Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 5

Kürtler açıkça Türkiye’yi bölmek için kullanılıyor
Amerika’da yayımlanan ‘Türkiye’nin Kürt Sorunu’ başlıklı raporda ‘ABD Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yanadır’ deniyor ve parantez içinde şu not düşülüyor: Tabii mümkün olabilirse!!!Bugün, dünkü yazımızda bahsettiğimiz Carnegie Vakfı’nın, “Ölümcül Çatışmaları Önleme Komisyonu” tarafından 1998 yılında yayımlanan “Türkiye’nin Kürt Sorunu” başlıklı raporundaki tespit ve önerilere yer vereceğim.
Raporun yazarlarına göre öncelikli endişe ve dilekleri, Amerika’nın anahtar müttefiki saydıkları Türkiye’nin istikrarı, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruması ve bu kendisini gittikçe zayıflatan sorunla başarı ile başa çıkmasıdır. Burada ilginç bir cümle var:
 “... Dünyadaki birçok ülkelerin tehlikeli etnik başkaldırılar ve bölücü eğilimlerle karşı karşıya oldukları zamanımızda asıl tercihimiz Türkiye’nin toprak bütünlüğünün -tabii mümkün olabilirse- birleşik bir Türk devleti içinde muhafazasından yanadır!” (Bana öyle geliyor ki yazarlar bunun mümkün olabileceğini pek sanmıyorlar; ama bir söz rüşveti veriyorlar.)

Rapordan bazı tespitler
- Türk Devleti ile nüfusun takriben 
% 20’sini teşkil eden Kürt’ler arasında süren mücadele, çözümden gittikçe uzaklaşmakta ve gittikçe daha tehlikeli boyutlara varmaktadır. Aslında “etnik” olan soruna siyasi çözüm bulunmaması, ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyor, bu da toplumsal huzursuzluğa ve dolayısıyla İslamcıların işine yarayan radikalizme yol açıyor. Nitekim birçok Kürt, İslamcılarla ittifakı muhtemel hâl çarelerinden addediyorlar. Türkiye’nin iç istikrarı, savaş koşulları ve göçler yüzünden etkileniyor.
- İki tarafta da ölüler arttıkça Türk ve Kürtler arasında düşmanlık duyguları da artıyor ve ülkede şovenizmi tahrik ediyor.
- Etnik kutuplaşma ve Kürtler arasında yabancılaşma duyguları artıyor. Anti-demokratik yapılaşmalar Türkiye’nin demokrasisini tehdit ediyor. Türkiye’nin askeri ve güvenlik kurumları başkaldırı ile mücadele ederken hukuk dışı usullere başvurmuşlar ve bu da hükümetin en yüksek seviyelerine kadar yolsuzlukları ve skandalları taşımıştır.
- Bu anti-demokratik ve insan haklarını ihlâl süreçleri Türkiye’nin gelecekteki Batı ile ilişkilerini ciddi olarak tehdit etmektedir. Türkiye’nin, Batı’nın büyük bir müttefiki olarak bu seçkin bölgedeki hayati rolü tehlikeye düşüyor.
Kürt grupların hedefleri
Raporda bu karanlık tablo çizildikten sonra şöyle deniyor:
“Türk hükümeti, Kürt ayaklanmasına karşı askeri bakımdan ilerlemeler kaydediyor; ama siyasi mücadeleyi kaybediyor.” 
 Kürtlerin, daha doğrusu muhtelif Kürt gruplarının hedefleri şöyle tahlil ediliyor: 
- PKK, siyasi bakımdan aktif olan Kürtler için en kuvvetli siyasi örgüttür. Çoğu Kürtler, PKK hususunda gurur, korku ve saygı gibi karışık duygular beslemekle birlikte, genellikle bu örgüte ileride devletin politikalarını değiştirebilecek yegâne siyasi örgüt nazarıyla bakıyorlar.
- Kürtler arasında milliyet ve milliyetçilik duyguları son zamanlarda PKK mücadelesinden dolayı ve Türkiye’nin bölgedeki büyük “mevcudiyetinden” dolayı kuvvetlenmiştir. Kürtlerin kendi kimliklerini geliştirmeleri artık durdurulamaz ve geriye çevrilemez. Zaman, şimdiki devlet politikalarının aleyhinde işlemektedir ve baskılar ancak Kürtleri kendi kimliklerini ispata ve radikalizme itebilir. Bu yüzden de mutedil çözümler güçleşebilir.
- PKK’nın Kürtler için en ideal bir liderlik örgütü olmadığı ve Kürt-Türk tefrik etmeyen acımasız terör yöntemleri ve yapısı tenkit edildikten sonra çoğu Kürtlerin, sadece PKK’nın silahlı mücadelesinin devletin dikkatini Kürt ihtiyaç ve emellerine çekmiş olduğuna inanmadıklarına işaret ediliyor. 
1945’te BM toplantısında sunulan Kürdistan haritasıİkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1945’te San Fransisco’da yapılan Birleşmiş Milletler Teşkilatının kuruluş toplantısına Kürtler adına Hoybun Cemiyeti tarafından sunulan Kürdistan haritası...
Atatürk ve Cumhuriyet’e saldırı
1998 yılında yayımlanan rapora göre HADEP kapatılmazsa ve olgunlaşırsa PKK’nın alternatifi olarak “siyasi” çözümde taraf olabilir...
- Yazarlara göre, Türk askeri ve sivil liderlerinin çoğu Kürtlerin ciddi bir problem olduğunu kabul etmekle beraber, bu problemi sadece bölgenin ekonomik problemlerine ve bir azınlığın işi olduğunu iddia ettikleri teröre bağlıyor ve böylece sorunun asıl temelini bu mücadelenin etnik kimlik ve kültürel hakları için olduğunu görmezlikten geliyorlar.  
Raporun çarpıcı iddiası şu: 
“Kürt problemini, bugünkü Türk devletinin kuruluşunda verilen hatalı kararlar yaratmıştır. Bugün de çözümün çoğu anahtarı, devletin elinde olduğu ve buna karşılık Kürtlerin elinde hiçbir anahtar bulunmadığı için sorunun yıllardır devamından da Türk Devleti sorumludur.” 

Türk düşmanlığı
Yazarlara göre, 1920’lerde Türk Devleti kurulurken ve sonra da millet yapılandırılırken, Türk kimliği tek kimlik olarak ve diğer etnik kimlikler pahasına tanınmıştır. Burada şöyle deniyor: 
“Yeni Türk Devleti, Mustafa Kemal’in olağanüstü liderliği ile kurulması sırasında diğer etnik grupların ve bu grupların en büyüğünü teşkil eden Kürtlerin kimliğinin tanınması sıradışı ve gerçekçilik dışı sayılmayabilirdi. Atatürk olmasaydı modern Türkiye de olmazdı. Ancak Kürtler, Osmanlı döneminde elde ettikleri etnik statülerini kaybetmekten hiç hoşnut olmadılar ve üç ciddi başkaldırı yaptılar... Kanunlara göre Türk Devletinin bütün bireyleri etnik ve dini köken gözetilmeksizin kanun önünde eşittirler. En üst siyasi ve sosyal düzeylere ulaşmakta etnik köken engeli yoktur. Ancak Kürt kimliğinin hukuki varlığı inkâr edilmiştir. Eşitlik ancak tüm olarak asimile olmayı kabul edenler için vardır. 
Onlara göre çözüm
Bu devlet ideolojisi şimdi çok pahalıya mal olmasına rağmen sürdürülmektedir. Ama Türk halkı problemin bu yönünü görmemekte ve sadece meselenin bölücü terörizm meselesi olduğuna inanmaktadır. Eğer çözüm isteniyorsa bu (ideolojiden) vazgeçilmelidir. Ancak devlette bu irade yoktur ve zaman devlet aleyhinde işlemekte, Kürtler gittikçe radikalleşmektedir. 
- Kürt etnik milliyetçiliği ve şuuru devlet baskıları yüzünden, Kürt bölgelerinin ekonomik ve sosyal geri kalmışlığı yüzünden, bütün bölgedeki ve dünyada Kürtler arasındaki global iletişim olanakları arttığı için gittikçe kuvvetleniyor.
13 yıl önceki rapor bugünleri anlatıyor...
PKK hakkındaki görüşler raporda şöyle özetleniyor: PKK hiç kuşkusuz Türkiye Kürtlerinin tek temsilcisi değildir; fakat son yıllarda en başta gelen güç olmuştur. Bunun bir sebebi Kürt örgütleri arasında en dayanıklısı ve uzun yaşayanı olmasıdır. Gerçi Suriye desteği önemli olmuştur; ama esas itibarıyla dış faktörlerin ürünü değildir. PKK’nın kuvveti Türk askeri harekâtlarının şiddetine göre değişmiştir ve ancak çok pahalıya mal olan askeri ve polis baskıları altında kontrol edilebilmektedir. Türk askeri ve polis birlikleri bölgeden çekildikten sonra, PKK’nın bölgedeki siyasi ve askeri nüfuzu gene artacaktır. Rapora göre, PKK 1994’ten beri kendisini Türk Devleti’ne karşı yegâne taraf olarak kabul ettirmek için dışarıda geniş bir siyasi ve diplomatik boyutlar geliştirmeye yönelmiştir. Brüksel’de kurulan “Sürgündeki Kürt Parlamentosu” bu boyutlardan biridir. Ayrıca, eski feodal yapıya karşı karakteri ile Irak, Suriye ve İran Kürtleri indindeki nüfuzunu da arttırıyor. Daha önemlisi Avrupa’da yaşayan 500 bin Kürt üzerindeki egemenliğinin artmış olmasıdır. PKK, Kemal Burkay’ın merkezi İsveç’te olan mutedil ve şiddet karşıtı Kürt Sosyalist Partisi dışında da büyük ve ciddi siyasi örgüt haline gelmiştir. PKK bugüne kadar demokratik ve saydam bir yapı oluşturmamış olsa bile, özellikle Avrupa’da siyasi müttefiklerini ve tabanını arttırdıkça, şimdiki liderler sıkı kontrollerini gevşetmek ve siyasi taktiklerini değiştirmek zorunda kalabilir. 

Türkiye yumuşamalıymış...“Eğer Türkiye resmi tutumunu yumuşatırsa bu muhakkak olacak, yani PKK değişecektir.” 
Rapora göre hiçbir ciddi Kürt örgütü hâlâ veya şimdilik, bağımsız Kürt Devleti’ni hedeflemiyor, bugünkü hudutlar içinde “siyasi çözüm” istiyorlar. Gene rapora göre bunun başlıca sebebi de İstanbul ve Diyarbakır’daki Kürtlerin tam bağımsızlığa taraftar olmamalarıdır. “Bunların (herhalde şimdilik) azami emelleri, Diyarbakır’daki bir Kürt parlamentosu ve Ankara’daki bir Türk parlamentosu ile federal bir devlettir.” 
Diğer başlıca emeller de şöyle özetleniyor: 
- Türk Devleti içinde Kürt kimliğinin tanınması, 
- Olağanüstü hal rejiminin kaldırılması,
- Güneydoğu’daki askeri harekâta son verilmesi,
- Şoven milliyetçi özel timlerin çekilmesi, koruculuğun kaldırılması,
- Kürtlerin, devlet desteği ile onarılacak köylerine dönmelerine imkân verilmesi,
- Teröre karışmamış olanlara 
umumi af,
Kürt siyasi partilerine ve siyasi faaliyete anayasal imkân ve himaye ve en önemlisi devletin merkeziyetçilikten 
arındırılması, sadece Kürtlere değil 
bütün Türklere kendi vali ve yerel 
yöneticilerini kendilerinin seçmeleri 
imkânının verilmesi.
Rapora göre “üniter devletten yana olan muhafazakâr Türkler”, kültürel özerkliğin ileride tam bağımsızlığa yol açacağından endişe ediyorlarsa da “Global etnik ifadelerin arttığı bugünkü dünyada bu endişeler tamamıyla haksız olmamakla beraber, etnik emel ve isteklerin yerine getirilmemesi neticede muhakkak bölünmeye sebep olacaktır.” 
Yazarlara göre sivil liderler, cesur yeni siyasi çözümler getirecekleri yerine, sorumluluğu kendiliklerinden askerlere terketmişlerdi. “Önce terörün durdurulması, sonra reformların başlatılması” yolundaki politikalar gerçekçilikten uzaktır. Çünkü hep tünelin ucundaki ışıktan bahsedilmesine rağmen askeri mücadele hiçbir zaman sona ermeyecektir.
Bunlar 13 yıl evvelki raporda yazılanlar ama bugünkü durumla ve taleplerle ne kadar örtüşüyor... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder