Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 2


Bugünkü durum son 8 yılın gafletlerinin ürünüdür
Apo, gerçi İmralı’da sözde tecritte ama uzaktan kumanda ettiği örgütü, PKK veya yeni adıyla KONGRA-GEL, Kandil dağlarında yuvalanmış, her gün Türkiye’de uzaktan kumandalı mayınlarla 
askerlerimizi şehit ediyor, kentlerde patlayıcılar ve bombalarla masum insanlarımızı öldürüyor. 
PKK’nın başı Abdullah Öcalan yakalandıktan,  “daha doğrusu ABD tarafından Türkiye’ye teslim edildikten” sonra İmralı’da DGM tarafından yargılandı. İhanetinin, cinayetlerinin, tartışılmaz delillerine istinaden, layık olduğu idam cezasına çarptırıldı. Hemen sonra da bu hüküm Yargıtay tarafından tasdik edildi. Zaten 1990’lı yılların sonunda PKK, zamanın Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın ifadeleriyle, TSK tarafından,  “en alt düzeye” indirilmişti.
Abdullah Öcalan’ın idama mahkûm edilmesiyle PKK’ya öldürücü darbenin indirildiği ve artık terörün sonunun geldiği düşünülüyordu. Karadayı Paşa:  “TSK olarak görevinizi yaptık, sinekleri öldürdük, sıra iktidarların, bataklığı, terörün mümbit zeminini kurutmakta!”  demişti. 
Ama buna fırsat kalmadı. O mümbit zeminde, terör gene yeşerdi ve zehirli meyvelerini, bugüne kadar vermeye de devam ediyor!
Vasıl olduğumuz netice, en az son sekiz yılın gaflet ve ihanetlerin ürünü ve hazin bir öyküsüdür.

Gaflet ve ihanet...Bugün geldiğimiz-getirildiğimiz noktada Apo, gerçi İmralı’da sözde tecritte ama uzaktan kumanda ettiği örgütü, PKK veya yeni adıyla KONGRA-GEL, Kandil dağlarında yuvalanmış, her gün Türkiye’de uzaktan kumandalı mayınlarla askerlerimizi şehit ediyor, kentlerde patlayıcılar ve bombalarla masum insanlarımızı öldürüyor. Daha da vahimi,  “mümbit zemin” , hem dışarıdan hem de içeriden  “barışçı çözüm” , PKK Partisi  “DTP”  (Demokratik Toplum Partisini), güya siyasetçe TBMM’ye sokmak gayretleri kendilerince başarıya ulaşmıştır. Ancak DTP asla bir Türk-Türkiye Partisi olmadı. Şimdi DTP olarak yolunda devam ediyor. Son olarak Büyük Kürdistanın yolunun Apo’nun yol haritasıyla eş zamanda gösterilmesi! 
Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya tıkılmasından önce yazdıkları ve söyledikleri, DTP liderlerinin yaptıkları da ortada.
Öcalan, 1992’de Suriye’nin Bekaa’daki karargâhında huzuruna gelen ve daha önceleri Turgut Özal ile, Başbakanken ve sonra da Cumhurbaşkanı iken, arasında diyalog sağlamayı öneren ve buna çalışan yazarlara, Öcalan’ın bu teklife,  “Federasyon”  fikrine sıcak baktığını söyleyecek ve onun bu yüzden öldürüldüğünü iddia edecekti. Gene bu sohbetlerde, özellikle 1993’te, Oral Çalışlar’a amacının, bağımsız Kürdistan olduğunu ve Federasyonu da lütfen kabul edebileceklerini söylüyordu.  “Ama Türkler budaladırlar” demeyi de ihmal etmiyordu.

Türk ve ordu düşmanı...
Şu sırada -şu bağlamda- İmralı’dan  “Türk-Kürt Demokratik Cumhuriyeti”  diyor, ama ne Oral Çalışlar’la ne de o sırada PKK organlarında takma adla yazdığı havalarda, bu hava yoktu. TC’ye Türk Ordusuna hakaretler yağdırıyordu. Çalışlar’a diyordu ki: 
 “Apo olsa da olmasa da, Türkiye’nin bir Kürt sorunu vardır. Bu sorunun çözümü için akılcı, barışçı, radikal politikalar gerekiyor... Sorunun çözümünü askerlere bırakarak işin içinden çıkılabilir mi? Asker savaşır; ama Kürt halkıyla savaşarak sorun çözülebilir mi?” 

Hidayeti kısa sürdü...
Yakalanmadan önce, Şam’dan, Bekaa vadisinden TC’ye ağır yazı ve amaçlarla söven Apo, İmralı’da adeta hidayete ermişti, Atatürk’ü, Cumhuriyeti övmeye başlamış ve  “üniter”  bir “Türk-Kürt Demokratik Cumhuriyeti” kurulması projesini ortaya atmıştı.
Ve Apo, bugün İmralı’da yaptığı gibi, TSK’ya, karşılıklı,  “ateşkes”  teklif ediyor ve karşılık görmediği için TSK’yı suçluyordu. Bugün, 1990-1999 İmralı’dan önceki yıllardaki duruma döndük...
PKK herhalde Apo’nun, İmralı’dan  “uzaktan kumandası”  en azından tasvibiyle terör eylemlerine kentte-kırda devam eden PKK’nın insan ve malzeme kaynağı. Kuzey Irak’a operasyon yapılmasına ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Paşa:  “Sınır ötesi operasyon gerekli” diyor. AKP iktidarı ise bu talimatı vermiyor. PKK’ya silah malzeme desteği ve moral veren Amerika’dan icazet bekliyor. ABD bu  “icazeti” ,  “önce diplomatik yollar denenmeli”  diyerek,  “Koordinasyon”  oyunuyla savsaklıyor. Arada Irak olayları, Amerikan saldırısı, Talabani’nin Irak Devlet Başkanı olması ve Barzani’nin, Kuzey Irak’ta Bağımsız Kürt Devletini Amerika’nın desteğiyle gerçekleştirilmesi oldu.  

Küstahca teklifler...
PKK artık burada yerleşik, Barzani’nin ve Talabani’nin, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin moral ve silah yardımlarıyla vuruyor, insanlarımızı şehit ediyor.
Ve Apo bugün, İmralı’daki sözde tecrit hücresinden, yakalanmadan önce 1990’larda Bekaa’dan yaptığı  “ateşkes”  teklifini, daha küstahça yapıyor. Hatta daha da ilerisi, meydan okuyor; 
 “Bu önerimiz, TC tarafından yanıt bulmaz da, TSK mücadeleye devam eder, Kuzey Irak’a bir operasyon yaparsa, seçim neticelerini bekleyeceğiz. Eğer Milliyetçiler, bir CHP-MHP kazanır, iktidar olurlarsa ’gerillalarımızı’ ben bile tutamam!” 
Seçim öncesi, AKP iktidarı ve sözde aydınlar, Barzani ve Talabani ile diyalog düşünüyorlar. APO’yu da, sözde  “kullanacaklar” !
Bebek katili Öcalan, ABD tarafından Türkiye’ye teslim edildikten sonra yargılandı ve neticede idam cezasına mahkum edildi. Ancak zamanın Başbakanı Bülent Ecevit bu kararı uygulayacak cesareti birtürlü gösteremedi. 
İmralı’dan önce...

Apo’nun, İmralı’ya tıkılmasından önceki olayları kısaca hatırlatalım:
19. Yüzyılda başlayan bölücülük çabaları, mahalli başkaldırılar, Büyük Savaş’tan sonra, 1919’da Kürt Teali Cemiyeti’nin, Avrupa devletlerinin desteğiyle, Türkiye topraklarından kopartılacak Bağımsız Kürt Devleti kurmak teşebbüsleri, Sevr’le birlikte geçici olarak hüsrana uğradı; aynı Sevr gibi tekrar canlandırılmak üzere! Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Şark isyanlarıyla ortaya çıktı. Ağrı 1930, Dersim-Tunceli 1937 isyanları, hükümetin kararlı duruşuyla silahla bastırıldı. 
1940’lardan sonra Doğulu genç aydınların, Musa Anter’in, Ziya Ekinci’nin başını çektiği, gizli hareketleri de bastırıldı, dergileri kapatıldı. Ancak 27 Mayıs’ta 1960 darbesinden sonra, 1961 Anayasasının serbest ortamında, gene açığa vuruldu. 
Yetmişli yılların cadı kazanından Apo ve PKK çıktı. Apo’nun PKK ” gerillaları “ -kendi deyimiyle- ” silahlı propaganda birlikleri “, 14 Şubat 1984’te Siirt’in Eruh-Şemdinli ilçesinde subay gazinosunu bastılar. İçerideki herkesi öldürdüler. Zamanın Başbakanı bu olaya önem vermemişti; ama bu kanlı yeni Kürt isyanının başlangıcıydı.
Aydınlarımız, bazı gazeteciler, bu hareketin ekonomik ve sosyal sebeplerden kaynaklandığını ve bunun için de, ” askeri çözüm “ yerine ” siyasi çözüm “ önermeye başladılar, bunun için de Apo ile Özal arasında barış güvercinliğine soyundular.
Nerede yanlışlık yaptık...
1990’da Apo ve PKK neredeyse bitmişken nasıl oldu da bugünlere, tekrar başa geldik?
 “Nerede kalmıştık”  değil; “Nerede yanlışlık yaptık” da nasıl 1999 öncesine döndük. Bir dizi gafletler yüzünden...
Bu gaflet dizisinin başlangıcı, Apo’nun idam hükmü giymesine rağmen hükmün gerektiği gibi infaz edilmemesinde. Kısacası bu gaflet sonraki gafletlere yol açtı.
Bunların, bugünkü gelişmelerinde ve özellikle ABD’nin, PKK’yı desteklemesinin asıl şifresi, şu sorularda:  “ABD, alttan alta hep desteklediği Apo’yu, neden yakaladı ve Türkiye’ye teslim etti. İdam edilmemesini neden şart koştu?” 
AB, Apo’nun idamına, idam cezasına,  “ilke olarak karşı olduğu için” itiraz ediyordu. Ya Amerika? Her halde insani nedenler, insan hakları, ilkeleri için değil. Amerika, kendi teröristlerini gözünü kırpmadan idam eder. Öyleyse, neden bu şartı koşmuştu?
Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit, her konuda çok dikkatli ve hatta evhamlı olduğu halde, Amerikalılardan, bu  “himayenin”  sebebini neden sormadı ve şartı kabul etti. Neticede Apo neden idam edilmedi?
ABD’nin Apo’yu, neden canlı tutmak istediğine gelince. Ecevit, bunu da hiç sorgulamamış. Acaba o da, CIA ve MİTin (Milli İstihbarat Teşkilatı)  “Apo’nun canlısı, ölüsünden daha iyidir” tezine ve Apo’nun kullanılabileceğine inandığı için mi? Teröristleri, canlı tutup kullanmak, istihbarat örgütlerinin klasik yöntemleridir. Bugün de MİT’de görevli veya emekli bazıları,  “Apo’yu kullanmaktan” yanadırlar. Rivayet olunur ki, MİT, PKK ortaya çıkmadan önce, 60’lı yıllarda, Apo’yu kullanmıştı! 
Sonra ne oldu? Sınıf arkadaşım Ecevit’e, vefatından birkaç ay önce; “Bu adamı neden asmadınız?” diye sordum. Soruma, şöyle cevap vermişti;  “Ben ve Rahşan idam cezasına, ilke olarak karşıyız” !
Ecevit o zaman, idam hükmünün rafa kaldırıldığını açıklarken:
 “Öcalan’ı çelik konserveye koyduk asla çıkamaz”  demişti. 
Sekiz yıl sonra, Ecevit vefat etti, ama Apo konserveden, taptaze çıktı ve İmralı’daki tecrit hücresinden ahkâm kesiyor. 
Kürt sorunun “mazisi çok eskilere 19.Yüzyıla kadar dayanır. Fakat 1957’de, Amerika’da yayınlanan ” Türkiye ve Dünya “ kitabımda ise şöyle yazmışım: 
” Irak olaylarını dikkatle izlemek gerekir. Potansiyel bir tehlike de Komünistlerin-Sovyetlerin desteklediği Kürt Milliyetçiliğidir. Bu ’tehlikenin’ aslı değişmedi, boyutları ve ayrıntıları değişti ve Sovyet Rusya’nın yerini de ABD ve AB aldı! “

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder