Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 10

İngiltere’nin asıl hedefi Musul - Kerkük petrolüydü
İngiltere Mezopotamya’da ağırlığı Emir Faysal’ı kral tayin ettiği yapay bir ülkeye, Irak’a vermişti. Bu da Musul ve Kerkük konusundaki Türk çıkarlarına zıt düşüyordu.ngiliz mandası altındaki yeni Irak krallığında İngiltere Yüksek Komiseri Sir Percy Cox, Musul’un Irak’ın hudutları içinde kalmasının gerekliliğini  “Irak’ın geleceği ve İngiltere’nin çıkarları açısından, stratejik ve ekonomik bakımlardan”  belirtiyordu.
İngiltere’nin, Büyük Harp sona ermeden, 1915’ten sonra Kürtleri tahrik edip kazanmak için bölgeye yolladığı ajanların, Binbaşı Mark Sykes’in, Binbaşı Noel’in ve Binbaşı Soanes’in öncelikli çabaları, Ermeni korkusunu Kürtlerin zihninden silmek; hatta Kürtlerle Ermenileri biraraya getirmek ve bağımsızlık vaatleri ile Kürtleri Türklere karşı tahrik edip kullanmaktı. Nihai maksatları kendi öz çıkarlarına göre başka idi. Bu çabalar hem Kürtlere, hem de Ermenilere, hemen hemen aynı topraklar üzerinden uzatılan bağımsızlık vaatleriyle nasıl bağdaştırılacaktı? Bu arada, daha önce Ermenilerin yanında Kürtlere karşı cephe alan ve dışarıda Kürt aleyhtarı propagandalar yürüten Amerikalı misyonerler de artık özellikle Alevi Kürtleri kullanarak Türklere karşı bir müşterek Kürt-Ermeni cephesi oluşturmak peşinde idiler. 

Londra’ya gönderilen rapor...Arap yanlısı ve neticede bölgede Arapların egemenliğini hazırlayan planın müellifi Mark Sykes, daha 1915’te Londra’ya yazdığı raporda; “Kürtlerin, Avrupalıların anladığı anlamda hiçbir milliyet ve milliyetçilik duygularının olmadığını, mesela tarihte devletler kurmuş olan Ermeniler ve Yahudiler gibi devlet gelenekleri de olmadığını, sadece şuuraltı etnik ve kabile insiyakları bulunduğunu ve hiçbir Kürt’ün kaybolmuş bir Kürt Devleti’nin hasretini çekmediğini”  söyledikten sonra şöyle diyor: 
 “Birleşmiş ve konsolide bir Kürdistan’ın kurulması imkansızdır. Bunun için de dağınık Kürtlerin hudutları dikte etmeleri ve Kürtlerin illa ki de birleşmeleri gereken bir halk telakki edilmeleri için hiçbir sebep yoktur.” 
Rakibi, Kürtlerin  “Lawrence” ı olmaya talip Binbaşı Noel ise; 
 “Kürtlerde Henüz milli şuur olmasa bile biraz itmekle (with a little push) bu şuurun geliştirilebileceğini ve İngiltere İmparatorluğu için çok hayati olan bu bölgede Kürtlere ve bağımsız bir Kürdistan’ınım kurulmasının İngiltere çıkarları açısından zorunlu olduğunu”  söylüyordu.
Ünlü Sykes-Picot planı uygulandıktan ve neticede 1929’da yapay Irak devleti, Kürt emellerine gem vururcasına kurulduktan sonra da Kürt bağımsızlığı, Kürt Devleti vaatleri gündemde tutulacaktı. Nitekim Lozan Konferansı’nda Lord Curzon; 
 “Kürtlere özerklik tanınmasının kaçınılmaz olduğunu”  açıkça söylüyordu. Büyük devletler, çeşitli operasyon ve senaryoları her ihtimale karşı sıcak tutmakta mahirdirler. Velhasıl İngilizler, Türklerin 1919’da Mustafa Kemal’in başlattığı hareketle hem bağımsızlıklarına kavuşacaklarını hem de bölgedeki tasavvurlarına engel olacaklarını düşünerek, bu harekâtı daha başlangıçta Kürtleri tahrik ederek boğmak istiyorlardı.

İbre Araplara doğru
Gerçi, Binbaşı Noel’in Mezopotamya’da bir Kürt Devleti veya özerk tampon bölgesi kurulması hayali, Arap yanlısı Mark Sykes’in, Gertrude Bell’in ve Lawrence’ın Londra’da ağır basmaları sonucu rafa kaldırılmıştı; ama  “Kürtlerin Lawrence” ı Binbaşı Noel, Kürtleri Türkiye’ye karşı kullanmak tertiplerini muhtelif Kürt isyanlarıyla 1930’larda hatta 1938’de, II. Dünya Harbi yıllarına kadar bölgede kalarak devam ettirdi.  İngiltere Hükümeti de bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti gerçeğini kerhen kabul ederken, realist bir büyük güç olarak, her ihtimale karşı Kürt kozunu da elinde tutuyordu. Misak-ı Milli hudutları dışında kalan Kürt bölgelerindeki arayışlarına devam ediyordu. Kürt bağımsızlığı geçici olarak rafa kaldırılırken, İngiltere Mezopotamya’da ağırlığı Emir Faysal’ı kral tayin ettiği yapay bir ülkeye, Irak’a vermişti. Bu da Musul ve Kerkük konusundaki Türk çıkarlarına zıt düşüyordu. İngiliz mandası altındaki yeni Irak krallığında İngiltere Yüksek Komiseri Sir Percy Cox, Musul’un Irak’ın hudutları içinde kalmasının gerekliliğini  “Irak’ın geleceği ve İngiltere’nin çıkarları açısından, stratejik ve ekonomik bakımlardan”  belirtiyordu.
İngilizler anlaşmaya uymadı
I. Dünya Harbi sona erdikten hemen sonra Mezopotamya’yı, Basra’yı, Bağdat’ı hemen işgal eden İngiliz kuvvetleri, Mondros Mütarekesi anlaşması gereğince çizilmiş olan çizgide durmayıp, anlaşmaya aykırı olarak, Musul’u da Süleymaniye’ye kadar işgal etmişlerdi.
Mezopotamya’yı ve petrol kaynaklarını korumak için İngiltere’nin ümidi ABD’nin himayesinde bir Ermeni Devleti’nin kurulması ve Kürt tampon bölgeleri idi. ABD’nin Eylül 1919’da bir manda idaresi ile Ermeni Devleti’ni korumaktan vazgeçmesi ve bölgedeki Kürt hareketlerinin zayıflaması üzerine İngiltere’nin durumu güçleşmişti. Oysa ABD Başkanı Wilson, Partisi’nin 1919 Şubat ayındaki kurultayında, ülkede ünlü Ermeni soykırımı iddialarının tahrik ettiği Ermeni sempatisine dayanarak oy alma düşünceleri ile şöyle hitap ediyordu: 
“Umuyorum ki Amerika halkı, Ermeni halkının çıkarlarının koruyucusu olarak bölgeye girecek ve adı ağza alınmayacak (unspeakable) Türk’e ve aynı derecede muzır Kürt’e hadlerini bildirecektir.” 
Wilson daha sonra Haziran ayında, temsilcisi Amiral Bristol vasıtasıyla Doğu’da hangi bölgelere artık egemen olamayacağını söylüyordu. Fakat çok geçmeden anlaşılıyor ki, ne Amerika, ne Ermeni devleti, ne de Türkiye üzerinde mandaterliği, Amerikan iç politikası mülahazaları ile üstlenemeyecektir. Ne acıdır ki, o sıralarda bazı vatansever Türk aydınları bile, tam bağımsızlıktan umut kestikleri için tek kurtuluş yolu olarak Amerikan mandasını istiyorlardı, ama Mustafa Kemal bu önerileri elinin tersi ile itiyordu. Milli Misak hudutları içinde Kürt aşiretlerinin çoğu Milli Mücadele’yi destekliyorlar ve birlikte çarpışıyorlardı. Ama gene de İngilizler, Mezopotamya’nın güvenliği daha doğrusu kendi çıkarları için, Ermenilerle Kürtleri, İstanbul’daki Kürt aydınlarının ve cemiyetlerinin desteği ile uzlaştırmaya çalışmakta idiler. Çünkü kurulacak müstakil Kürt ve Ermeni devletlerinin hudutlarının bu uzlaşma ile çizileceğini umuyorlardı. Ermeni lideri Nubar Paşa ile Kürt liderlerinden Şerif Paşa, 1919’da bu konuda bir anlaşma bile imzalamışlardı. 
Damat Ferit Paşa’nın ihaneti
Diğer taraftan İstanbul’da o sıradaki Sadrazam Damat Ferit Paşa hem İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmek, hem de Milli Mücadele’yi akamete uğratmak için Kürtleri, mesela Şeyh Ubeydullah’ın oğullarından Şeyh Abdülkadir’i kullanmaya çalışıyor ve o da Kürtlere tam bağımsızlık vaat ediyordu. Şeyh Abdülkadir ise, Damat Ferit’in de İngiltere’nin de, bu vaatlerini tutabileceklerinden emin olmadığı için, Sadrazam’ı oyalıyordu. İstanbul’daki Kürtleri rahatsız eden bir husus da, o sırada bölgenin kontrolü konusunda Fransa ile İngiltere henüz tam manası ile anlaşamadıkları için di. Hâlâ iki devlet arasında, iki ayrı  “Kürdistan” , Güney ve Kuzey Kürdistan kurulması tasavvuru ortada duruyordu. Kürtler, böyle ikiye bölünmeyi kabul etmiyorlardı. Bu da Şerif Paşa tarafından,  “Bağımsız ve tek Kürdistan”  isteği ile Paris Barış Konferansı’na tevdi edilmişti. Ancak bu istekler de Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdu. Diğer taraftan, Şerif Paşa ile Nubar Paşa arasındaki anlaşmanın metni açıklanınca, bu ne Ermenileri ne de Kürtleri memnun etti. 

Kürtler de bölünmüştüKürtlerin kendi aralarında da anlaşmazlık vardı. Bazıları Osmanlı’ya ve hilafete bağlı kalmak koşulu içinde bağımsızlık istiyorlardı. Bazı Kürt liderleri ise Ermenilerle uzlaşarak tam bağımsızlıktan yana idiler. İngiltere güneyde kurulacak bir bağımsız Kürdistan’ın Türkiye ile hiçbir ilişkisinin kalmamasını istiyordu. Zira o zamanın belgelerine göre İngiltere, Türklerin  “Turan”  hayalleri, yeni Sovyetler Birliği’nin içinde  “Bolşeviklerle”  irtibatlı olarak gerçekleştiği takdirde bunun kendi çıkar ve güvencelerine karşı olacağından korkuyordu.
Öyle anlaşılıyor ki bazı İngiliz danışmanlar, en realist düşüncenin, Türkiye’nin gelecekte alacağı şekil ve duruma göre Türkiye ile bağlantılı, hatta Türkiye’ye tabi bir Kürt konfederasyonun kurulması fikrinde idiler. Son tahlilde, mesele şu idi: Musul eyaleti çevresinde Kürt tampon bölgeleri tesis etmek mi, yoksa  “Kürdistan” denilen bölgeyi biri İngiliz, diğeri Fransız nüfuz bölgeleri olarak ikiye ayırmak mı İngiltere’nin çıkarlarına uygun düşecekti? Yoksa bir evvelki toplantıda kararlaştırıldığı şekliyle kurulacak bağımsız Kürdistan fikrinden tamamıyla kurtulmak mı uygun olacaktı? Ancak, böyle tek bir Kürdistan’ı kurabilecek tek Kürt güç ve iradesini de bulamamışlar, oluşturamamışlardı. 
Musul petrolleri İngiltere’nin bölgedeki hesaplarında hep önemli faktördü. Aralık 1919’da yeni jeolojik araştırmalardan, bölgedeki petrol yataklarının, daha önce 1919 Şubat’ındaki araştırmalar neticesinde hesap edilenlerden çok daha fazla olduğu anlaşılıyor ve bunu Bağdat’taki İngiliz Komiser Wilson, havadan yaptığı gözlemler sonunda teyit ediyordu. Bunun üzerine, İngiliz Hükümeti,  “Musul’daki petrol bölgeleri, ileride bütün ülkenin gelirlerini yakından ilgilendirecek olan gelirlerine istinad edecektir”  kararına varıyor ve bu yüzden Fransa’ya bu bölge hususunda yaptığı eski vaatleri geri alıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder