Anasayfa

Cuma, Mayıs 20, 2011

(AB-D)ullah Gül’ün Gizli Mutabakatı Tam Yol(Mu?) / Zahide UÇAR


  
«Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye'ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var»

2003 yılında Gül’ün Powell ile yaptığı gizli anlaşma Perinçek tarafından deşifre edilmiş, Gül cephesinden hiçbir itiraz gelmemişti. Bu günkü açılım-saçılım, PKK’ya af ve Ermeni açılımı gibi projenin ne olduğunu daha iyi anlamak için inkar edilmeyen anlaşmanın bazı maddelerini tekrar hatırlayalım:

7. Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve “Kürdistan” adı verilen devlet resmen ilan edildikten sonra Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin böyle bir devletin kuruluşunu ‘savaş nedeni’ sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. (AKP gereğini yaptı. Kırmızı çizgilerimiz kalmadı, hatta Kürdistan’ı ilk önce Türkiye tanıyacak deniyor.)

8. Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. (Bu geniş kapsamlı affı da AKP yerine getireceğini zaten ilan etti.)

10. Kamu Reformu Yasası ve Yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılacak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek. (AKP bu süreci de bir şekilde yürütmeye çalışıyor.)

13. Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan ‘it dalaşı’ sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek. (Bülent Arınç Ege'de 20 mil kıta sahanlığı savaş nedeni sayılmamalı demişti.)

14. Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı sınırlamalar kaldırılacak. (Bu gizli mutabakatın gereği de yerine getirildi. Bizzat ABDullah Gül’ün çabalarıyla...)

AKP iktidar olma ve iktidarda kalabilmenin bedelini Türkiye’ye ödetiyor. RTE Kürt Açılımı için ne dedi? 7 yıldır üzerinde çalışıyorlarmış(!) Birtakım yazar-çizer “ABD Irak’tan çekildiği için Irak’ta Kürtlere bir hami arıyor, o nedenle PKK işini çözmek istiyor” diye hedef saptırıyor. Hayır efendim, AB-D gibi emperyalist devletler öyle günübirlik hedef saptamazlar. Bu yüzyılın projesidir. AKP gibi içi boş ama hırslı, milli duyguları zayıf, birçoğunun Atatürk düşmanı olduğu, cumhuriyet ve Atatürk’e karşı kuyruk acısı olan toplama insanların bir araya geldiği bir partiyi hazır bulmuşken projeyi uygulamaya koymuştur. Olay bundan ibarettir!

AKP iktidara geldiğinde terör sıfırdı, AKP’nin iktidar oluşuyla yeniden hortladı veya hortlatıldı. AKP PKK ile mücadele etmedi, edilmesi de engellendi. PKK’ya gerilla diyen yabancı istihbarat ajanı birtakım aydınlar öne çıkarıldı. Televizyon televizyon dolaşıp, Türk Halkına karşı yürütülen psikolojik savaşın bir neferi gibi çalıştılar. Farklı sesler susturuldu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanlarının tamamı PKK’yı destekliyormuş intibaı veren haber ve yayınlar sürekli pompalandı. PKK, bebek katili Öcalan ve PKK’nın siyasi ayağı olduğunu gizlemeyen DTP’liler hapşırsa haber yapıldı. RTE sürekli birileri ile kavga ederek hedef saptırdı, muhalefet ve Türk Halkı’nın kendi belirlediği suni gündem dışına çıkmasını yandaş basın ve tetikçileri vasıtasıyla engelledi. Ne yazık ki muhalefet yakın zamana kadar bu tuzağa düştü.

Türk Halkı ne satılan mülkler ve arkasındaki karanlık ilişkileri, ne Vakıflar Yasası ile neler kaybedeceğini, yasallaşan GDO tohum yasası ile gırtlağından küresel yamyamlara nasıl teslim edildiğini öğrenemedi.


Kıbrıs Konusunda çözümsüzlük çözüm değildir diyen RTE artık Kıbrıs’ı ağzına bile almıyor. Rumların AB’ye girişine onay vererek zaten Kıbrıs çözümsüzlüğe mahkum edildi. Ya da yakında bir açılımla Kıbrıs Türklerini Rum’a yamayıp kurtulurlar. Hem bir asker bile “Kıbrıs stratejik değil” dememiş miydi? ABD, Rum, İngiliz için stratejik olan Kıbrıs ne hikmetse bizim için stratejik değilmiş(!)

Beyler ve bayanlar, bu süreç bir projedir. Artık altında, üstünde bir şey aramaktan vazgeçin. Bu proje yeni dünya düzeni hedefleyen yamyam, Federal Hazinenin de sahibi olan, İMF ve Dünya Bankası vasıtası ile ülkeleri sömüren ailelerin ABD’yi kullanarak yürüttüğü bir projedir!

Süheyl Batum’un yerinde tespiti gibi: ”Medya kullanılarak sanal bir dünya yaratıldı. Gerçek olmayan bu sanal dünya gerçekleri örtüyor, karartıyor.”

Medya kullanılarak şuur altımıza sürekli pompalanan ve Kürt vatandaşlarımızla özdeşleştirilerek yapılan PKK haberleri, yürütülen psikolojik harbin gereğidir.
Bu ülkede açlık yok, işsizlik yok, binlerce kepenk indiren esnaf yok, intihar eden insanlar yok, bitirilen çiftçi yok, vesika almak için bekleyen binlerce kadın yok, okul kapılarında satılan esrar-eroin yok..(!) Çünkü hepsi yaratılan sanal dünya ile karartılıyor.

Bakınız, bir panelde dinlediğim Urfa doğumlu Mehmet Faraç Güneydoğu hakkında ne anlatıyor:

“Fethullahçılar olmak üzere kimi cemaatler de bölgede mürit-sempatizan avını sürdürüyor!..
Bu durum devletin PKK’ya karşı din stratejisini sürdürdüğünü gösteriyor! Eskisi gibi medrese talebelerinin ellerine silah verilmese de AKP’den güç alan mürit-müteahhitler, PKK ve DTP’nin belini kırmak için mücadele ediyor!

İşte bu gelişmeler son dönemde PKK’yı da değişime zorluyor! Örgüt bir dönem kanlı bir savaşa girdiği dincilerin stratejisine yönelerek muhafazakâr Kürtleri de kazanmak için her yolu deniyor!

DTP’nin Diyarbakır’da, Van’da, Batman’da düzenlediği mitinglerde Nur tarikatının lideri Said Nursi’nin posterleri bu yüzden taşınmıştı!..

Kürt “Melle”ler bu mitinglerde ellerinde Kuran’la yürümüşlerdi...

Son olarak Öcalan’ın Fethullah Gülen’e zeytin dalı uzatması, DTP’li Osman Baydemir’in 250 imama iftar yemeğinde kristal şekerlik armağan etmesi!..

Tüm bunlar ‘PKK, Kürt-İslam sentezci çizgiye doğru mu ilerliyor’ sorusunu gündeme getiriyor!

Örgüte en çok katılımın olduğu Urfa’nın Suruç ilçesinde, 11 Eylül akşamı düzenlenen yürüyüşte atılan çok ilginç bir slogan da PKK tabanındaki tehlikeli dönüşümü gösteriyor!

Suruç’ta kendilerine ‘Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi’ (YDG-M) adını veren DTP’li bir grubun ‘Werin Ru’ (Yola gelin) adıyla düzenlediği yürüyüşte yalnızca ‘Biji serok Apo’ (Yaşasın Başkan Apo) gibi bildik sloganlar atılmadı!.. Kitle, Güneydoğu tarihinde ilk kez, ‘Ya Allah, Bismillah seroke me Abdullah’ (Ya Allah, Bismillah, Başkanımız Abdullah) diye de bağırdı!.. Bu sloganı hiç unutmayın!“

Ayrıca Faraç, siyasallaşan PKK’nın şehirlerde çok yüksek milis güce ulaştığını, bu sürecin çok tehlikeli bir yerlere gittiğini anlatıyor. PKK’lı cenazesine 42 bin nüfusu olan bir ilde 80 bin kişi katılıyorsa bu PKK’nın şehirlerde ulaştığı milis gücü de gösterir diyerek tehlikeye dikkat çekiyor.


Şehit cenazelerine katılımı yasaklayan ve engelleyen, bu yasaklamayla şehit cenazelerini sahipsizleştirerek garip hale getiren hükümete, PKK cenazelerine katılımı sürekli gösteren medyaya, bu psikolojik savaşa göz yuman RÜTÜK’e buradan selamlarımızı yollayalım..(!)

“Gizli Süreç PKK’lılaşmak Mı” diye bir yazı yazmıştım. Gezdiğim illerde PKK’nın siyasallaşma sürecini görmüştüm. Peki, benim gördüğüm, Faraç’ın araştırarak ulaştığı ve yazdığı, anlattığı bu bilgiler devleti yönetenlerin ve istihbarat, güvenlik güçlerinin elinde olmaz mı? Olur… O zaman niye göz yumuluyor? Bu sorunun cevabını da sen ver ey arif okur.

PKK genelde ataist, dine mesafeliydi. Bu yüzden de muhafazakar Doğu ve Güneydoğu halkında temelde kabul görmüyordu. AKP sayesinde dini kullanmanın cazibe ve kandırma gücünü tespit etmiş olmalılar ki, tarikat ve cemaatlerin yoğun olduğu o bölgede dini kullanmaya başlamışlar. Fetullah Grubu ABD güdümünde, PKK'yı besleyen ülkelerden biri de ABD olduğuna göre, ABD taşı ile ABD kuşu vurulur mu? Vurulması akıl ve mantığa ters. Faraç gene çok önemli bir konuya dikkat çekiyor. Diyor ki; "birbirini yiyen PKK ve Hizbullah ilk defa Fetullah grubuna karşı birleşti(!)" O zaman din tuzağıyla tabanda güçlenmeleri isteniyor olabilir mi? İşte AKP eli ile yaratılan yeni bataklık.

Bütün bu açılımlar küresel eşkiyanın dikte ettirdiği projeleri hayata geçirmek için yapılmaktadır.

Tarihin tekerrür etmesi ise bir trajedidir.

Sevr’i kimler imzaladı? Kimler İtilaf Devletlerinin yerli işbirlikçisiydi? O dönemin işbirlikçi aydınları ne yapmıştı?

Dünün sapkını Abdullah Cevdet, Türk Halkını ıslah etmek için Avrupa’dan damızlık erkek getirmeyi önermişti. Bugün Ahmet Altan enses(aile içi) cinselliği savunuyor. Abdullah Cevdet mütareke döneminde İngiltere yanlısı bir tutum izledi. İngiliz Muhibleri Cemiyeti'nin kuruluşunda aktif rol oynadı. Kürt Teali Cemiyeti'nde çalıştı. Ahmet Altan ABD(CİA) tertibi ile ordu üzerinde provakatif haber yapmak üzere Taraf denilen paçavra gazeteyi yönetiyor. Ahmet Cevdet milli mücadele ve Atatürk’e karşıydı, Altanlar’da karşı. Asıl trajik olan dindarım(!) diyen AKP’nin bu sapık düşüncelerin insanları ile aynı kulvarda koşması. Ne diyordu AKP’liler? Bizim TARAF diyordu değil mi? Yakışır, yakışır. Tabii ki onların olacak, ne de olsa küçücük çocukları karı yaftası ile koynuna alanlar da onların tarafta..(!)

RTE “etnik kökeninizle övünün” diyor. Türk olmakla övünürsen de, “Ergenekoncu-faşist” yaftası vuruluyor. Adana’nın CİA ajanı ABD Konsolosu Diyarbakır’da “farklılıklarınızı vurgulayın” demişti değil mi? Başbakan’ın ABD Konsolosu ile dolaylı da olsa aynı söylemde bulunması sizler için ne ifade ediyor? RTE siyasi etnik bölücülük yapmıyor mu?

Dedik ya, bu bir projedir! 7 Yıldır gözümüzün önünde zehirli bir sarmaşık büyüyor, büyütülüyor. Bütün ulus fark etmeden yavaş yavaş zehirleniyor.

Bu proje sadece siyasiler eli ile mi yürütülüyor yoksa devlet projesi mi? Artık bu kodları da çözmenin zamanı geldi. Türk Halkı bağımsızlığını korumak istiyorsa 1919 ruhunu iyi anlamalı, kimseden yardım gelmeyeceğini varsayarak, “ülkenin bütün kaleleri zapt edilmiş” farzederek, hukuk çerçevesi dışına çıkmadan çevresini uyandırmalıdır.

Bu da zor olabilir(mi?)… YARSAV Başkanı’nın tarihe not düşecek bir tespiti var:

“Hukuk mücadelesi Türkiye de zor bir mücadele. Ancak ilginç olan Türkiye'de hukukun içinde kalanlar, hukuksuz olarak gösterilmekte ve hukukun dışına çıkmayan bu kişiler, hukuka ulaşmak için mücadele etmek durumunda bırakılmakta. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU”

Gene de Mehmet Faraç’ın söylediği gibi: ”Şartlar ne kadar kötü olsa da, 1919 öncesinden iyidir.”

Kaynak 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder