Anasayfa

Salı, Mart 29, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 17

Barzani’nin Halepçe’yi işgali yüzbinlerce cana maloldu.
1989’da Barzani’nin peşmergeleri İran ordu birlikleri ile birlikte Kuzey Irak’taki Halepçe’yi işgal edince, Iraklılar bölgeye dehşet saçtılar. Öyle ki Halepçe’yi kimyevi bombalarla bombalayacaklar ve sivil halka karşı inanılmaz bir terör uygulayacaklardı. Bu katliamda sivil, çocuk, kadın ve yaşlı sayıları yüz binlere varan Kürt insanının canına kıydılar.Arap milliyetçiliği ve sosyalizm karışımı bir doktrinin partisi olan Baas, bir taraftan bir Arap Birliği emelini güderken, diğer taraftan petrol kaynaklarını yabancıların elinden almak istiyordu. Baas idaresi altında Irak’ın Sovyet blokuna yaklaşması, hükümete bir komünist parti üyesinin alınması Amerika’yı, İngiltere’yi ve Türkiye’yi kuşkulandırıyordu. Barzani’nin Irak hükümeti ile çatışırken İran’a yaklaşması da bu olayların neticesi idi. Hem, o sırada Şah tarafından yönetilen İran, Barzani’yi ve Kürtleri yanına almakla Irak’a karşı savunmasını güçlendirmiş oluyor; hem de Barzani, İran vasıtası ile Batı’ya yaklaşmış oluyordu. Nitekim Molla Mustafa, Tahran’da Kissinger’le bu sırada buluşacak ve CIA Barzani’ye ve kuvvetlerine gizlice silah vb.. yardımı yapmaya başlayacaktı. Daha önce de gördüğümüz gibi İsrail de zaten 1960’lardan beri Barzani ile temasta idi ve gizlice silah, teçhizat, uzman ve eğitim yardımı yapıyordu. Türkiye’nin de Barzani’ye ve kuvvetlerine gizlice silah ve “postal” yardımı yaptığı dönem bu dönemdi. 

Barzani, ABD’nin emrinde...1974 Mart’ında Irak hükümeti tek taraflı olarak Kürtlere Kuzey Irak’ta özerklik ve merkezi hükümette temsil edilmek hakkını tanıdı ve ilan etti; ama Molla Mustafa Barzani bunları daha önce yapılmış olan vaatlere nazaran çok az bulduğu için kabul etmedi ve mücadelesini sürdürdü. Anlaşılıyor ki Amerikan hükümeti de Barzani’nin savaşa devam etmesini istiyordu. Barzani kuvvetleri bir yıl boyunca Kuzey Irak’ın büyük bir kısmını “kurtarılmış bölge” olarak kontrolleri altına aldılar ve kendi hükümetlerini kurdular. Ne var ki, bir yıl sonra Şah ile Irak’ta idareyi ele geçirmiş olan Saddam Hüseyin anlaşmaya varacaklardı. Buna göre İran, bazı hudut tashihi tavizlerine karşılık Kürtleri desteklemekten vazgeçecekti. Bunun üzerine destekten mahrum kalan Barzani, elli binden fazla taraftarı ve peşmergeleri ile birlikte İran’a sığındı. Molla Mustafa artık çok hasta idi ve tedavi edilmek üzere Amerika’ya gönderildi. Ve orada ölecek; ama oğulları Mesut Barzani ve İdris Barzani, gene Kuzey Irak’taki bir yerden KDP’yi yeniden organize edip mücadelelerine devam edeceklerdi. Bu sırada KDP’den bir süre önce ayrılmış olan Celal Talabani, kendi partisini, Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) (Patriotic Union of Kurdistan-PUK) kuracaktı.

Halepçe katliamı
Irak’ta Kürtlerin, daha doğrusu Barzanilerin yenilgisinden sonra Bağdat hükümeti İran ve Türkiye hudutlarını yasak bölge ilan etti ve buradaki köyleri ortadan kaldırdı. Sakinlerini başka yerlerdeki kamplara yerleştirdi. Talabani, Kuzey Irak’ın güneyinde kurduğu PUK partisi ve Molla Mustafa Barzani’nin oğulları Mesut’un ve İdris’in İran’da organize ettikleri KDP ile gerilla hareketlerine devam ettiler. İran’daki yeni Humeyni İslâm Cumhuriyeti, Şah ile Saddam’ın 1975’te yapmış olduğu anlaşmayı bozmuş ve Barzaniler’e destek vermeye başlamıştı. Buna karşılık, başlangıçta aralarında çatışan Barzani’nin KDP’si ve Talabani’nin PUK’u ve diğer birkaç küçük Kürt grupları da birleşerek milli bir cephe oluşturmuşlar ve İran-Irak harbi esnasında İran yanında Irak’a karşı hareket edeceklerdi.
Diğer taraftan Irak hükümeti de 1987’de aşiret kökenli Kürtleri milis teşkilatı halinde birleştirecek ve Barzani ve Talabani’ye karşı sürecekti. 1989’da Barzani’nin peşmergeleri İran ordu birlikleri ile birlikte Kuzey Irak’taki Halepçe’yi işgal edince, Iraklılar bölgeye dehşet saçtılar. Öyle ki Halepçe’yi kimyevi bombalarla bombalayacaklar ve sivil halka karşı inanılmaz bir terör uygulayacaklardı. Bu katliamda sivil, çocuk, kadın ve yaşlı sayıları yüz binlere varan Kürt insanının canına kıydılar. 

KDP ve KYB tek cephe...
Bu teröre karşılık KDP ve KYB müşterek bir cephe halinde mücadele kararı aldılar. Suriye’de de Baasçılar iktidarda idiler; ama Hafız Esad’ın Baas’ı, Saddam Hüseyin’in Baas’ının can düşmanı idi ve gerek KDP’ye, gerek KYB’ye silah yardımı yapıyordu. Kürt cephesi kuvvetleri ise Irak kuvvetlerine karşı gerilla savaşı yürütüyordu. Ne var ki, Barzani’nin bazı barışçı yaklaşımlarına mesela “Kürt sorunu siyasi bir sorundur ve askeri olarak çözülemez” demesine rağmen, Kürt konusuna pek önem vermeyen Saddam’dan mukabele görmüyordu. Ne zaman ki, Körfez bunalımı başlayınca, hele Türkiye ilk olarak Irak’a konulan uluslararası ambargoya katılınca, Kuzey Irak’taki kuvvetlerinin büyük kısmını güneye kaydırdı. Bu da Kürt Cephesinde ferahlık yarattı. 

Saddam Hüseyin korkusu...Ancak hem Talabani, hem de Barzani bütün dünyayı karşısına aldığı sırada Saddam’a yakın görünmeyi göze alamayacakları gibi Amerika’yı ve kurduğu koalisyonu destekler gözükemezlerdi diğer Arap ve Müslüman ülkelerine karşı. Saddam, Kürt cephesini yatıştırmak için Ekim ayında Kürt Cephesine barış paketi teklif etti. Cephe bu teklifi kabul etmedi. 3000 peşmerge ve Irak ordusundan kaçan Kürt kökenli askerler ve eski işbirlikçi Kürtlerin katılımı ile bir hayli güçlenmişlerdi ama hâlâ tarafsız kalmayı yeğliyorlardı. Çünkü Halepçe yani Irak’ın kimyasal bomba terörü onları çok korkutuyordu. İlginçtir koalisyon tarafından da Saddam’ın saldırısına uğrarlarsa Batılı kuvvetlerin yardımlarına geleceği hususunda hiçbir güvence gelmiyordu. Sonra anlaşıldı ki Amerika ve Batılılar Kürtleri işe karıştırırlarsa bu bölgede kontrol edemeyecekleri bir kargaşanın çıkmasından korkuyorlardı. 
Özal’ın umutları boşa çıktı
Türkiye, Kuzey Irak’taki muhtemel gelişmelerden dolayı endişeli idi. Buradaki olayların Türkiye’ye ve Güneydoğu’ya sirayet etmesinden endişe ediyordu. Ama başta Cumhurbaşkanı Özal olmak üzere koalisyona ve ambargoya katılmanın, Irak devleti çöktüğü ve parçalandığı takdirde Musul’u geri almamıza yol açacağını umanlar da vardı. Bu ümide karşılık Kuzey Irak’ta bağımsız veya özerk bir Kürt Devleti’nin kurulması endişesi vardı ve ABD’den koalisyon üyelerinden otonom veya bağımsız bir Kürdistan kurulmayacağına dair sağlam güvence arıyorduk. Hatta Özal bu güvencenin İran ve Suriye ile müşterek talep edildiğini ifade etmişti. Koalisyon kuvvetlerinin 1991 Şubat’ında, Irak ordusunu kesin olarak mağlup etmesinden sonra bütün Irak’ta Saddam rejimine karşı ayaklanmalar başladı. Önce Güney’de Şiiler ayaklandı. Mart’ta Kuzey Irak’ta ayaklanmalar patlak verdi. Süleymaniye ve Dohuk isyancıların eline geçti. Bu ayaklanmaları Barzani ve Talabani başlatmamışlardı. Mesud Barzani, daha sonra ayaklanmaların kendisi ve cephe için bir sürpriz olduğunu söyleyecekti. Ancak Saddam’ın tepkisi çok sert oldu. Önce Güneydeki Şii ayaklanmasını, koalisyonla savaştan boş kalan ünlü Cumhuriyet Muhafızları’yla kanlı bir şekilde bastırdı, bu kuvvetler kuzeye kaydılar ve ağır silahlar, tanklar ve uçaklarla hem isyancıları, hem de sivil halkı acımasızca öldürdüler. Muzaffer koalisyon kuvvetleri bu dehşet karşısında isyanı kendileri teşvik ettikleri halde tamamıyla hareketsiz kaldılar. Sonraki beyanlardan anlaşılıyor ki, Batılılar başkaldırıdan ürkmüşler ve anarşik hareketlerin Saddam başka şekilde halledilene kadar Cumhuriyet Muhafızları tarafından bastırılmasını kendi çıkarları açısından bilhassa istemişlerdir. Bu yakın tarihin belki de en büyük ihaneti, gerek o bölgenin çerçevesi içinde, gerekse genel olarak hep hatırda tutulmalıdır. 
Talabani, Demirel’den Musul’un ilhakını istemişti
Cumhuriyet Muhafızları, 28 Mart 1991’den sonra, hiç engel görmeden ağır silahlar ve helikopterler desteği ile Halepçe bölgesini işgal ettiler. 100.000 Kürt ve Türk’ü yakalayıp, takriben 10.000 kadarını vahşice öldürdüler. Bir milyondan fazla insan yersiz yurtsuz kalmış ve ilticaya başlamıştı. Onların çoğu da helikopterlerden atılan kimyevi napalm ve fosfor bombaları ile yakıldılar. Bundan sonra Türkiye’ye kütle halindeki insanların ilticası ile büyük bir insanlık trajedisi yaşandı. Bir taraftan PKK’nın bölücülüğü ile mücadele eden ve bütünlüğünü korumak isteyen Türkiye Devleti, peşmergelere ve ailelerine sığınma vermekle ve yardım etmekle büyük bir insanlık sergiledi. Yüzlerce peşmerge ailesi Diyarbakır ve havalisinde aylarca konuk edildi. Ama bu gene de bazı Kürtlerin ve Avrupalıların hoşuna gitmedi. Ama asıl ihanet Batı’nın ihaneti idi.
“Kendi petrol çıkarları için savaşmaya hazır olan koalisyonun, kendi isyana teşvik ettikleri insanların uğradıkları saldırı karşısında ilgisiz kalmaları yüzyılın ihaneti” idi. 
Kerkük’teki Türkmenlerin tutumları ve durumları güçtü... Türkler hep iki arada kalmışlar ve çok çekmişlerdi. Saddam’ın gazabına belki de Kürtlerden fazla uğramışlardı. Kürtlerle ilişkileri de pek iyi olmamıştı hiçbir zaman. Nüfusları 300.000 kişiyi bulduğu halde bu seçimlere katılmaktan imtina ettiler. Kürtlere yakın olmak istemiyorlardı. 

Kürdistan-Türkiye 
“Türkiye, Kürdistan’ın dış dünya ile tek bağlantısı idi ve Turgut Özal, Talabani’ye Türkiye’nin artık Atatürk’ün Kemalist (üniter devlet) vasiyetini bir federasyon lehinde terk etmeye hazırlanıyordu...” 
Talabani’nin, Ankara seçeneğini kabul etmesini Mesut Barzani takip etti. İkisi de artık Ankara’ya Türk pasaportları ile gidip geliyorlardı. Talabani, Barzani’den de ileri gitti. Batı koalisyonun güvencesini yeterli bulmadığı için adeta, Türkiye’nin Kuzey Irak’ı ilhak etmesini öneriyordu. Kendi anlattığına göre 1992 Haziran’ında Ankara’ya gelip Demirel’e, Türkiye’nin Musul’a talip olmasını önermişti. Talabani’nin söylediğine göre Demirel, bu öneri karşısında “ancak gülmüştü” . Talabani’ye göre bu ihtimal görüşülmeli idi; çünkü Irak bu konudaki 1926 ve 1932 anlaşmalarını ihlâl etmişti ve gene Talabani’nin kelimeleriyle; 
 “Türkiye belki ideal seçenek değildi; ama İran’a, Irak’a nazaran daha uygundu... Burada (Türkiye’de) açıkça PKK’yı savunan gazeteler var... Burada konuşabiliyor ve bağırabiliyorsunuz. Demokratik bir süreç işliyor” diyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder