Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 13

Cumhuriyetin hedefi eyalet değil, tek ulus, tek devletti
Koçgiri İsyanı’ndan sonra anlaşılmıştı ki, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefi adem-i merkeziyet -bugünkü BDP/PKK deyimiyle demokratik özerklik eyalet sistemi diye ülkenin parçalanması değil, tek ulus devlette, entegrasyon olacak ve Kürtler de Türklüğe asimile değil, entegre olacaklardı. Ancak, Koçgiri isyanından sonra da, Cumhuriyet’in 1923’te ilanından sonra da, yurt dışından tahrik edilen Doğu’daki bölücülük hareketleri durmadı
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Türk-Kürt Federasyonu olmayacağı ve üniter bir Türk devleti olacağı artan Kürt kıpırdanmalarının verdiği ivmeyle ortaya çıkmıştı. 
Kendisi de Kürt olduğu halde milliyetin, milliyetçiliğin sosyal ve kültürel birlikten ve yetiştiriliş tarzından, tarihte birlikte yaşamış olmaktan kaynaklanan bir olgu olduğu tezini savunan ve böylece, Atatürk’ün;  “Ne mutlu Türk’üm diyene!”  ilkesinin de fikir babası olan Ziya Gökalp, başını çektiği Türkçülük hareketi de başlangıçta samimiyetle ifade edilen Kürt, Çerkez vs.. halkları tasavvuruna karşı kuvvetlenmiş yeni devletin fikri temelini teşkil etmişti... 
Koçgiri İsyanı’ndan sonra gene anlaşılmıştı ki, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefi adem-i merkeziyet -bugünkü BDP/PKK deyimiyle demokratik özerklik eyalet sistemi diye ülkenin parçalanması değil, tek ulus devlette, entegrasyon olacak ve Kürtler de Türklüğe asimile değil, entegre olacaklardı. Ancak, Koçgiri isyanından sonra da, Cumhuriyet’in 1923’te ilanından sonra da, yurt dışından tahrik edilen Doğu’daki bölücülük hareketleri durmadı.

Yeni isyanlar planlanıyor
Türkiye dışında Avrupa’da, Kahire’de, Lübnan’da, Suriye’de yaşayan Bedirhanlar, Şeyh Abdülkadir, Bitlis eşrafından Yusuf Ziya ve 1923 seçimlerinde TBMM’ye seçilemeyen Cibranlı Halit, Nakşibendî Şeyhi Palulu Şeyh Sait, Yüzbaşı İhsan Nuri’nin kurdukları Azadi Cemiyeti’nin merkezi Dersim’e intikal etmiş ve havalide şubeleri açılmıştı. Hem Sünnileri, hem de Alevileri kapsayan hareket Doğu’ya ve Güneydoğu’ya çabucak yayılmıştı 1923’te Erzurum’da kurulan Azadi Cemiyeti ve hemen her yörede kurulan şubeleri yeni isyanları planlıyorlardı. Daha sonra ele geçen belgelerden Azadicilerin Mustafa Kemal’in Ankara’daki bazı muhalifleri ile Terakkiperver Fırkası ile irtibatları olduğu anlaşılıyor.
Azadi’nin İhsan Nuri Dersimi ile eski TBMM üyesi Yusuf Ziya’nın kardeşi Rıza’nın, ordudaki beşyüz kadar Kürt kökenli subay ve eri isyana teşvik ederek başlattıkları teşebbüs, asiler arasındaki iletişim eksikliği ve disiplinsizlik yüzünden akamete uğradı. Ne var ki, hükümet artık Azadi hareketini deşifre etmiş; Yusuf Ziya Bey, Cibranlı Halit Bey, Mutkili Hacı Musa Bey tevkif edilmişlerdi.

Şeyh Sait isyanı
Azadi Cemiyeti yöneticileri 1925 Mayıs’ında bağımsız Kürdistan’ı kurmak için harekete geçmeyi planlamışlardı. İsyanı, Azadi hareketinin içine sonradan çekilen Palu’lu Nakşibendî Şeyhi Sait başlatacaktı. Bu hareketin, laik cumhuriyet’e karşı  “Şeriat elden gidiyor”  diye başlatılan dini bir hareket olduğu söylenir. Bu bir dereceye kadar doğrudur da. İsyan beyannamesinde de bu gerekçe ortaya atılmıştır ama gene de arkasında Kürt milliyetçisi Azadi hareketi ve yöneticileri vardır.

Noel yine işbaşındaydı
Aşiretleri Kürt milliyetçiliği söylemlerinden ziyade şeriatın ihya edilmesi ve halifenin geri getirilmesi gibi dini temalarla tahrik eden Palu’lu Şeyh Sait, başkaldırısında kararlı idi. Ne var ki, bu hareketi Piran’daki plansız bir çatışma sonunda bir oldu-bitti ile başlamış oldu. Bundan önce Hakkâri’de, Noel’in kışkırttığı Hıristiyan Nasturiler ayaklanmış ve ayaklanma güçlükle bastırılmıştı. Bu isyan esnasında üç Kürt kökenli subay, silah ve cephaneleri ile Şeyh Sait isyanına katılmak üzere birliklerinden firar etmişlerdi. Mahalli idare amirleri Ankara’ya bunun yeni bir başkaldırının hazırlığı olduğu hususundaki şüphelerini bildirdiler.
Nitekim Şeyh Sait’in Emir’ül Mücahidin Muhammed Said Nakşibendî imzası ile 14 Şubat 1925’te yayınladığı bildiri ile isyan patlak verdi ve ancak Şeyh Sait ve avanesinin 14 Nisan’da bozguna uğratılarak yakalanmaları ile bastırıldı. Tenkil hareketi bir süre daha devam edecek bu arada isyancılar Yusuf Ziya, Cibranlı Halit vb.. kurulan İstiklâl Mahkemesi tarafından yargılanıp idam edileceklerdi. Şeyh Sait ve başka isyancılar da yargılanarak 29 Haziran 1925’te idam edildiler. Bu sırada çıkarılan Takrir-i Sükûn kanunu ile Kürtçülüğe karşı geniş operasyonlar başlatıldı.
Said-i Nursi 1925’teki Şeyh Sait İsyanına da katılmamış ve şiddetle karşı çıkmıştı. 
Kıpırdanmalar durmuyordu...
Şeyh Sait İsyanı bastırıldıktan sonra alınan tedbirler ve çok sayıda Kürt şeyh ve ağalarının aileleri ile birlikte Batı Anadolu’ya nakledilmelerine rağmen Kürtçülük hareketleri durmadı. 1927’ye kadar küçük başkaldırılar devam etti. Ne var ki, Şeyh Sait isyanının başarısız olması, Kürtler ve aşiretler arasında birlik ve iletişim olmadığını da göstermişti. Eğer Zazaların dışında kalan bütün Kırmanço konuşan Kürt aşiretleri ve Aleviler bu harekete katılsalardı, isyanın başarı şansı daha yüksek olabilirdi. Kürt ayrılıkçıları bunu telafi etmeye, bir de Ermenilerle birlik olmaya çalışacaklardı.
Son zamanlarda açıklanan İngiliz belgelerinden, İngiliz Büyükelçiliğinin ve bölgedeki ajanların raporlarından, İngiltere’nin Kürt hareketlerini ne kadar yakından -fazla yakından- izlediği anlaşılıyor. 
Yurt dışında Paris’e, Kahire’ye, Şam, Beyrut, Halep ve İran’a kaçmış olan Kürt liderleri ve aydınları, 1925-1927 arasında yeni ayaklanma hazırlıklarına giriştiler. Bu, yeni hareketlerin odağı, Mütareke İstanbul’unda, Türklere karşı bir Ermeni-Kürt dayanışması gerçekleştirmek için İngiltere’nin yardımı ile kurulmuş olan Hoybun Cemiyeti olacaktı.

Lider Celadet Bedirhan’dı
Kürt liderleri geçmişteki tecrübelerinden ders almışlardı. Aralarındaki iletişimi kuvvetlendirecekler, küçük hesap ve ihtilafları bir tarafa bırakacaklardı. Merkezi Halep’te olan bu hareketin liderliğini de Celadet Bedirhan üstleniyordu. Şimdiye kadar Kürt olayına karışmamış olan Sovyetler de bu sefer Türkiye’yi peyk yapmak umutları azaldıkça Hoybun’la ilgileniyordu. Ve bu sefer nizami bir Kürt ordusu kurulması ve Anadolu’nun doğusundaki dağlık bölgelerde konuşlandırılması, bu  “ordunun”  başkomutanlığına bir süre önce Beytüşşebab’taki ayaklanmanın lideri, Türk ordusundan kovulma İhsan Nuri’nin tayini kararlaştırılmıştı. Ve bu yeni isyan teşebbüsünde de Noel’in parmağı vardı. Hatta Hoybun organizasyonunda İngiltere’nin Irak’taki başkomiseri Edmonds’un rolü olmuştu. Ancak İngiltere ve Fransa o sıradaki Ankara ile uzlaşma ve yakınlaşma sürecinde, pek fazla ortalıkta görünmek istemiyorlardı. Buna karşılık Sovyet Rusya’dan para ve silah yardımı talep edilmiş, alınmıştı. Diğer taraftan Ermeni-Kürt dayanışması gereği yeni Türkiye Cumhuriyeti’nden intikam almak isteyen Ermeni Taşnak Cemiyeti de Hoybun’un kurulmasında aktif rol oynamıştı ve şimdi de yardıma hazırdı. 
Ağrı isyanlarında İngiltere-Rusya-İran işbirliği vardı
16 Mayıs 1926’da Yusuf Taşo adlı eşkıyanın elebaşılığında başlayan ve 17 Haziran 1926’da bastırılan Birinci Ağrı ayaklanması, 13-20 Eylül 1927’deki İkinci Ağrı hareketi, asıl Ağrı isyanına hazırlık mahiyetinde idi. İhsan Nuri, Türkiye’nin mukavemetini denemek istiyordu. Bastırıldıktan sonra asıl Büyük Ağrı İsyanı, 1930 Haziran ayında İhsan Nuri’nin 5.000 kişilik modern silahlarla teçhiz edilmiş, eğitimli Kürt  “ordusunun”  saldırıya geçmesi ile başladı. Nuri bu sefer Celali Şeyhi Talu’nun da desteğini almış ve Ankara’ya da bir ültimatom vermişti. Hükümet nihayet, Alevi aşiretlerinin de katılması ile bir isyan halini alan hareketleri kökünden ezmek için büyük kuvvetlerle hatta İran arazisine girerek asilere tenkil etti, bölgeyi tamamıyla asilerden temizledi (7 Eylül 1930-14 Eylül 1930). Ağrı isyanlarında İngiltere’nin, Sovyet Rusya’nın ve İran’ın büyük rolleri, Ermeni derneklerinin yardımları olmuştur. Bu isyanların Bağdat’tan yönetildiğine ve ünlü Lawrence’in o sırada bölgede bulunduğuna dair kuvvetli deliller vardır. İsyanın bastırılmasında hükümet çok stratejik davranarak kuvvetlerini, İran’ın direnmesine rağmen, İran topraklarına sokup Ağrı Dağı’nı ve burada konuşlanan asileri çevirmesinin büyük etkisi olmuştur. Nitekim hezimetten sonra İran’a sığınan sözde başkomutan İhsan Nuri  “Paşa” ya, İran hükümeti İran ordusunda görev vererek bu olaylarda parmağı olduğunu belli etmiştir. “Dersim isyanını ve bunda rol oynanayan Baytar Nuriyi bır Pazar-lık köşemde yazmıştım.” 

Dersim ve Ağrı’dan sonra
1938’de Kürt isyanlarının sonuncusu Dersim (Tunceli) isyanının Türk ordusunun başarılı operasyonları neticesinde bastırılmasından sonra 1970’li yılların sonuna kadar mahalli eşkıyalık olayları dışında önemli Kürt başkaldırıları olmadı. Ama gene de devlet, ordu ve istihbarat birimleri bu bölgedeki Kürtçülük hareketlerine karşı teyakkuz halindeydiler. Bir takım kıpırdanmalar oluyor ve yakından izleniyordu. Atatürk ve İsmet İnönü bu konuda çok duyarlı idiler ve bölücülük hareketlerine müsait zemin bırakmamak için Doğu’ya, Güneydoğu’ya özel tedbirler ve yatırımlar götürülmesini öngörüyorlardı.
Ancak, Batı’da entegrasyon gerçekleşip Kürt kökenliler diğer etnik gruplarla kaynaşırken ve gerek hükümette gerek iş alanında en yüksek düzeylere engel olunmadan çıkarlarken Doğu’ya, Güneydoğu’da öngörülen reform ve entegrasyon hareketlerinin başarı ile uygulandığı söylenemez. O bölgenin ağır coğrafi ve iklim şartları yatırımların oraya götürülmesine, Türkçe eğitiminin yaygınlaşmasına da engeldir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder