Anasayfa

Çarşamba, Mart 24, 2010

Matematik dehası 1 milyon doları reddetti

Petersburg'ta bakımsız, izbe bir evde yaşayan matematikçi, Poincaré sanısını çözdüğü için verilen 1 milyon dolarlık ödülü "ben sergilenecek hayvan değilim" diyerek reddetti.

Matematikteki en zor problemlerden birini çözen "dünyanın en zeki adamı" olduğu söylenen Rus matematikçi, 1 milyon dolarlık ödülü elinin tersiyle itti.
Petersburg'da karafatmaların istila ettiği küçük bir dairede oturan 44 yaşındaki Dr. Grigory Perelman, kapı aralığından yaptığı açıklamada, parayı istemediğini belirterek, "Ben istediğimi aldım" dedi.
Ödül Perelman'a, ABD'deki Clay Mathematics Institute tarafından, matematikçilerin kafasını yüzyıldır yoran Poincaré Sanısı olarak adlandırılan problemi çözdüğü için verildi. 
Matematik dahisi, 4 yıl önce de Uluslararası Matematik Birliği tarafından verilen ödülü, "Para veya ün beni ilgilendirmiyor. Hayvanat bahçesindeki bir hayvan gibi sergilenmek istemiyorum. Matematik kahramanı değilim. O kadar da başarılı değilim, bu yüzden herkesin gözünü bana dikmesini istemiyorum" diyerek reddetmişti.
Perelman, Steklov Matematik Enstitüsü'nde çalıştığı 2002 yılında, 7 matematik muammasından biri olan söz konusu problemi çözdüğü iddiasıyla çözümleri internette yayınlamaya başlamıştı.
Yapılan titiz sağlamalarla çözümün doğru olduğu tespit edildi. Problemin, kainatın biçiminin saptanmasında yardımcı olabileceği belirtiliyor.

Pazartesi, Mart 22, 2010

Bu hamburger bir sene boyunca bozulmadı

ABD'li bir beslenme uzmanı, McDonalds'tan aldığı menüyü bir yıl boyunca mutfağında bekletti. Menü neredeyse hiç değişim göstermedi. 

ABD, Colorado'da yaşayan Joann Bruso, McDonalds'ın hamburger ve patates kızartmasından oluşan Happy Meal menüsünü, ne kadar sağlıklı olduklarını görmek için, bir sene boyunca mutfağının bir rafında sakladı.
SİNEK VE BÖCEKLER BİLE KONMADIMenüyü üstünü kapamadan sakladığını belirten Bruso, "Bu dönem içerisinde tabii ki birçok kez camları açık bıraktım. Ama sinekler ve böcekler bu menünün üzerine konmadı. Bu size neyi gösteriyor? Sinek ve böcekler bile bu yiyecek ile uğraşmıyor" dedi.
Sekiz torunu da olan 62 yaşındaki Bruso, sağlıklı beslenme konusunda ebeveynlere tavsiyeler verdiği blog'unda her gün hamburger ve patates kızartmalarının değişimini yazdı.
Ancak beklenenin aksine hamburger ve patates kızartması bir sene içerisinde çok az bir değişim gösterdi.
Joann Bruso

YEMEK DEDİĞİN BOZULMALIDIRAmerikalı beslenme uzmanı deneyinin, bu gıdaların içinde yer alan koruyucu maddelerin ne kadar güçlü olduğunu ve bunun çocukların sağlığı üzerinde yol açabileceği olumsuz etkileri gösterdiğini söylüyor.
Bruso, "Yemek dediğin bozulmalıdır. Hatta beklettiğin zaman kokmalıdır. Eğer bunlar olmuyorsa, o gıda bozulmuyorsa, bu o gıdanın çocuklar için ne kadar sağlıksız olduğunu gösterir.
ABD'li beslenme uzmanı evinin bulunduğu bölgenin kuru, nemsiz bir iklime sahip olduğunu ve bunun da gıdaların bozulmamasında etkili olabileceğini söylüyor.

 

Perşembe, Mart 18, 2010

Victor Hugo-Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?




Victor Hugo 1802 de fransa da doğmuş, bir çok baş yapıtı olan. (Bunlardan birkaçı, Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu'dur.) Ölüm döşeğindeyken "Tanrı'ya inanıyorum, ahirete inanıyorum; fakat hiçbir kilise papazını başımda istemiyorum. Beni seven bütün dünya insanlarının gönülden dualarını bekliyorum. Bu benim için kafidir" deyip hayata gözlerini kapatan, edebiyat dünyasında önemli bir yeri olan yazardır. Victor Hugo hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya ve buraya tıklayabilirsiniz.

Son olarak sizlerle, Victor Hugo'nun dilimizden düşürmediğimiz kavramları içinde parlayan cevaplarıyla sorgulamış olduğu bir şiirini ve bu şiirinin seslendirilmiş olduğu bir video'yu paylaşıyorum. Buyrun okuyun, izleyin, dinleyin.

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor Hugo

Çarşamba, Mart 17, 2010

Change Your World

www.thevenusproject.com

Kopan el yeniden çıkabilir!

P21 adlı genin kopan organların yeniden çıkmasını engellediği tespit edildi. Gen baskılanırsa kopan organlar kendisini yenileyebilir.

Bir geni çıkarılmış farelerdeki değişimin izini süren bilimciler, organlarda kendini yenileme işlevinin ortaya çıktığını keşfetti. Bu genin etkisizleştirilmesiyle teorik olarak insanların da kaybettikleri uzuvlarına yeniden kavuşması mümkün olabilir.

Bazı hayvanlar, örneğin şerit solucanlar, süngerler ve semenderler vücutlarının kopan parçalarını yeniden üretme yeteneğine sahipler. İnsanlar ve öteki memelilerse evrim sürecinde bu yeteneklerini kaybetmiş görünüyorlar.

Oysa, 14 yıl önce bir deneyde tesadüfen gözlenen bir olgu, p21 adlı bir genin baskılanmasıyla memelilerin de kayıp dokularını yenileyebilme becerisine kavuşturulabileceğini gösterdi. Memeliler yaralanan ya da kesilen uzuvlarını yara dokusu oluşturarak iyileştiriyorlar. Kayıp uzuvlarını yeniden üretebilen çift yaşamlılar (hem karada hem denizde yaşayabilen hayvanlar) ilk adım olarak “blastema” denen bir doku geliştiriyorlar. Bu doku yitirilen uzuvdaki ve çevresindeki dokularda yeralan hücreleri topluyor ve yetişkin hücreleri başkalaşma yetisine sahip kök hücre ya da benzerlerine dönüştürüyor. Bu hücrelerde hızla uzvu yeniden üretecek hücre tiplerine farklılaşıyor.

Amerika’daki The Wistar Institute adlı araştırma kurumundan Prof. Ellen Haber-Katz ve ekibi, 1996 yılında MRL fareleri denen bir türle deney yürütürken fareleri tanımak için kulaklarında işaret delikleri açmışlar. Ama birkaç hafta sonra bu deliklerin hiçbir iz bırakmadan kapandığı görülmüş. Araştırmacılar MRL farelerin hücrelerinin, kültür çanaklarında öteki farelerin hücrelerinden çok farklı davrandıklarını gözlemişler.

Araştırmalar, bir hücre döngü düzenleyicisi olan p21 geninin MRL farelerinin kulaklarında sürekli olarak pasif durumda kaldığı belirlenmiş. Bunun üzerine p21 geni baskılanmış başka farelerin de MRL türü gibi yeniden doku üretebilme becerisi olup olmadığını saptamak için yapılan deney olumlu sonuç vermiş.

Hücre bölünmesini yöneten ve bir tümör baskılayıcı olan p53 geni, aynı zamanda p21’in etkinleşip etkinleşmeyeceğini de belirliyor. Normal hücrelerde p21, DNA’nın hasar görmesi halinde frene basarak hücrelerin bölünmesini durdurarak kanserleşmeleri olasılığına ket vuruyor. p21 geni taşımayan farelerdeyse, DNA hasarı artsa da kanserleşme artmıyor.

MRL farelerinde, DNA hasar gördüğünde devreye girip hücrelerin intiharını sağlayan apoptoz sürecinin arttığı gözlenmiş. Uzuvlarını yenileyebilen hayvanlarda da olan farklı bir şey değil. Bu canlılarda yenilenebilen hücrelerin sayısıyla, apoptozun yüksek düzeyde seyretmesi sayesinde hücreler hızla çoğalıyor, ama kontrolden çıkıp kanserleşmiyorlar.

Bu işsizlikte tacizle mücadele etmek zor!

İşyerinde taciz Türkiye'de de mevcut. Ancak yüksek işsizlik oranı ve yasal düzenleme eksikliği, tacize uğrayanların hak aramasını zorlaştırıyor. İşyerinde tacize uğrayıp uğramadığınızı anlamak için ise bu sorulara cevap vermeniz yeterli.

İSTANBUL - İşyerinde şiddet veya taciz deyince çoğu kişinin aklına fiziksel şiddet veya cinsel taciz geliyor. Halbuki işyerinde yıldırma, yani mobbing, bundan çok daha geniş bir tanıma sahip. Kapasitenizin altında veya üstünde işler verilmesi, değer yargılarınızın alaya alınması, iş arkadaşlarınızın size küsmesi ve iletişimi kesmesi de mobbing tanımına giriyor.

Huzurlu ve verimli bir iş ortamına sahip olmak için, yıldırmanın tamamen yok edilmesi gerektiği muhakkak. Ancak Adli Tıp Enstitüsü'nde doktora yapan Derya Deniz'e göre, Türkiye'de işsizlik seviyesi o kadar yüksek ki, birçok kişi mobbing ile mücadele etme gücü bulamıyor.

TÜRKİYE'DE KİMSE KAPIYI ÇARPIP ÇIKAMIYOR
Yüksek lisans tezini yazarken mobbing üzerine araştırma yapan Derya Deniz, "Türkiye'de mobbing ile ilgili bir yaptırım henüz yok ve işsizlik çok yüksek. Bu yüzden insanlar hak talep edemiyor. Mobbing ile ilgili çalışmaların başladığı yer Kuzey Avrupa ülkeleri. Orada en azından sosyal devlet var. Yani işsiz kalınsa bile biliniyor ki, kişinin bazı masrafları devlet tarafından karşılanacak veya daha farklı bir iş bulabilecek. Ama Türkiye’de böyle bir şey yok. İşsizlik oranı yüksek olunca kimse, 'Sen bana böyle mi davranıyorsun! Ben de o zaman başka iş bulurum' deyip, kapıyı çarpıp çıkamıyor."

KONUŞURKEN KAFAYI ÇEVİRMEK DE ŞİDDET
"İşyerinde şiddetin henüz bir tanımı yok. Çalışanlar işyerinde tacize giren birçok maddenin farkında bile değiller. Zaten işsizlik yüzde 13-16 arası bir oranda. Böyle bir ortamda, işi olan herkes, 'Kapının önüne mi konacağım' endişesi yaşıyor. Bu yüzden Türkiye’dekiler çok daha şiddetli yaşıyor.

Çoğu zaman ortada şiddet olduğu bile fark edilmiyor. Şiddet deyince insanların aklında belli şeyler geliyor. Darpta bulunmak, ya da cinsel emareler gibi... Ama şiddetin çok farklı türleri de var. Düşünün ki iş arkadaşlarınız sizinle konuşmuyor. Bir şey söyleyince kafalarını çeviriyorlar. Bu da bir şiddettir. Ama çoğu insan bunu şiddet olarak tabir etmez. Ancak bir süre sonra bu şiddet nedeniyle psikolojik şikayetler başlıyor.

TÜRKİYE'DE İÇE DÖNÜK OLANA MOBBING YOK
Yabancı ülkelerde mobbing'e daha çok nevrotikler, içe dönükler ve kadınlar maruz kalıyor. Biz araştırmamızda Türkiye'deki duruma baktık. Türkiye'de içe dönüklerde çıkmadı. Yabancı ülkelerde, içe dönük, iddialı olmayan, hırsı olmayan kişiler daha çok tacize maruz kalıyor. Ama Türkiye’de içe dönük kişilere karşı yıldırma daha az.

Ancak nevrotikler Türkiye'de de daha çok mobbing'e maruz kalıyor. Ama orada bir tartışma konusu var. 'Nevrotik olduğu için mi tacize maruz kalıyor, yoksa süreç içinde mi nevrotiklik gelişiyor?' Her ikisi de olabilir. En başta kişinin ruh sağlığı gayet yerindedir. Ama bu tacizlere maruz kala kala bir süre sonra, hırçınlaşmaya başlar. Yani bu durumda mobbing öncesinde ve sonrasında ölçüm yapmak lazım.

ERKEK-KADIN ARASINDA FARK ÇIKMADI
Ben araştırmayı çalışanlarının çoğunluğu üniversite mezunu olan bir kamu kuruluşunda yaptım. 120’ye yakın kişi ile konuştum. Benim araştırmamda kadınlar ve erkekler arasında anlamlı bir fark çıkmadı. Ancak başka bir sektöre gidildiğinde sonuç farklı çıkabilir.

KADINLAR DAHA ÇOK TEPKİ VERİYOR
Ancak erkeklerin tacize uğrama oranı aynı olsa da, psikolojik rahatsızlık bakımından kadınlar daha öne çıkıyor. Erkekler belki daha çok maruz kalıyor mobbing'e, ama kadınlar daha çok tepki veriyor.

KADINLARIN TACİZİ İLETİŞİMİ KESMEK
Uygulamaya gelince... Mobbing'i iki cins de uyguluyor, ama yöntemler farklı. Erkekler cinsel düşmanlık, dedikodu, damgalama, alay etme gibi daha doğrudan yöntemler kullanıyor. Kadınlar ise iletişimi kesmek, sırt çevirmek gibi yolları tercih ediyor.

AMAÇ İŞTEN AYRILMANIZI SAĞLAMAK
Yıldırma sitematik, bilinçli ve düzenli olarak yapılıyor. Ve bunun tek amacı var: Sizin orada mahçup olmanızı sağlamak. Amaç işten attırmak değil, işi kendi kendinize terk etmenizi sağlamak. Yani yıldırmak.

Bunu illa birkaç kişi birden yapmak zorunda değil. Tek kişi de yapabilir. Düşünün ki, yöneticiniz yapıyor. Tek kişidir, ama size yaptığı şey çok etkilidir. İş arkadaşlarınızdan birkaç kişidir ama yine aynı etkiyi yaratır. Aslında en nihayetinde bir kişiyi dışlamaktır yapılan.

BAŞARILI OLMAK İÇİN ALTNDA ÇALIŞANLARI EZENLER VAR
Yöneticinin kişiliği de burada çok önemli. Birçok yönetici kinci, kibirli özellikte olabiliyor. Mükemmeliyetçi olabiliyor. Bu saydıklarımın hepsi çok farklı karakterler ve kendilerini başarılı kılmak için altlarında çalışanları kötü bir şekilde ezebilirler. Veya onlara yetersiz olduklarını hissettirecek kadar sert tavırlara girebilirler. Yöneticinin, çalışanların potansiyellerini çıkarmak için daha destekleyici olması gerekiyor.

Salı, Mart 16, 2010

Eşinin sütünden peynir yaptı

Meraklı şef Daniel Angerer, eşinin fazla gelen sütüyle bir ilki gerçekleştirdi.
İlişkili fotoğrafları göster


İSTANBUL - Şef Daniel Angerer'in eşi, 8 hafta önce doğum yaptı. Annenin sütü kızları Arabella'ya fazla gelince, Angerer de fazla gelen sütü dondurucuya koymaya başladı.

"İnsan sütü mutfakta kullanılır mı?" diye merak eden aşçı, sütten peynir yaptı:

"Bir aşçı olunca lezzetle ilgili herşeyi merak duyuyorsunuz... İki hafta beklettikten sonra tıpkı taze sütten yapılmış bir peynir gibiydi ve tadı çok güzeldi. Gerçekten tatlı inek sütü gibiydi."

NEW YORK'TA SATIŞTA
Şimdi bu peynir, şefin New York'taki restoranında satışta. Ayrıca bu süt, karamelli bir tatlıda ve peynirli bir yemekte de kullanılıyor.