaniler ile Zap Nehri’nin sol yakasındaki Zibariler’in arası hiç iyi değildi. Kuzeylerindeki Nihri seyyidleri ile de... Bir zamanlar Nihri şeyhlerinin tebaaları iken son yıllarda bölgenin en nüfuzlu beş şeyhliğinden biri haline gelmişlerdi. Bu durum, gücünü Zibariler’den alan Musul valisini çok rahatsız ediyordu. Meşrutiyetten sonra, çok dindar olan Barzaniler, dinsiz olduğuna inandıkları İstanbul hükümetine ve yeni hükümetin vergi alma, asker toplama vb.. merkezi hükümet baskılarına karşı hükümet kuvvetleriyle devamlı çatışma halinde idiler. Barzanilerin başı Şeyh Abdülselam, başka şeyh ve liderlerle de arasını düzeltince Bab-ı Âli’nin endişeleri büsbütün arttı ve 1914 yılında hükümet kuvvetleri Barzanlara saldırdılar ve mağlup ettiler. Şeyh önce Urumiye’ye sonra Tiflis’e kaçtı. Ruslara sığındı. Maksadı İran’da Simko ile buluşmaktı; ama yolda muhtemelen, Osmanlılar’dan para alan Haydut Simko’nun bir tertibi ile tuzağa düşürüldü. Osmanlılara teslim edildi. 1914’ün sonunda asılarak idam edildi.

Rusların Bitlis’teki oyunu başarıya ulaşamadıO yıllarda Bitlis merkez olmak üzere Rusların da tahrik ettikleri başka bir başkaldırı hazırlanıyordu. Hizan, muhtelif tarikatların odak noktası ve dolayısı ile de entrikaların merkezi idi. Buradaki kazanı Hizan şeyhleri ve Bedirhanlar, İstanbul’daki Kürt liderleri hatta îttihat-ı hükümetin muhalifleri kaynatıyordu. Büyük savaşın arefesinde bu ihanet kazanını Rus ajanlarının silah ve para ile tahrik ettikleri de muhakkaktı. Nitekim başkaldırı, Molla Salim’in Bitlis valisine verdiği bir ültimatomla başladı. Ne var ki, bu isyan hareketi Bitlis halkının desteğini alamayınca akim kaldı. Bölgedeki bir İngiliz ajanının raporuna göre, eğer bu isyan hareketi bölgedeki diğer aşiretlerden destek görseydi Osmanlı idarecileri çok müşkül durumda kalabilirdi... Molla Salim, Rus Konsolosluğu’na iltica etti. Ne var ki, büyük savaş başlarken Doğu Cephesi, Rus saldırısı ihtimali karşısında gerek Kürt, gerekse Ermeni çetelerinin faaliyeti yüzünden hiç güvenli değildi...
Ancak sonunda Bab-ı âli’nin bu konudaki endişelerinin çoğu tahakkuk etmedi. Kürtlerin çoğu Ruslarla işbirliği yapmaktan kaçındılar, devlete sadık kaldılar. Ermenilerle birleşmediler. Ruslarla işbirliği yapmayı tasarlayan, hatta Ruslara iltica eden bazı Kürt şeyhleri ve ağaları, Ruslardan umdukları yardımları alamadılar.
Bölge dört yıl boyunca müthiş savaşlara ve olaylara sahne oldu. Kürtler Ruslara iltihak etmediler; aksine Türklerle omuz omuza Ruslara ve Ermenilere karşı savaştılar. Bu savaşlarda Rusların Osmanlı Ermenilerinden örgütlediği Ermeni çeteleri özellikle Kürtler arasında soykırımı uyguladılar. Bölgedeki Kürt ahaliden bir milyona yakın kişi ölmüştü...
Önce Çarlık Rusyası’nın devrilmesi ve 1918 Mart ayında yani Sovyet Hükümeti ile imzalanan Brest Litowsk antlaşması ile Ruslar bölgeyi terkediyorlar ve Osmanlılar 1914’deki hudutlara ve 1878 savaşında kaybedilen topraklara dönüyorlar ve Ermenilere karşı mücadele devam etse bile bu cephede güç kazanıyorlardı. Bu kazanımlar sonra değişecekti; ama herhalde bölgede yeni ve belki de daha tehlikeli bir mücadele başlıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder