Anasayfa

Pazar, Şubat 27, 2011

Tunus, Mısır, Libya; Asıl darbe önce Türkiye'de yapıldı

Arslan BULUT

Mustafa Yıldırım’ın tespitlerine göre, 1982 sonlarında ABD Kongresi’nin onayıyla NED (National Endowment for Democracy), yani Ulusal Demokrasi Fonu kuruldu. CIA emeklisi Ralph Mcgehee, bu kuruluşun işlevini şöyle yorumluyor:

Cumartesi, Şubat 26, 2011

ASKERİ, TERÖRİST(!) ALBAY'I YAZD

ASKERİ, TERÖRİST(!) ALBAY'I YAZDI
Bugün, "Terörist" diye tutuklanan Emekli Albay Levent Göktaş'ın bir askeri, iki ABD F-16'sının, pkk tam da bitmek üzereyken, müdahalesi ile sonuçlanan operasyonu kaleme aldı.

Banu AVAR Röportajı / Özgür VİRLAN

1) Adalet ve Kalkınma Partisi’nin onayladığı, Amerika’nın Füze Kalkanı Projesi ile yapılmak istenen nedir? Muhalefetin bu konuya tepkisiz kalmasını neye bağlıyorsunuz?

BANU AVAR: “Artık 2 Amerika var. Füze kalkanıyla özellikle kıta Avrupa’sını askeri yollarla ele geçirerek içerdeki güç savaşında adım atmak isteyenler ve İngiliz- Amerikan tarafında Soroscu ‘yumuşak güçle işgal edelimciler! Birincilerle ikinciler şu anda Kuzey Afrika’da kozlarını paylaşıyorlar.. Kendi politikalarıyla aç ve işsiz sokaklara dökülen insanlar üzerinde projeler geliştiriyorlar. Birinci grup ülkelerde askeri oligarşik yapılarla iç içe zorbalık kullanarak, füze kalkanları konuşlandırarak 2001’ den beri ‘işgal et yak yık parçala stratejisi uyguluyor. Bu çerçevede 1 Trilyonluk değeri olan bir füze kalkanı projesini devreye sokuyor ve bu füze kalkanı ile bütün ülkeleri içten kelepçelemeyi amaçlıyor. Avrupa direniyor.

Tayyip Bey’e dokuz soru!

Arslan BULUT

Tayyip Erdoğan, ATV’deki programda, “Büyük Orta Doğu rojesinde Türkiye’nin görevi neydi? Bir: Kadın haklarıyla ilgili bu coğrafyada Türkiye çok önemli bir görev üstlenecekti... İki: Demokrasi noktasında Türkiye önemli bir rol üstlenecekti. Çünkü olsa olsa bir model ancak Türkiye olabilir. Fakat bu daha doğuşta bitti. Fakat bizdekiler hâlâ yürüyor diyor. Ya, bunun baş aktörü biziz. Böyle bir şey yok. O günden bugüne hiç bir uluslararası toplantıda BOP gündeme gelmemiştir. Son gelişmelerin BOP’la yakından uzaktan alâkası olduğunu düşünmüyorum” dedi.
Tayyip Bey, Tunus, Mısır  ve Libya’da ve diğer İslâm ülkelerinde ortaya çıkan hareketleri de “siyasî gaz sıkışmasının sonucu” olarak nitelendirdi.

***
Tayyip Bey’in doğruları söylediğine içtenlikle inanmak isterim. Fakat dün açıkladığımız gerçekleri de cevaplaması kaydıyla.. Bu sebeple Tayyip Bey’in şu soruları da cevaplandırması gerekir:

Cuma, Şubat 25, 2011

Arap kaosu İstanbul’da tezgâhlandı!

Arslan BULUT

Evet Hükümet, Libya’daki Türk vatandaşlarının tahliyesi için elinden gelen her şeyi yapıyor. Peki ama bu çaba, AKP iktidarının İslam Dünyası’ndaki girişimlerini aklar mı?
Bu sütunun okuyucusu, 29 Nisan 2005 tarihinde “İstanbul’da Kadife Devrim Toplantısı!” başlıklı yazıyı hatırlayacaktır. 
30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı’daki Eresin Otel’de “Uluslararası İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı” düzenlenmişti. Toplantıyı görünürde  “Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı” düzenlemişti. Arap Basını ise toplantıyı, aslında “Türk Dışişleri Bakanlığı Büyük Orta Doğu Projesi Genel Koordinatörü” Ömür Orhun’un düzenlediğini belirtiyor ve bu konudaki bilgileri Amerikan basınına dayandırıyordu.

Perşembe, Şubat 24, 2011

Liyakat ve şeref

Altemur KILIÇ

Libya’da isyan denince, önce Yarbay Mustafa Kemal’in orada, Bingazi’de çekilmiş fotoğrafını hatırladım: İtalya 191l’de, Osmanlı egemenliği altındaki Trablus’a, bugünkü Libya’ya saldırmış ve düzenli Osmanlı Ordusunun, üstün İtalyan kuvvetleri karşısında yenik düşmesi üzerine Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Fuat (Bulca), Nuri ve Fethi (Okyar) ve Osmanlı subayları, gizli yollardan Mısır üzerinden. Trablusgarp’a gelip Bingazi’ye ulaşmışlar ve oradaki direnişi organize etmişlerdi; başaramadılar.. Ülkenin Müslüman Arap halkından “din kardeşlerimizden” pek destek görmediler.. Sonunda, Rodos “Oniki Ada” gibi Trablus’u da kaybettik. İtalya’da Mussolini iktidara geldikten sonra Libya-Trablus, “Mare Nostrum” dediği, Akdeniz’de genişlemesi için için çıpası oldu.. Oradan Antalya’ya açılacaktı. Ama tarih yâr olmadı, bacaklarından asıldı. Tarih kimseye yâr olmuyor! Son günlerde belli oluyor: Osmanlıya ihanet etmenin acısı aheste aheste çıkıyor...

Kenzo'lara Çağrı : İnfak Yapın!

Kenzo, mal biriktiren; malını yoksullarla paylaşmayandır. Kuran’da kenz; mal istiflemek manasına gelir. Ve ne hikmetse, ruhbanlara izafe edilir. Yani bunun en yoğun biçimde din sömürüsü ile yapıldığı ifade edilir. (Bkz. Tevbe Suresi 34-35)
 Kuramsal olarak insan, iletişim kurulabilen hayvandır. Nitekim, kendisini hayvanlar aleminin bir parçası haline getiren yegane unsur; geliştirdiği davranış biçimi, ve tabiatla kurduğu ilişkidir…
 Küresel paradigma tıkanmıştır.
 Brecht’in balta salladığı putlardan biri olan mülkiyet şu basit cümle ile sallanır hale gelmiştir;
 Banka soymak, banka açmaktan daha büyük bir suç değildir…
 Her zaman söylerim; kalabalık karanlıktır. Çünkü kalabalığın bir arada yaşaması için üretilen değerler silsilesi; bireyleri içi boş fıçılara dönüştürmüştür. Ve boş fıçı çok ses çıkartır.
 Ve Victor Hugo bu durumu şöyle izah eder; ‘’Kalp boşaldıkça, kese dolar…’’
 Dediler ki, Allah elçisi Muhammed sık sık Hıra mağarasına gider ve düşünür; ‘’bu gökleri kim yarattı ?”
 Bu elçi tasavvuru; paradigmanın göbeğinden kopmuş kordonla prangalanmış bir tasavvurdur. Nitekim bizim Muhammed algımız böyle değildir;
 Allah elçisine ilk vahyedilen surenin henüz 6. ayetinde ne düşündüğü apaçık biçimde gözler önüne serilir;
 ‘’Kella,innel’insane leyatğa”(6)
“En reahüsağn”(7)
“Hayır, düşündüğün gibi değil; insan azar”
“Mal edinerek ihtiyaçsız hale geleceğini düşünerek.”
 Ve devam eder;

ABD, basının ardından aktivistleri de besliyor!

AMERİKA, internet aktivistleri için ilk etapta 25 milyon dolarlık bütçe ayırdı. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, görüşlerini internetten yayan muhaliflere teknoloji, araç ve eğitim yardımı da yapacaklarını açıkladı.
ABD’den aktivistlere 25 milyon dolar
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, internet aktivistlerine verilecek dolarları savundu.
Orta Doğu’yu karıştırmak için daha önce 400 milyon dolar harcayan ABD, şimdi de ayaklanmalar çıkardığı ülkelerdeki internet aktivistlerine yardım için 25 milyon dolarlık bir bütçe ayırdı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, görüşlerini internet üzerinden yayan muhaliflere teknoloji, araç ve eğitim yardımı yapacaklarını açıkladı. BBC’nin duyurduğu habere göre, Clinton, George Washington Üniversitesi’nde internet özgürlüğü konusunda yaptığı konuşmada, Facebook ve Twitter gibi sosyal iletişim sitelerinin insanların isteklerini duyurmaları için bir platform sağladığını ve bireylerin birbirleriyle internet üzerinden süratle ilişkilendiği toplumlardan geriye dönüş olmadığını da söyledi. Clinton, ABD Dışişleri Bakanlığının, Arap ülkeleri ve İran’daki halklarla iletişime geçebilmek amacıyla son günlerde Arapça ve Farsça twitter yayınlarına başladığını hatırlatarak, yakında Çince, Rusça ve Hinduca yayınlara da başlayacaklarını bildirdi.

Allah'tan Başkasına Kulluk Edenler Müslüman Mıdır? / Ayhan ÖZTÜRK

En kolayından yola çıkarsak “Muhteşem Süleyman” dizisini izleyenler Sultan Süleyman’ın halka “kullarım” diye hitap etmesini duymuşturlar. Ona nasıl secde edildiğini de.

Osmanlı’yı ve Dünya’daki bazı sultanlıkları şeriat ve gerçek İslam diye övenlere cevap Kuran’dadır. İşte birkaç ayet: Yorumsuz

Zümer 64. De ki: "Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller?"

Zümer 65. Yemin olsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.

Zümer 66. Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk/ibadet et; şükredenlerden ol

Cin 18. Hiç kuşkusuz, mescitler/secdeler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayan/Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın.

Günde beş vakit her rekatta Allah’a şu cümleyi söyleriz.

Fatiha 5: Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.

Salı, Şubat 22, 2011

Amerikalı danışmanlar kime yol gösteriyor?



Amerikalı danışmanlar kime yol gösteriyor?

Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, birkaç günlük çalışma sonucu, “işyerinde psikolojik taciz”in karşılığı olarak kullanılan “mobbing” kelimesinin yerine “bezdirme”den yola çıkarak “bezdiri” yi bulduklarını söyledi.
Anadolu Ajansı’ndan Meltem Uzun’un haberine göre Akalın, “mobbing” kelimesinin kökeninin “mobb” yani “sürü” anlamına geldiğini, “mobbing”in de “sürü halinde yapılan bir hareket” demek olduğunu ifade etti.
Akalın, “Burada biz kullanılış amacından yola çıktık. ‘Bir veya birkaç kişiyi bezdirme’ tanımından hareket ederek bezdirmek fiilinden ‘bezdiri’yi bulduk. Bir de bunun ‘mobber’ı var. Yani mobbing işini yapan. O da bezdiricinin karşılığı” dedi.

'Devrim' Değil, 'Paylaşım Savaşı'


'Devrim' Değil, 'Paylaşım Savaşı'

Hala tarafım Trablus’dan evlenmiş. Libyalı akrabalarımız var. İçim yanarak ekrandaki görüntülere bakıyorum… BBC, Bingazi’den, parçalanmış vücutları ekrana taşıyor. Kanla yıkanmış insanların çıplak bedenleri özel teknikle saklanıyor… El Cezire de CNN de öyle yapıyor..Hani izleyenleri rahatsız etmemek adına! Ne kadar insanca!!!

Önce bir ülkeyi başından ayağına kendine bağlayacaksın. Yıllarca tüm kılcal damarlarına yerleşip neyi var neyi yok el koyacaksın. Eğitip şekillendirdiğin ve hertürlü zülmüne destek verdiğin diktatörleri karabasan gibi o ülkelerin başında tutacaksın.

Kaddafi gibileri önce bombalayıp sonra yola getirecek, petrol anlaşmalarıyla işine bakacaksın.

2008’de 165 milyon dolarlık silah satacaksın. (ABD- General Dynamics)

2010’da 200 milyon dolarlık silah daha kakalayacaksın. (İngiltere)

Tüm Afrika’ya yaydığın Blackwaters ya da Xee firmalarında ‘çalıştırdığın’ aç işsiz Afrikalılardan PARALI ORDULAR kurup ‘gereken yerlere’ yollayacaksın!

Kaddafi’nin her biri kendine özel orduya sahip oğullarından Hamis, kendi halkını kana boğarken, Beyda kentinde, Uganda ve Zimbabwe’den getirtilen paralı askerlerden de yardım aldığı ajanslara düştü.

Cumartesi, Şubat 19, 2011

Hibeli Yollarla Gelen Misyonerlik / Mahiye MORGÜL

http://img651.imageshack.us/img651/4831/pag2342.jpgKipu adında bir yabancı eğitim danışmanlık şirketi, sitesinde kendini tanıtıyor, 25 ilde toplumu eğitip dönüştürmek için hibeli yollarla dersler verecek, eleman alacak, duyuruları var. Yani yabancılar benim ülkemde halka eğitim verecek. Bizde bunun adı misyonerliktir.

Önce, 2006 yılında, AKP hükümetinin CHP ve MHP ile birlikte kapalı oturumda çıkardığı 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu kanunuyla, eğitimimiz on yabancıya teslim edildi. Kanuna göre artık dışarıdan eğitim hizmeti satın alınabilecekti. Mevcut anayasamıza aykırı olduğu halde geçirildi.

Yasası geçirilince, eğitim danışmanlık hizmetleri veren yabancı şirketler üşüşmeye başladı. Örneğin, Kipu adındaki İzmir ve Denizli’de merkez kurdu. Bu şirketler ne yapar merak ederseniz “www.kipu.com.tr” girin. Açıkça diyor ki: “biz size hibe eğitim vereceğiz”… (Bizde eğitim hep parasız değil miydi?)

İlanla akademisyen arıyorlar: “Kipu Danışmanlık Ltd. tarafından 25 ilde öğrencilere, velilere ve öğretmenlere yönelik gerçekleştirilecek eğitim ve seminer çalışmaları için Eğitmenler ve Danışman Akademisyenler aranmaktadır.”

Verilecek derslerin adını görünce, bunlarla ne eğitim almış olur insan acaba, merak ettiniz değil mi? Benim anladığıma göre, çağa uydurulmuş misyonerlik yapılıyor; başta aile kavramı olmak üzere, temel dayanışma kavramlarımız değiştiriliyor. 

Cuma, Şubat 18, 2011

İlk 3D teknolojisini Naziler kullanmış!


hitler,nazi,3D,technology,film,video,history













3D teknolojisinin ilk kez Nazi döneminde kullanıldığı ortaya çıktı.
Almanya'nın başkenti Berlin'deki Federal Arşivlerde rastlantı eseri bulunan 30'ar dakikalık iki kısa film, 3D teknolojisinin ilk kez Nazi döneminde kullandığını ortaya koydu.

Variety'de yayımlanan habere göre, 1936 yılında çekilmiş bu iki siyah beyaz film, Nazilerin 3D teknolojisinde Hollywood'u 16 yıl kadar geride bıraktığının birer delili.
Avustralyalı yönetmen Philippe Mora, 3D filmleri, "3. Reich'ta Sinema" projesi çerçevesinde yaptığı araştırma sırasında buldu.

Ana karargâha virüs nasıl girdi?

Arslan BULUT


Türklerin milli direnci, bilimsel yöntemlerle çökertilmek isteniyor. Peki hangi yöntemler kullanılıyor:
İnsan vücuduna virüsler nasıl giriyor ve etkin oluyorsa, ülkenin vücuduna da benzer virüsler giriyor. Bunlara karşı, antikorlar direniyor! Antikorların direnmemesi için, yargı bağımsızlığının ve basın özgürlüğünün ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bugünkü hukuk dışı uygulamaların sebebi budur..

ABD perdeyi açtı, oyun başladı

Savaş SÜZAL

Oynanan uluslararası oyunlar tüylerimi diken diken ediyor. Sizlere hep yazıyorum tesadüflere inanmam diye. Bu kadar yıllık gazeteciliğimde öğrendiğim önemli şey yapılan açıklamaların altında başka bir amaç olabileceği. Yabancı ülke yetkilileri ve ABD’li yetkililer ve özellikle de Dışişleri yetkilileri boş bulunarak açıklama yapmaz. Ya da pot kırıcı konuşamazlar. Ellerinde hangi konuda hangi cümle ve sözleri sarf edeceklerini gösteren “guidence” yani Türkçeye referans diye çevirebileceğimiz notlar vardır.
İşte bu nedenle ben iyi niyetle yapılmış gibi görünen her açıklamanın ardında bir maksat, amaç ve plan olduğuna inanırım. Yetkililere ne zaman ve nasıl bu açıklamaları yapacakları konusunda talimat verilmiştir. Bu konudaki tahmin ve kuşkularım hemen hemen her zaman gerçek çıktı.

Amerikan şeytanlığı

Amerikan şeytanlığı

Stratejik müttefiki AKP’nin genel seçimlerde elini güçlendirmek için sözde basın özgürlüğü üzerinden “gerginlik stratejisi” izliyorlar.
CIA’NIN KLASİK TAKTİĞİ
ABD Ankara Büyükelçisi F. Joseph Ricciardone’nin basın özgürlüğü üzerinden iktidara karşıymış gibi görünmesi ve ABD yönetiminin de bu açıklamayı destekler tavrı, “sandık operasyonu” olarak değerlendirildi.
DANIŞIKLI DÖVÜŞ...
Uzmanlar, “ABD karşıtlığının, sadık müttefiklerini zayıflatmasından korkan okyanus ötesi güçler, kontrollü gerginlik stratejisiyle ‘sorun varmış’ izlenimini yaratıp seçimlerde AKP’ye avantaj sağlamak istiyorlar” dedi.  ‰ 11’de

Yine Atı Alan Üsküdarı Geçiyor mu? / Noyan UMRUK

http://img51.imageshack.us/img51/6083/xnu034.png
BALYOZ, MALYOZ DERKEN… YİNE ATI ALAN, ÜSKÜDARI GEÇİYOR MU?
Türkiye’nin petrol zenginlikleri sadece Güneydoğu Anadolu bölgesiyle sınırlı değil. Özellikle şu anda AB gündemiyle tartışmalı hale getirilen Ege ve Kıbrıs’taki ciddi petrol yatakları, bu iki bölge üzerinden yürütülen uluslar arası mücadelenin perde arkasındaki en önemli unsur niteliğinde.

Yıllar önce Türkiye’nin ilk ve tek sismik araştırma gemisi Hora’nın Ege Denizi'nde yaptığı petrol arama çalışmaları sonucunda, bizim karasularımızda
önemli petrol yatakları bulunmuştu. “Yunanlı Kardeşim” şiiri ile Egenin karşı kıyısına zeytin dalı uzatan rahmetli Ecevit’in “Gelin işbirliği yapalım, bu zenginliklerden birlikte yararlanalım; Ege barış gölü olsun…” önerisine, muhatabı dudak bükmüş; Hora araştırma gemisi Yunan savaş gemileri ve uçaklarınca sık sık taciz edilmişti. Bu tacizlerin çalışma imkanı vermemesi üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgeyi, savaş gemisi ve uçaklarla korumaya almıştı. Hora gemisince saptanan petrol yataklarının farkında olan Yunanistan, kara sularının 12 mil olduğunu iddia etmeye başlaması üzerine, T.B.M.M. bu konudaki bir girişimi casus belli-savaş nedeni sayacağını tüm dünyaya ilan etmiş, o günlerde Türkiye-Yunanistan arasında sınırlarda yapılan askeri yığınağı da içeren çok ciddi bir gerginlik süreci yaşanmıştı. Bu gün, bu gerginlik “it dalaşları” ile sürüyor.

Bugün Yunanistan’ın, Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği sözde desteğin altında, Ege’deki zengin petrol yataklarına tek başına sahip olabilmek umudu yatıyor. Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın “Ege’nin incileri” olarak isimlendirdiği bu bölgedeki zengin petrol ve doğalgaz yataklarının ülkeyi yönetenler ne kadar farkında acaba? Umarız; işin önemi anlaşıldığında iş işten geçmiş olmaz..

Pazartesi, Şubat 14, 2011

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL'ün korsan film izlediği şüphesi



Twitter,bir çok dünya lideri tarafından harika bir iletişim aracı olarak kabul edilmekte,Twitter sayesinde dünya liderleri kendi düşünce ve eylemleri hakkında takipçilerini bilgilendirmekte.Ancak,bu bazen can sıkıcı durumlarada yol açabiliyor.Örneğin,dün akşam Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL bazı ilginç gerçekleri tweedledi.

Bir çok dalda oscar ödülüne aday olan 'The King's Speech' filmini eşi ile izlediğini ve fimden büyük bir zevk aldığnı söyledi.Eğer bunda ne var diyorsanız o zaman alın size bir ipucu:Söz konusu film şuan Türkiye'de ne sinemalarda nede dünyanın herhangi bir yerinde DVD'de yayınlanmış durumda.

Salı, Şubat 08, 2011

ABD’nin İslâm dünyasındaki Truva atı kim?

Gün geçmiyor ki bir Amerikan gazetesi, Orta Doğu ülkelerine Türkiye’yi model ülke olarak göstermesin. Son olarak New York Times gazetesinde yer alan bir analizde, Türkiye modelinin Mısır için örnek olabileceği belirtildi. Yazıda Recep Tayyip Erdoğan için “Belki de Orta Doğu’nun en etkili figürü” yorumu yapıldı.
Peki Tayyip Erdoğan’ın Türkiye modeli diye bir model var mıdır? Varsa temel ilkeleri nedir, uygulaması nedir?
AKP’nin programı, Tayyip Erdoğan’a gönderilen gizli bir memorandumdan aynen alınmıştır. Memorandumda, “yerel yönetimlere otonomi vermek” dayatması vardır. Abdullah Öcalan buna “demokratik özerklik” demektedir!
8 yıl içinde AKP hükümeti, Türkiye’nin bütün ekonomik ağırlıklarını, 50 milyar dolar karşılığında Batı sermayesine satmıştır. Erdoğan, bu satışı “ülkemi pazarlıyorum” diye överek anlatabilmiştir.
İşçi ve öğrenci eylemleri, polis devleti anlayışı ile bastırılmakta, ülkenin önemli aydınları, hiçbir suç unsuru taşımayan faaliyetlerinden dolayı yıllardır cezaevlerinde tutulmaktadır. Erdoğan, en küçük bir muhalif hareketin dahi büyümeden bastırılmasını istemekte, bu sebeple muhalifler, -terörist olarak itham edilmektedir. Ülkenin gidişatı ’Hitler Almanyası’na benzetilmektedir.

Pazartesi, Şubat 07, 2011

ABD plânına göre kaç milyar insanın öldürülmesi gerekiyor?

Geçen günlerde bütün dünya basını, Cengiz Han’ı, aniden dünyanın en büyük çevrecisi ilan etti. Cengiz Han ve oğullarının, dünyanın yüzde 22’sini fethettiği 150 yıl boyunca, 40 milyon insanı öldürdüğü, böylesine geniş bir bölgede nüfusun azalmasının, sürülmeyen tarlaların ormana dönüşmesine yol açtığı, bu yeni ormanların da atmosferden 700 milyon ton daha fazla karbon temizlediği iddia edildi! Yine Avrupa’daki veba salgını ve Çin hurriyet.com.tr’deki Ming Hanedanının yıkılışı gibi olaylarda da ormanların yeniden büyüdüğü öne sürüldü.
Madem, 40 milyon insanın eksilmesi, dünya üzerinde bu kadar etki yapıyor, bugün Okyanuslar dahil bütün denizleri kirlenen, mikroorganizmalardan fillere kadar birçok canlı türünün zincirleme tepkiyle yok olduğu 6,5 milyar insan barındıran dünyada, sıranın insanlara geldiği ve ayrıca bu kirlenmeye de insanların sebep olduğu herkesin bilgisi dahilinde olduğuna göre ne yapmak gerekiyor?
Dünya nüfusunu azaltmak değil mi?
Ve ayrıca dünyayı en çok kirleten, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi ve atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını esas alan Kyoto Protokolünü, imzalamayan ülkeler hangileri?
ABD ve Avustralya değil mi?

Pazar, Şubat 06, 2011

Emperyalizm Nedir Bilir misin? / Ümit DOĞANCI



http://img40.imageshack.us/img40/8064/015nndr.jpgEmperyalizm açlık, yoksulluk ve katliam demektir..

Emperyalizm ölüm demektir, namlısını üzerine dikilmiş bir silahtan..

Emperyalizm bombadır, çok sevdiğin ülkene, sevdiğin şehrin en sevdiğin sokağında başına patlarken..

Emperyalizm açlıktır, geceleri seni uyutmayan o duygu, o korku, o miğde gürültüsüdür. Her akşam eve eli boş gelen babanın eline bakıp, aç kalmaktır, emperyalizm..

Emperyalizm terördür, hemen yanı başında bekleyen o ecel, o korku ve karanlık sessiz ölümdür..

Emperyalizm muhtac olmaktır, eşe dosta. Utanarak, boynunu bükerek yardım kuyruklarına girmektir, evinde ki aç çocuğuna bir tutam ışık, sevgi, heycan ve aş vere bilmek için..

Emperyalizm sömürmektir, sömürülmektir, elinde avucunda ne kaldıysa çaldırmaktır. Çoğu zaman suskun bir halde kaptırmaktır sahib olduklarını, bir yabancının kanlı eline..

Emperyalizm özgürlüktür, kanadı kırılmış bir kuşun kafeste özgür olabildiği gibi..

Emperyalizm başkaları tarafından paylaşılmaktır, varını yoğunu başkalarının paylaştığını seyretmektir..

Haçlı Seferleri Kardeşlikse Müslümanlar Niye Ölüyor? / Yıldıray ÇİÇEK






http://img641.imageshack.us/img641/1834/52dfe.png Sosyal paylaşım sitelerinde Recep Tayyip Erdoğan'ın Haçlı seferlerini övdüğü bir videosu var. On binlerce kişi arasında sürekli paylaşılıyor. Haçlı seferlerini yapan komutanları diriltesiniz, Haçlı seferlerini Recep Tayyip Erdoğan gibi ne savunabilir, ne kutsayabilirler.

Recep Tayyip Erdoğan o video konuşmasında diyor ki: "Tarih boyunca, Doğu ile Batıyı, Müslümanlar ile Hıristiyanları ayrıştıran en büyük çatışmaların, Haçlı seferleri olduğu iddia edildi. Haçlı seferleri, aynı zamanda tüm bu tarafların birbirini tanıdığı, birbirleriyle iletişime geçtiği, birbirleriyle ittifaklar kurduğu, en önemlisi de, çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alışverişte bulunduğu dönemlerdir."

Aynı zamanda Tarih bölümü mezunu olan Pelin Batu'ya veya Aysun Kayacı'ya Haçlı Seferlerini sorsanız, herhalde böyle bir tarif yapamazlardı. Ama İmam Hatip mezunu olan Recep Tayyip Erdoğan, Haçlı Seferlerini resmen kardeşlik projesi olarak tarif ediyor.

Haçlı Seferlerini bu şekilde tarif etmeye eli mahkûmdur. Çünkü Müslüman ülkeleri demokratikleştirme ve özgürleştirme adına işgal eden ABD, işgallerin işaret fişeğini Bush'un ağzından "Yeni Haçlı Seferleri başlamıştır." sözüyle başlatmıştı. Recep Tayyip Erdoğan da bu Haçlı seferlerinin günümüzdeki adı olan Büyük Ortadoğu Projesi'nde "Eşbaşkanlık" yapmaktadır. 

Irak'a düzenlenen günümüzün Haçlı seferlerinde 1.5 milyon Müslüman öldürüldü. Recep Tayyip Erdoğan'a göre Irak'ta da Hıristiyanlar ve Müslümanlar birbirini tanıdı, birbirleri ile iletişime geçtiler herhalde(?!). Ama bu tanışma hali Müslümanların aleyhine bir hayli kanlı oldu. 

Gerçi Recep Tayyip Erdoğan tercihini Hıristiyanlardan yana yaparak "ABD'nin Irak'ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız." (The Wall Street Journal/31 Mart 2003) şeklinde mektuplar yazmıştı
.

Cumartesi, Şubat 05, 2011

AB Uyarınca Diplomalarınız Elinizden Alındı / Mahiye MORGÜL



http://img696.imageshack.us/img696/6825/656a4.jpgFotokopiyle çoğalttığım yazıyı metroda yanımdaki bayana verdim. Hemşireydi. Gazetede dün gördüğü “Diplomalı hemşire aranıyor” ilanını anlattı. Diplomasız hemşire mi olunur demiş, bir anlam verememiş. “Bu yazıyı okuyunca anladım” dedi.

Artık Amerikan usulü, pansumancı, iğneci, serumcu, masajcı, sondacı gibi parçacı hemşirecikler dönemi geliyor. Öğrenmek isteyen ayrı ayrı sertifika alacak, ayrı ayrı kurslara gidecek, her birine ayrı ayrı para verecek… “Yaşam boyu öğrenme” modeline geçiyoruz.

Bir mesleğin gerektirdiği dersleri tek bir okulda devlet eliyle öğretmek bitiyor. Hemşirelik Meslek Lisesi de kapanacak ve öğretmeni de artık yetişmeyecek… Anlattım.

İyice şaşırdı ve “Evet, doğru, hemşirelik okullarına artık öğretmen yetiştirilmiyor, fakültemiz yok” dedi. Kendisiyle gurur duydu, “Ben bir diplomalı hemşireyim” dedi mutlulukla.

Ama, artık kendinden sonraki gençler aynı mutluluğa erişemeyecek. Bundan söz edince hüzünlendi. “Bu yazıyı çoğaltıp ben de dağıtabilir miyim?” dedi inerken. 

Zulmün Artsın Padişahım Ki Tez Yıkılasın… / Ali ERALP


http://img808.imageshack.us/img808/6554/sonosmanlpadiah1recepta.jpgTüm Ortadoğu’yu bir korku sardı.

Ortaçağ kalıntısı başkanlar, başbakanlar, krallar, şeyhler, babalar, oğullar saltanatlarını, koltuklarını, altınlarını, İsviçre bankalarındaki paralarını koruma telaşına düştüler. Zayıflayan, güç yitiren, ekonomik ve siyasal krizlerle karşı karşıya olan ABD de yaşıyor bu korkuyu. İsrail de yaşıyor…

Korku dağları bekliyor.

Suçun çoksa, korkun da çoktur. Zulmün çoksa, korkun dağlar kadar büyüktür. 

Her zaman, her yerde karşına çıkar o korku. Peşini bırakmaz.

Yüreğindedir. Beynindedir. Yaşantındadır.

Yatarken, kalkarken, konuşurken, gülerken, yerken içerken, dolaşırken hep yanındadır. Hep aklındadır. 

En çok da geceleri… “Uyku girmez gözüne. Zalım yastık diken olur yüzüne…”

Korku dağları bekler. 

Sen belli etmesen de, cesur görünsen de, efelik taslasan da ses tonunda, yüzünde, davranışlarında o kendini gösterir. Açığa vurur. Soğukkanlılığını yitirirsin. İpe sapa gelmez laflar edersin. Mısır, Tunus, Yemen seni telaşlandırır. Tedirgin eder…

Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı “meşru direniş” çağrısı yapan milletvekillerini “eşkıyalıkla” suçlarsın. Hak arayan, direnen insanla eşkıyayı birbirine karıştırırsın.

“Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Anayasa Mahkemesini emrim altına alacağım, dilediğim kararı çıkaracağım. Yargıçlar, savcılar benim parti militanım gibi iş görecekler. Dilediğimi dilediğim yere tayin edeceğim. Ama kimse bana itiraz etmeyecek. Kimse sesini yükseltmeyecek. Muhalefet de iktidar da ben olacağım …” dersin, dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışırsın ve bu uygulamanın adını da “ileri demokrasi” koyarsın…

Recep'in Kutsal Kasesi / Mete AKINCI





http://img14.imageshack.us/img14/1618/taykase.jpg"Irak'taki Amerikan askerlerine duacıyız", Irak işgali sırasında;

"AKP bir İslam partisi değildir", Mason University'deki konuşmasında;

"Mayınlı arazileri Simon alsa ne olur", mayınlı arazilerin satışı sırasında;

"Rasmussen asla NATO genel sekreteri olamaz, peygamber efendimizin karikatürleri nasıl ifade hürriyeti kapsamında olabilir", NATO'ya yeni genel sekreter seçimi sırasında;

"Aslında zaten fiili yarı başkanlık sistemi işliyor", dün;

"Başkanlık sisteminin faydalarını bilmeli halkımız, ben tartışılmasını istiyorum!", yine dün;

"Düğmede Türkiye'nin de parmağı olmalı", Füze Kalkanı görüşmeleri sırasında;

"Filistin'deki acılara kayıtsız kalamayız", aklına her estiğinde;

"Model Ortağız", Obama her gaz verdiğinde;

"GOP'un Eşbaşkanıyız", her Silivri tutuklaması sonrasında;

"Sayın Mübarek, kefenin cebi yok...", eşbaşkanlığın getirisi aklına geldiğinde;

Ve benzeri birbirinden çelişik pek çok ifade ile son 9 yıla damgasına vuran garip kişilik, ülkemizi de çelişkiler ülkesi yaptı. Hem de Mısır'dan beter...

Perşembe, Şubat 03, 2011

Eren ERDEM'in Kitabı: GAYYA Karanlığından KURAN Aydınlığına!

"Bu kitap ile; üzeri örtülen ve günümüzd...eki siyasi konjoktürün temelini oluşturan İslam düşüncesinin gerçeklerini sunduk. Bu gerçekler; birilerinin yaptığı gibi, çıkarlara hizmet adına değil, sadece ''doğru bilgi sunma'' adına yapılmıştır. İslam'ın Emperyalizm ile çelişmez bir din haline getirilişi, ve hiçbir şekilde önermediği yaşam formlarının dinselleştiği şu süreçte, kitabımız; doğru ve gerçek din algısının tanınmasına katkı sunacaktır...

Saygılarımla

Eren Erdem"

Yılmaz DİKBAŞ'ın yeni kitabı: İğfal Avrupa Birliği'nin İğfal Ettikleri

Emperyalistler, yani saldırgan, yayılmacı ve sömürgeciler, tezgâhladıkları Yeni Dünya Düzeni’nin şifresini kafalara şöyle çivilediler:

...

Baybaşin, Remzi Gür, Erdoğanar / Zahide Uçar

Bütün bu gürültüler arasında kaynayan bir haber vardı. Haber şu:
“İstanbul'da 281 kilogram kokainin ele geçirildiği ve aralarında Abdullah Baybaşin'in de bulundu 15 kişinin gözaltına alındığı narkotik operasyonu polis kamerasına yansıdı.
Görüntülerde, Bolivya'dan İstanbul'a gelen bir geminin helikopter ile takip edilmesi ve narkotik timlerinin gemiye yaptığı operasyon dikkati çekiyor.(Cihan Haber Ajansı)”

Bunda ne var diyebilirsiniz. Bana göre Gül ve Erdoğan arasında ki çekişmeyi yansıtıyor. Şöyle ki;
Ülkemizde beş liraya kadar düşen uyuşturucu okul kapılarında satılıyor mu? Satılıyor!.. Çünkü, “girişi engellenemeyen uyuşturucunun” çıkışı engelleniyor. Bu durumda da uyuşturucu içeride patlıyor. Yaygın medya uyuşturucu ile ilgili hiçbir haber yapmıyor(!)..

WikiLeaks belgelerinde ne diyordu? Uyuşturucuya karışan bir bakandan, Abdül Kadir Aksu’dan bahsediyordu. Aksu nakşidir. Gene Dengir Mir Mehmet Fırat’ın ortak olduğu şirketin bir gemisinde uyuşturucu bulunmuştu. Dengir Fırat’ta nakşidir.Tıpkı Recep Bey gibi. Ve AKP içerisinde AKP bürokrasisine kadar uzamış cemaat-tarikat kavgası var.

İngiltere’de gazetecilik yapan bir arkadaş Baybaşin ile ilgili İngiltere de görülen bir davadan bahsetmişti. Baybaşin’in davası görülürken yargıç polislere Baybaşin’in Türkiye’deki siyasi bağlantılarını sorar. Polis açıklayamayacağını söyleyince, yargıç açıklama yapması için uyarır. O zaman polis “biz Baybaşin’i Türkiye’deki siyasetçi ve bürokratlara rüşvet vermek için kullanıyoruz” der. Remzi Gür adı da oralarda konuşuluyor(muş). Hani şu başbakanın kasası denilen, Halis Toprak’ın yalısını “batan geminin malı” misali ucuza kapatan Remzi Gür… Kendisi rüşvet teklif etmekten sanık…

Firavunlar Ülkesinde Devrim…

Mısır


Tunus’ta Yasemin Devrimi yaşandığında ilk akla gelen soru bu devrimin domino etkisi yapıp yapmayacağı idi. Zira Kuzey Afrika’da stratejik bir ülke olmayan Tunus’ta yaşanan bir devrimin eğer domino etkisi olmayacaksa tek başına bu hadise bölgesel ve küresel bir mana taşımazdı. Tunus devrimi sırasında bu hadisenin en çok bu yanı tartışıldı. Bu tartışmalar sırasında biz Tunus’ta yaşanan hadiselerin sıradan bir işsiz üniversite mezunu işportacılık yapan gencin protesto amacıyla kendisini yakması ve buradan tamamıyla iç dinamiklerle hareketlenen bir devrim olmadığını ifade etmiştik. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 2006 yılı sonuna kadar dünyada yaşanmış bütün halk hareketlerini yakından incelemiş ve bunu Turuncu Devrimler ismi ile 2006 yılında bir kitap olarak yayınlamıştık. Bu sebeple de dünyada daha önce meydana gelen halk hareketlerinin hiçbirisinin bağımsız iç dinamiklerle izah edilemediğini görmüş ve bu sebeple de bu tür halk hareketlerinin dış bağlantılarını vurgulamış ve dolayısıyla da Tunus’taki Yasemin Devrimi’nin domino etkisinin kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmiştik.
Bugün de görmekteyiz ki, Mısır’daki eylemler bir domino etkisinin neticesidir. Ancak bu domino etkisinin bütün Kuzey Afrika’ya ve Ortadoğu’ya yayılması asıl Mısır’daki ayaklanmanın devrime dönüşmesi durumunda yaşanacaktır. Bu sebeple Mısır son derece önemlidir. Mısır da Mübarek rejiminin artık sonu gelmiştir. Bu gösteriler neticesinde olmasa bile bu yılın Eylül ayında yapılacak seçimlere kadar Hüsnü Mübarek’in iktidardan uzaklaştırılacağı ve oğlu Cemal’in de yerine getiremeyeceğidir.
Mısır’da 28 Ocak 2011 tarihinde Cuma namazı sonrasında başlayan gösterilere Mısır polisinin sert müdahalesi ve sonrasında Mısır ordusunun daha yumuşak müdahalesine rağmen ölü ve yaralı sayısı hayli yüksektir. Her ne kadar şu ana kadar ölü sayısının 6 olduğu açıklansa da bizim ulaştığımız bilgilere göre ölü sayısı 50’nin üzerindedir. Hatta bazı kaynaklar bu rakamı üç rakamlı ifade etmektedir.
30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek 29 yıldır Mısır’ı olağanüstü hal kanunları ile yönetmektedir. Mısır başta olmak üzere bölgede sindirilen ve korkutulan halk ilk defa artık yapacakları gösteriler ile iktidarları devirebileceklerini görmüşlerdir.

İsyan'cıya Kelimeler... / Eren ERDEM

Adem ve Şeytan

Ancak her şeyi kaybettikten sonra

her şeyi yapabilecek kadar özgür olursun…

(Tyler Durden)

http://img692.imageshack.us/img692/7352/1414aaa.jpg"Banka soymak değil, banka kurmak suçtur.” Demiş Bakunin. Ve insan, kendisine şırınga edilen paradigmanın altında ezilmişliği ile teslim olduğu yalanlarca kuşatılmış, yasak ağacın kölesi…

Kuran’ı tersinden okuyan avanelerin masallarıyla mesakinleşmiş bedenlerin, şarabın hürmetine raksı budur. Miskin/Mesakin, Kuran’da birçok yerde geçer. Anlamı; sakinleştirilmiş, uysallaştırılmış, afyonlanmış demektir…

(NÛR suresi 22. ayet) Sizin lütuf ve imkân sahibi olanlarınız; akrabaya, çaresizlere, Allah yolunda hicret edenlere birşey vermemeye yemin etmesinler, affetsinler, hoş görsünler. Allah'ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Kuran bizlere yaklaşık 15 yerde bağırıyor. “Miskinlere el uzatın…”

Peki bu el nasıl uzatılacak dersiniz ?

İnsanlığın aydınlanışını zamanın ellerine bırakmak zulümdür. Curt Goetz’in şu muhteşem tespitine katılmamak mümkün değil ; Zaman büyük bir öğretmendir ve bütün öğrencilerini öldürür…

Miskinler, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlardır. Ve Kuran’a göre bir miskine yardım etmenin yolu, onu zincirlerinden kurtarmaktır(Bkz. Beled Suresi)…

Bugünün miskinleri, Kapitalizmin reel politikalarına entegre olmuş, sakinleştirilmiş, hakkını arayamaz hale getirilmiş, yeryüzü nimetlerinin tamamının ancak belli zümrelere ait olduğuna inandırılmış, bankalara, tefecilere borçlandırılmış ve tepki göstermemesi için mistik yalanlar ile uyutulmuş olanlardır…

Ve bugünün firavunları, miskinleştiren; üsttekilerdir.

Çarşamba, Şubat 02, 2011

İşte ihanetin belgesi!..Alkole yasak kanserojen ve GDO'ya serbestlik!..

 
Halk sağlığı için bakanlar neden sessiz? Fatih Altaylı yazdı...
BU hafta bizce önemli bir yazı dizisi başlattık. “Tatlıdaki tatsız tehlike” diye.
Gelen mail’in, sorunun, feryadın haddi hesabı yok. Habertürk, haberciliğin sadece siyasetçiyi eleştirerek değil, halkın temel sorunlarına inilerek yapılacağına inanıyor.

Bu konuyu da bu bağlamda ele aldık: Halk sağlığı. Nişasta bazlı şeker (NBŞ) konusunu yıllar önce yazdığım köşede de işlemiş, bunun sakıncalarına dikkat çekmiş, özellikle çocuklar açısından nasıl bir büyük risk doğurduğuna değinmiştim o günlerde. En büyük üretici olan Cargyll ortalığı ayağa kaldırmıştı. Ancak gazetem benim kopardığım kıyamete pek değer vermedi. Konu amacına ulaşmadı.

Zaman geçti, sorun azalacağına büyüdü. Türkiye’deki üç bakanlık söz birliği etmişçesine pancardan yapılan şeker üretimini kısar, kota koyar, azaltmaya çalışırken, NBŞ üretimi alabildiğine arttı. Cargyll bir de yanına yerli ortak, Ülker’i aldı. Nişasta bazlı şeker mısırdan üretiliyor. Büyük bölümü “genetiğiyle oynanmış mısır”. Bunlar ya doğrudan ithal ya da yerli üreticiye “kısır tohumdan” ürettiriliyor.

Ve İsrail Düğmeye Bastı, Tunus, Mısır,Yemen... Peki Ya Türkiye... / Erdal SARIZEYBEK

http://img341.imageshack.us/img341/9057/1296154488ibuyuk.jpgShov Tv siyaset meydanında, İsrail Planı’nı açıkladığımız zaman, yer, gök sarsılır sanmıştık ama olmadı, yer de sarsılmadı gök de…

Kurt Kapanı’nda “İsrail’in Ortadoğu’yu Parçalama Planı”nın Türkçe tercümesini koyup da yayımladığımızda, bu bizim aydın dediğimiz insanlar, uzmanlar, yazarlar ortalığı alt üst eder sandık ama o da olmadı, Türkiye’de her şey alışageldiği gibi sürüp gitti, kimse dönüp İsrail’e bakmadı…

İşte Orta Doğu karışmaya başladı, önce Tunus, ardından Mısır, şimdi de Yemen… Nedir bu, ne oluyor, bir halk devrimi mi yoksa diye sakın düşünmeyin, sormayın, bir cevap aramayın, çünkü her şey açık ve İsrail düğmeye bastı… Neyin düğmesine bastı İsrail? Orta Doğu’yu “etnik köken ve dini mezhep” temelinde ayrıştırma, parçalama planının düğmesine. Nedir bu? Hep anlatmaya çalıştık, yine anlatacağız, bıkmadan usanmadan anlatacağız, çünkü bu planın içinde Türkiye’de var. Ve hala iddia ediyoruz, elimizde kanıtı var, şimdi yeniden açıklayacağız; MÜSLÜMAN AKP’NİN İZLEDİĞİ SİYASET BİREBİR YAHUDİ SİYASETİDİR!

Bakınız, önemli bir tespittir bu, BİREBİR diyoruz, Birebir YAHUDİ SİYASETİ! Neden mi, alın işte İsrail’in Planı…

“1980’lerde İsrail için bir Strateji[1]

Yazan Oded Yinon (tercümesi ve önsözü yazan Israel Shahak[2])…

Bu plan 26 sayfadır, http://www.erdalsarizeybek.com.tr sitesinde tamamı yayımlanmıştır. Biz, bizi ilgilendiren kısımlarını aşağıdadır…

Israel Shahak, 13 Haziran 1982;

“İsrail stratejik düşüncesinde, tüm Arap devletlerinin daha küçük parçalara bölünmesi hep tekrar tekrar görülen bir kavramdır. Örnek vermek gerekirse, Ze’ev Schiff, Ha’aretz’in askeri muhabiri (ve muhtemelen bu konuda İsrail’de en çok bilgiye sahip kişi), bir yazısında Irak’ta İsrail için olabilecek en iyi şeyin:” Irak’ın Şii ve Sünni devletler ve Kürt tarafının ayrılması” (Ha’aretz 6/2/1982) olacağını yazmıştır. Aslında planın bu yüzü oldukça eskidir…”

Oded Yınon: Bir taraftan petrol zengini olan ancak diğer taraftan parçalanmış bir ülke olan Irak’ın İsrail’in hedeflerine aday olması garantidir. Bizim için Irak’ın feshi, Suriye’nin feshinden bile daha önemlidir. Irak Suriye’den daha güçlüdür. Kısa vadede İsrail’in en büyük tehdidi Irak’ın gücüdür. Bir Irak-İran savaşı Irak’ı parçalayacak ve bize karşı geniş bir cephede çatışma organize etmesine imkan vermeden çökmesine sebep olacaktır. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır.

Yazarın Notu: Demokrasi getireceğim vaadi ile Irak’ı işgal eden ABD, 1.5 milyon Müslüman’ı öldürmüş ve Irak’ı parçalamıştır. Nasıl? Kürt-Arap, Şii-Sünni. Günümüzde de Şii ve Sünniler arasında nerdeyse bir iç savaş başlatmıştır. Bu parçalama planı, sizin de okuduğunuz gibi, 1982’de, Dünya Siyonist Dergisi Kivunim’de yayımlandığı gibi, birebir uygulanmıştır.

İŞTE İSRAİL’İN HEDEFİNDEKİ ÜLKELER…

Cemal Nasır'sız ayaklanmaya, "Halk Devrimi" denir mi? / Teoman ALİLİ

Ağzı olan konuşuyor, elini ensesine atan masabaşında yazıyor: "Mısır'da halk devrimi", "Baskıcı rejimlerin sonu geliyor.", "İsrail Mübarek'i destekliyor, demek ki Mısır'da devrim oluyor.", kusura bakmasınlar ama en ahmakçası da "Mısır'da yaşanan devrim dalgası Türkiye'yi bile etkileyecek ve baskıcı politikaları yüzünden Tayyip Erdoğan'da devrilecek" fikri. Hangi devrim dalgası? Mısır'da devrim mi oluyor yoksa "kendimize AKP'yi örnek alıyoruz" diyenler mi iktidar oluyor? AKP'den ders almak için Türkiye'ye giden uçaktan Mısır istihbaratı tarafından indirilen müslüman kardeşler iktidar mı oluyor? Sırbistan, Ukrayna ve Gürcistan'da faaliyet gösteren Soros Çocukları Otpor'un amblemlerini taşıyan 6 Nisan örgütü mü halk devrimi halk devrimi yapıyor. Ne yani AKP bir halk devrimi miydi, Yugoslavya'nın parçalanması bir halk devrimi miydi, Ukrayna'nın NATO'ya bağlanması projesi, Gürcistan'ın parçalanması bir halk devrimi mi, Mısır'da Nobel ödüllü adamı Devlet Başkanı yapmak halk devrimi mi? Hadi yapmayın n'olur ya yapmayın.

HALK CUMHURİYET MİTİNGİLERİNDEYDİ

Halk devrim yaparsa, kendisini bağımsız yapan lidere, bayrağa ve kurtuluş savaşına sahip çıkar. Halk harekete geçince sözde değil özde bayrak taşır, herkesin elinde ülkesinin bağımsızlık bayrağı olur, herkes devrimci liderine sahip çıkar O'nun fikirlerini savunur. Evet böyle mitinglere halk mitingi denir ama halk devrimi için sadece mitingilerde toplanmak da yetmez, program gerekir, devrimci kadrolar iktidara taşınmalıdır. Evet ya bizim Cumhuriyet Mitinglerimizde halk vardı, devrimciydi, devrimin bayrağını ve devrimin liderinin resimlerini taşıyordu ama devrimci programını oluşturamadığı için "devrim" i yapamadı.

O ZAMAN SİZE MÜMTAZER TÜRKÖNE ANLATSIN

Hadi ben bizim oğlanım diyelim, diyelim ki Baas Hareketi'ni destekleyen son Bağlantısızcılardan, son dinazorlardan biriyim de o yüzden Mısır'daki olaylara duygusal yaklaşıyorum. O zaman Mısır'da "halk devrimi" oluyor diyenlere Zaman gazetesinde 1 Şubat 2011'de yayımlanan yazısıyla Mümtazer Türköne anlatsın... Bakın ne diyor Fethullah'ın kalemşörü: "(...) Hatırlayalım 27 Mayıs darbesi, doğrudan Mısır'daki Genç Subaylar örnek alınarak yapıldı. Bizim 27 Mayısçılarımız da Baasçılığı benimsedi. Bugün Silivri'de yargılanan Ergenekon örgütünün ideolojisi de Baasçılıktı. Baasçılık, askerî cuntaların biraz sosyalist, biraz ulusalcı fikirlerle toplumdaki azınlıklardan destek alarak oluşturdukları ideolojinin ve kurdukları düzenin adı. (...) Baasçılık Türkiye'de uzun ömürlü olmadı, sadece arada nükseden askerî cuntalar ve İlhan Selçuk gibi Baasçılığın ideologları eliyle gündemde tutuldu. Ama Ortadoğu'da çok uzun ömürlü oldu. 30 yıldır Mısır'ı yöneten Hüsnü Mübarek, Nasır'la başlayıp, Enver Sedat'la devam eden bu Baas geleneğinin son temsilcisi."

Salı, Şubat 01, 2011

Dünya sınırlıyor, rantiyeci AKP Türkiye'de yayıyor!..

 
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol, HABERTÜRK TV'de Duygu Candaş'ın sorularını yanıtladı
Üç tehlikeli beyaz olarak bilinen ‘un, şeker ve tuz’un insan sağlığına etkisi tartışılırken, daha az maliyetle elde edilen ve gazozdan çikolataya pek çok üründe kullanılan nişasta bazlı şeker (NBŞ), bazı AB ülkelerinde yasaklandı. Sebebi nişasta bazlı şekerin pek çok hastalığa neden olması.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol, HABERTÜRK TV'de Duygu Candaş'ın sorularını yanıtladı.

Prof. Dr. Demirkol, nişasta bazlı şekerin karın tipi şişmanlığa neden olduğunu ifade ederken, bu şişmanlığın kansere kadar pek çok rahatsızlığa sebebiyet verdiğini söyledi.


Gofretten, dondurmaya, bisküviden, meşrubatlara kadar hemen hemen her üründe nişasta bazlı şekerin kullanıldığına değinen Prof. Dr. Kenan Demirkol, "Kemik erimesinden, kansızlığa, gut hastalığı, karın tipi şişmanlık, karaciğer yağlanması, kanserlere neden oluyor. Kanserlerde yüzde 40 artışa neden olabiliyor. Şişmanlık üzerinden bu hastalıklara yol açıyor. Dondurmalar, tatlı şerbetleri bile bu maddeden yapılıyor. Çikolataya kadar her alanda bu var. Meşrubat en tehlikelisi. Çok çabuk vücudu terk edebildiği için etkisi daha hızlı yayılıyor" dedi.


"ETİKET ZORUNLULUĞU YOK"
"Tüketiciye iş düşmeden önce hangi tip şekerin kullanıldığı ürünlerin etiketlerinde yazması gerekir" diyen Prof. Dr. Demirkol şunları söyledi: "Yüzde 90 mısır fruktozu içeren bir madde bir üründe kullanılırsa vay çocuklarımızın haline. Etiket zorunluluğu yok. Hangi tip bir mısır şurubunun kullanıldığı belirtilmiyor. Siz alırken neye istinaden alacaksınız?
GDO'lu mısırın bu sanayide kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. Mısır nişasta içerir. Nişasta glukoze dönüşür. Kimyasal olarak fruktoza çevirilir. Biz GDO'lu ürün de almış oluyoruz. Bu sayede GDO'lu ürünlerin zararlarını da almış oluyoruz."

"BU GİDİŞE MÜDAHALE EDİLMELİ"

Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin ise HABERTÜRK TV'de Pelin Çift'in sorularını yanıtladı. Yetkin nişasta bazlı şekerin ucuz olması nedeniyle tercih edildiğini söylerken, pek çok ülkenin nişasta bazlı şekerin yasaklandığını belirtti.