Anasayfa

Salı, Kasım 29, 2011

Tayyip Bey’in önsözüyle Fatih’in bedduası! / Arslan BULUT



“Fatih İstanbul’u alıp da Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi.
Sakalları uzamış, hali perişan bir keşişi kapatıldığı yerden bulup getirdiler, huzura çıkardılar. Korktu, teskin ettiler.
‘Niçin hapsedildin’ diye sordular? Keşiş fala baktığını ve kuşatma hazırlıkları sırasında Konstantin’in kendisini çağırıp İstanbul’u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için remil atmasını söylediğini, remil attığını ve İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini söylemesi üzerinde de Konstantin’in kızarak onu zindana attırdığını hikâye etti. ’Ve şimdi karşınızda bulunuyorum, demek ki falım doğru imiş’ dedi. Bunun üzerine Fatih de İstanbul’un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse ödüllendirileceğini bildirdi. Keşiş remil attı ve şöyle dedi:
-İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, lakin öyle bir zaman gelecek ki emlak ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.
Bu falın bildirdiği sonuçtan büyük üzüntü duyan Fatih ellerini kaldırarak ’İstanbul’da edindiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah’ın gazabına uğrasınlar!’ diye beddua etti.” 

Devamı

Pazartesi, Kasım 28, 2011

72 Yıllık İhanet / Mustafa YILDIRIM


''İngiliz ve Amerikan güdümlü tarih yazıcılarının ve Batılı devlet yönetimlerinin Bağımsız Cumhuriyet devletini dağıtmak amacıyla yaygınlaştırdıkları isyanlar, milliyetçi bir kalkışma değil, düpedüz reislerin, ağaların, şıhların kendi çıkarlarını korumak için silaha başvurmalarıydı.

Ağaların, şıhların, seyyidlerin, melayelerin emrinden çıkamayan halk (tebaa-mürit karışımı), dinci kışkırtmaların da güdüsüyle yeni kurumlara saldırdılar; Cumhuriyet Devleti’nin asker Memetlerine kıydılar; yeni yapılan ne varsa yakıp yıkmaya başladılar.

Ağalar, reisler, şıhlar, seyyidler, melayeler, silahsız insanlarını çatışma bölgelerinden uzakta tutmadılar, çoluk-çocuk, yaşlıları da ateşin içinde tuttular (şimdilerin sivil kalkanı gibi, silahsıların ardına saklanmaları gibi). Bu nedenle çatışma yörelerinde ölenler çok oldu. Genç Cumhuriyet devleti emperyalistlerinde desteğiyle süren ve 1924’ten-1937’ye dek ayrı ayrı yörelerde, birbiri ardına başlatılan bu isyanları bastırdı. Ağaların, reislerin, şıhların, seyyidlerin gücü kırıldı.

Sonunda halk görmeye başladı yeniliklerin yararlarını. Cumhuriyet devleti iktisadi kalkınmasını yükselttikçe, eğitimi yaygınlaştırdıkça yasalar önünde eşitlik de yaygınlaşıyor[du], dede-ağa töre mahkemelerinin yerini adalet düzeni aldı. İşte bu yüzdendir ki aşiret ağalarının çıkardığı isyanlardan çok çekmiş olan Tunceliler, seçimlerde isyanları bastıran ve cumhuriyeti kuran partiye oy verdiler. Dinsel inançları, şıhların egemenliğini kullanarak oy avına çıkan partilere yüz vermediler.

Devletin yönetim kademelerinde Osmanlı döneminden kalma alışkanlıkları da düşünürsek kolay değildi ilerleme. Yeni eğitimli kuşaklar yönetime geldikçe düzelebilirdi yanlış uygulamalar; ama olmadı, olamadı.''