Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 12

Kürt isyanlarının arkasında Fransa ve İngiltere vardı
I. Dünya Harbi’nde İngilizlerle işbirliği yapan, mütarekede ve Sevr Konferansı döneminde İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapmış olan sürgündeki Kürt liderleri, Bedirhan ailesi, Kürt Şerif Paşa, Şeyh Abdülkadir vs.. bağımsız Kürt Devleti kurmak hayaliyle hâlâ İngiltere ile temaslarını sürdürüyorlardı.Kürtlerin nasıl kullanılacakları konusunda ise Londra’daki  “Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmeleri” ilkesine inanmış ve bu hususta sözler vermiş olan yöneticilerle bölgedeki reel politika koşullarını bilen Bağdat’taki Yüksek İngiliz Komiseri Arnold Wilson, Binbaşı Ely Soanes, Binbaşı Noel gibileri arasında görüş farklılıkları vardı. Daha önce Binbaşı Hay’in raporunda geçtiği gibi İngiliz ajanlarının Kürtlerin kendilerini idare etme kabiliyetiyle ilgili tereddütleri, hatta olumsuz görüşleri vardı. Ve şunu da ekliyorlardı: 
“Kürtler ikiye ayrılırlar: İyi ağalar ve kötü ağalar. Her havalide bir kötü ağa vardır. Olayları çıkaranlar da bunlardır ve bu kötü ağaları her şekilde bastırmak gerekir. Bunlar sadece kişisel açgözlülük ve egoizmdir. Onları tedip etmekle hem kendi çıkarlarımıza hizmet etmiş, hem de genellikle Kürdistan’a hizmet etmiş oluruz.” 

Cumhuriyet’ten sonra...
İngiltere’nin bir taraftan dostluk teminatları verirken, o yıllarda hatta 1938’e kadar, ajanlarının ve mesela Binbaşı Noel’in faaliyette bulunduğu ve bu dönemde çıkan veya çıkarılan Kürt ve Nasturi isyanlarında parmağı olduğu, sonradan ele geçen belgelerden anlaşılmıştır. Açıkça, Kürtlerin Lawrence’ı diye anılan Binbaşı Noel, 1940’da öldükten sonra, London Times gazetesinde yayımlanan biyografisinde şunlar yazmaktaydı; 
“Dünya Savaşı boyunca Mardin’de ve Kermanşah bölgesinde icrayı faaliyette olduğu anlaşılıyor. İngiltere hükümetinin zaman zaman hiçbir resmi ilgisi olmayan Binbaşı Noel’e, aşağı rütbelerdeki subaylara verilmesi mutad olmayan DSO nişanını vermiş olması, Kürtler konusunda yaptığı hizmetin önemini gösterir.” 
Bu arada gene sonradan ele geçen belgelerden anlıyoruz ki, ünlü T. E. Lawrence’in de bölgeye fiilen gelmemiş olsa bile Kürt isyanlarının çıkarılmasında parmağı vardır. Zira Türkiye’nin II. Dünya Harbi’ne Almanya’nın saflarında girmesi ihtimaline karşı, Kürtler ve Kürt bağımsızlığı kozu, İngiltere’nin gözardı edemeyeceği bir kozdu. Diğer taraftan Almanya’nın da, Türkiye’nin Harbe müttefikler safında katılması ihtimaline karşı gene Kürtler arasında ajanlar bulunduğu da bir gerçekti. Fransızlara gelince, onlar da Türkiye’yi kendi sömürgeciliklerine karşı bir tehdit olarak gördükleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Hatay’ı ilhak etmekte ısrar edeceğini bildikleri için, Kürtler arasında faaliyette bulunuyorlardı.
1937 yılına kadar bölgede başgösteren çeşitli ayaklanma ve isyanların, Koçgiri (1920-21), Şeyh Sait (1925), Nasturi (1920), Dersim (1935-37), Ağrı (1926-27-1930), Sason (1935) isyanlarının kahramanları Türk ordusundan kovulmuş İhsan Nuri (Paşa), Baytar Nuri (Dersimî) İngiltere ile daima temasta idiler ve para yardımı alıyorlardı.
Türkiye’nin İngiliz büyükelçileri ve konsolosları ve diğer resmi kişileri her başkaldırı esnasında, bunlarla hiçbir ilgileri olmadığı hakkında teminat üzerine teminat verirlerken, her ne hikmetse, bölgede büyük miktarlarda İngiliz yapısı silahlar ve İngiliz parası, sterlin dolaşmaktaydı.

Yurt dışındaki faaliyet
Gene o sıralarda, I. Dünya Harbi’nde İngilizlerle işbirliği yapan, mütarekede ve Sevr Konferansı döneminde İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapmış olan sürgündeki Kürt liderleri, Bedirhan ailesi, Kürt Şerif Paşa, Şeyh Abdülkadir vs.. bağımsız Kürt Devleti kurmak hayaliyle hâlâ İngiltere ile temaslarını sürdürüyorlardı. Şerif Paşa’nın ve Şeyh Abdülkadir’in liderliğini yaptıkları Hoybun Cemiyeti bu faaliyetlerin odağını teşkil ediyordu. Elde edilen belgelere göre Dersim ve Ağrı İsyanları’nı bu cemiyetin üyeleri olan İhsan Nuri (Paşa) ile Baytar (Binbaşı) Nuri Dersimî organize etmişlerdir. Hoybuncuların büyük bir çabaları da iki eski düşmanı, Kürtler ve Ermenileri Türklere karşı bir müşterek cephe haline getirmektir.

AyaklanmalarCumhuriyetten hemen önce, Milli Mücadele sürerken 1920 Ekim’inde, Dersim’deki Koçgiri başkaldırısı Kürt sorununun Cumhuriyet’in başına bela olacağının ilk işareti oldu. Ermeni intikamı korkusu dolayısı ile Türkler ve Türkiye ile dayanışma içinde olan Kürt aşiretlerinin dışında, yabancı tahriklerine en müsait olan Kürtler acıdır kı Alevi Kürtlerdi. Dersim’in, Ermeni emellerinin hedefi olan bölgelerden uzak olması, tarihte, yabancı misyonerlerin Kürtlerle Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı uzlaştırma teşebbüslerinde Alevi Kürtlerin daha açık olması 1920’li yıllarda da tahriklere daha müsait kılıyordu. Bir de Sünni Kürtlerle Alevi Kürtler arasındaki ezeli ihtilaf vardı. Gerçi Alevi ve Sünni Kürtler zaman zaman (o da aydınlar düzeyinde) birlikte hareket etmişlerdi. Mesela mütareke döneminde İstanbul’da kurulan Kürt Teali Cemiyeti’nde... Bu oluşumun başında, Sünni şeyhlerle Batı Dersim’deki Alevi Koçgiri aşiretinin başı Mustafa Paşa, oğlu Alişan Bey ve sonraki Dersim isyanında da başrolü oynayacaklardan (Baytar) Nuri Dersimi vardı.
Kürtler arasındaki ayrılıklar
Dersim, İstanbul’dan gelen Kürt liderlerinin de katkılarıyla ve tabii Noel’in de tahrikleriyle Kürt milliyetçiliğinin merkezi haline gelmişti. Bedirhanlar da buraya el atmışlardı. Hasta Kürtlerle meskûn bütün Doğu bölgesine özerklik verilmesi dayatılmaya başlanmıştı. Bunlar karşısında, bu sefer üç ateş arasında, Batı’daki Yunan cephesi ve Doğu’daki Ermeni ve Kürt saldırıları arasında kalan Ankara vardı. Diğer bir taraftan meclisteki Kürt kökenli milletvekillerinin de desteğini kaybetmemek için asi Kürtlerin topladığı 40.000 kadar atlıya karşı çıkaracak gücü olmadığı için Dersim konusunda oyalama siyasetine devam ediyor ve diğer Kürtleri de tutmak istiyordu. Ama yabancı tahrikleri ve Kürt kıpırdanmaları gene de durmuyordu.
Ankara Hükümeti’nin o sırada saltanatı ve sonra da hilafeti ilga etmesi, özellikle Sünni Kürtlerin Ankara’ya sadakatini sulandırmaya başlamıştı.
Milli mücadele sona erdikten sonra da Ankara Hükümeti Doğu’da çok zayıf durumda idi. Ancak diğer taraftan da Kürtlerin yer yer kıpırdanmalarına rağmen, Alevi ve Sünni Kürtler arasındaki tam bir birlik olmaması Ankara’ya nisbi bir hareket sahası sağlıyordu. 
Alevi aşiretler Koçgiri isyanına katılmadılar
1920-21’deki Koçgiri İsyanını, Alişan Bey başlattı ve yönetti. Daha önce kardeşi Haydar’la birlikte bölgede, Sivas ve Erzincan yolu üzerindeki Refahiye ve Ümraniye kaymakamlıklarında da bulunmuş olan Alişan Bey ve silahlı atlıları ile Binbaşı Noel’in, Mustafa Kemal’i Sivas’ta kaçırma teşebbüsünün içinde de Kamuran ve Celadet Bedirhan kardeşlerle birlikte bulunmuştu. Alişan Bey, Milli kuvvetlere sevkedilen bir silah ve cephane kolunu basmış, külliyetli miktarda silah ve cephaneye el koymuştu.
O sırada Milli Kuvvetler bir taraftan Batı cephesinde Yunanlılarla ve Doğu’da da yeni bir Ermeni saldırısı ile başa çıkmaya çalışıyorlardı. Daha evvel de Koçgirili çeteler bazı milli karakollara saldırmışlar, silah ve cephane ele geçirmişlerdi. Alişan Bey bu silah ve cephane ile 20 Ekim’de harekete geçti. Ankara hükümetine bir ültimatom vererek, Kürt Teali Cemiyeti’nin önceki taleplerini yeniden ileri sürdü. 

Küstah tehditler
Sevr Antlaşmasında öngörülen Kürt özerkliğinin tanınması, hapishanelerde bulunan Kürt  “tutsakların” salıverilmesi, Kürt çoğunluğunun bulunduğu bölgelerden Türk idaresinin, Koçgiri bölgesinden de Türk askeri birliklerinin çekilmesi. Alişan Bey, eğer bu talepler kabul edilmez ise, isyanını bütün Dersim’e yayacağı tehdidini savuruyordu. İki cephede çarpışan Milli Hükümet, bölgedeki güçlerini toplayıncaya kadar, Alişan Bey’i oyalamaya çalıştı. Hatta Alişan Bey’e TBMM’de milletvekilliği bile teklif etti. Alişan Bey de aday olmayı kabul etti.
Ankara hükümeti, Sünni Kürtlerin çoğunun Alişan’ın cazip tekliflerine rağmen asilere katılmasını önlüyordu. Çoğu Alevi aşiretler de Koçgiri ayaklanmasına katılmadılar. Alişan ve taraftarlarının Kürt milliyetçiliği talepleri de Kürtleri onun yanına çekememişti. Kış geçip karlar eriyince, Nureddin Paşa komutasındaki milli kuvvetler, diğer Sünni Kürtlerin de yardımıyla Koçgiri İsyanı’nı bastırdılar. Bu başarıda, Sakarya Savaşı’ndan sonra oraya kaydırılan Topal Osman Ağa’nın Giresun Alayı da büyük bir rol oynamıştı. Nureddin Paşa (Sakallı) isyandan sonra hükümete çektiği bir telgrafta;  “Bu olaylardan ders alınmasını, felaketlerin, ihanetlerin tekrarlanmaması için bölgede daha esaslı ve ciddi bir operasyon yapılmasını”  önemle tavsiye ediyordu. 

Asiler cezalandırılamadılarNe var ki, Meclis’teki özellikle Kürt kökenli milletvekilleri bu tavsiyelere şiddetle karşı çıktılar. Hatta Nureddin Paşa’nın görevden alınmasına sebep oldular ve asilerin cezalandırılmalarına da engel oldular. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder