Anasayfa

Cumartesi, Mart 07, 2009

Depresyonun üstesinden gelebilirsiniz

Depresyonun cinsiyet, meslek, yaş ve gelir seviyesi gözetmeksizin herkeste görülebilen ve sık rastlanan bir hastalık. Her 20 kişiden birinin depresyona girme riski olduğunu söyleyen Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüstem Aşkın,''Kişi kontrolü dışında gerçekleşen birçok sebebe bağlı olarak mutsuz olabilir. Dikkat edilmesi gereken konu, depresyonun insanların hayatını mahveden önemli bir problem olmadığıdır'' ifadesini kullandı.

Depresyonun yaşam olayları ve beyin kimyasında değişikliklerle ilişkili olarak ortaya çıkabileceğini, mutsuzluk, dikkat azalması, hayattan zevk almama ya da bedensel belirtilerle kendini gösterebileceğini kaydeden ve depresyonun zayıflık olarak algılanmaması gerektiğini vurgulayan Aşkın, depresyonun genellikle önemli olaylarla açığa çıktığını söyledi.

DEPRESYON HAFİFE ALINMAMALI
Boşanma ya da ayrılık, iş kaybı veya maddi sıkıntılar ya da yaşlı insanların bir anda yalnız kalmalarının depresyon sebebi olabileceğini dile getiren Aşkın, ''Bazı insanlar için hissettikleri durumun, görülebilir bir nedeni yoktur. Depresyonu harekete geçiren durum ne olursa olsun hiçbir olay depresyonun hafife alınmasını gerektirmez'' şeklinde konuştu.

Aşkın, depresyonlu hastaların ilaç ve konuşma terapileri ile tedavi edildiğini belirterek, eğer tedaviden dolayı hastanın normal aktivitelerinde zorlanma varsa veya hasta tedaviyi bırakmak istiyorsa doktora başvurması gerektiğini kaydetti.

TEDAVİ EN AZ 4 İLE 6 AY SÜRMELİ
Dünya Sağlık Örgütü'nün depresyon tedavisinin en az 4-6 ay sürdürülmesi gerektiğini tavsiye ettiğine işaret eden Aşkın, şöyle konuştu:

''Depresyon tedavisi gören hasta, daha iyi olacağını düşünmelidir. Eğer hasta antidepresan alıyorsa ilk iki-üç hafta zor geçecektir. İlacın etkisini göstermesi zaman alsa da etkisini göstermeye başladıktan sonra ortaya çıkan fark anlaşılacaktır.''

Depresyon tedavisinde kullanılan antidepresan ilaçların bağımlılık yapmadığını belirten Aşkın, doktorun, hastanın durumuna göre uygun ilacı yazacağını ifade etti. Aşkın, tedaviye devam etmenin iyileşme kaydetmede en önemli nokta olduğunu vurgulayarak, ''Tedavinin birinci ayının sonunda kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Güne daha uyumlu başladığınızı ve depresyonun üstesinden geleceğinizi göreceksiniz. Önemli olan tedaviyi sürdürmeye devam etmeniz. Kendinizi iyi hissetmeye başladıktan sonra yeniden eski depresif duruma dönmemek açısından tedaviyi yarım bırakmamanız gerekir'' diye konuştu.

HAYATTAN ZEVK ALAMAMA, İLGİDE AZALMA
Doktorun tedavi şeklini, hastalığın ciddiyeti, görülen semptomlar, hastalığın süresi, alınan diğer ilaçlar ve yaşam tarzına göre belirlediğini dile getiren Aşkın, depresyon belirtilerini şöyle sıraladı:

''Bir türlü geçmeyen üzüntü ve rahatsızlık duygusu, hobileriniz ya da daha önce yapmaktan hoşlandığınız aktivitelerden aldığınız zevkte ya da ilginizde azalma, kilo ya da iştahta değişiklik. Uyumakta zorlanma, çok erken kalkma ya da aşırı uyuma gibi uyku bozuklukları, konsantrasyon yeteneğinde azalma, yorgunluk ya da enerji kaybı, hareketlerde yavaşlama, yaşam hakkında değersizlik, intihar veya ölüm düşünceleri depresyon belirtileri olabilir.''

Prof. Dr. Aşkın, depresyonlu hastanın aile çevresinden destek almasının tedaviyi olumlu etkileyeceğini söyledi.

Telefonda gülümseyerek konuşmak işe yarıyor

KONYA - Konya Sekreterleri-Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (KOSEYAD) Genel Sekreteri Bilge Karasopa, telefonun en çok 4 kez çaldırılması ve gülümseyerek açılması gerektiğini belirterek, ''Tebessümle beraber harekete geçecek yüz kaslarınız ses tonunuzu etkileyecek, kulağa daha olumlu gelmesini sağlayacaktır'' dedi.

Karasopa, telefonla konuşmanın, yüz yüze görüşmeyle benzerlik taşımasına rağmen kendine has kuralları ve adabı olduğunu söyledi.

Kurallarına uygun şekilde yapılan telefon görüşmesinin iletişimi kolaylaştıracağını ve sağlıklı bir iletişim ortamı oluşturacağını belirten Karasopa, bu kuralları, sadece sekreterler gibi işinin önemli bir kısmı telefonla iletişim kurmak olan çalışanların değil herkesin iyi bilmesi gerektiğini vurguladı.

Toplumumuzda genel olarak bir ev ya da iş yeri arandığında arayan kişinin kendini tanıtmaya gerekli özeni göstermediğini ifade eden Karasopa, şöyle konuştu:
''Son yıllarda, telefonla görüşmeye başlarken kendini tanıtmadan doğrudan söze girmek çok yaygınlaştı. Avrupa'ya özgü bir yaklaşım olan bu tarz bizim kültürümüze uymuyor. Oysa telefon açan kişi söze, 'merhaba, iyi günler, iyi akşamlar' gibi selamlama sözcükleriyle başlanmalı.''

Telefon eden kişinin selam vererek başlayıp, ''Nasılsınız?'' gibi hatır soran sözcüklerle devam ettireceği konuşmanın sıcak bir atmosfer yaratacağını belirten Karasopa, bu üslubun iletişimin kuvvetlenmesini, diyaloğun daha sağlam bir şekilde sürmesini sağlayacağını kaydetti.

Karasopa, yapılan araştırmalarda Türkiye'de ve Orta Doğu ülkelerinde telefon görüşmelerinde kurulan karşılıklı sıcak ilişkilerin, doğru iletişim için önem taşıdığının ortaya çıktığını bildirdi.

''SEN KİMSİN, ORASI NERESİ?'' DENMEMELİ

Telefonda ortaya konan sıcak yaklaşımların, problemlerin çözümüne ve kişilerin işlerini kolaylıkla halletmelerine katkı sağladığını ifade eden KOSEYAD Genel Sekreteri Karasopa, şunları söyledi:
''Öncelikle telefon görüşmesine girişte gösterilecek özen, karşıdaki kişiye güven verir. Telefon edilen kişiye, ''Sen kimsin, orası neresi?' gibi sorular yöneltmek ise yadırganan bir tutumdur. Telefon konuşmalarında ahizenin yavaşça alınması ve yerine aynı şekilde konulması da önemlidir.''

Sabah saat 10.00'dan önce ve akşam saat 22.00'den sonra telefon etmemeye özen gösterilmesinin bir nezaket kuralı olduğunu belirten Karasopa, telefonda gizli konuların konuşulmaması, cep telefonlarının uygun olmayan yer ve zamanlarda kapalı tutulmasının da önemli kurallar arasında yer aldığını bildirdi.

TELEFONU GÜLÜMSEYEREK AÇIN

Telefon görüşmelerinin etkili olmasının, sözcüklerin etkili kullanımına bağlı olduğuna işaret eden Karasopa, şöyle devam etti:
''Kaliteli bir telefon görüşmesi, geniş bir sözcük dağarcığının dikkatli şekilde kullanılmasıyla mümkündür. Konuşma şeklinizi, karşınızdakinin eğitim ve bilgi düzeyi belirlemelidir. Kişiye uygun bir dil kullanmadığınız takdirde, diyaloğu yitirme riski büyüktür. Telefonu en çok dört kez çaldırın ve gülümseyerek açın. Tebessümle beraber harekete geçecek yüz kaslarınız ses tonunuzu etkileyecek, kulağa daha olumlu gelmesini sağlayacaktır. Konuşma hızınızı ve ses değişimlerinizi iyi ayarlayın. Çok hızlı ya da monotonluk derecesinde yavaş konuşmaktan sakının. Sesinizin yüksekliğini uygun zamanlarda değiştirerek, konuşmanıza dinamizm kazandırın.''

Konuşma sırasında yapılan hatalarda özür dilenmesinin de çok önemli olduğunu vurgulayan Karasopa, ''Özür dileyen kişi yaptığı hatayı fark etmiş, bunun yanlışlığına inanmış ve bunu bir daha yapmayacağını karşı tarafa içtenlikle beyan etmiş olur. Bunun yanında, hiç gerek olmadığı halde söze özür dileyerek başlamak da uygun değildir. Telefon konuşması bitirilirken ise iyi dileklerde bulunulmalıdır'' diye konuştu.

İtalya'da her yıl Türk festivali düzenleyen bir köy

İtalya'daki her yıl Türk festivali düzenleyen Moena adında sevimli, ufak bir köy. İlginç bir hikayesi var.





Orda bir köy var uzakta

Türkçe bilmiyorlar, Türkiye'yi görmemişler bile, ama 323 yıldır Türk gibi yaşıyorlar. İtalya'nın Moena Köyü'ne sığınan bir Yeniçeri oraya yerleşip, bir de kahraman olunca köyün adı 'La Turchia' diye anılmaya başlamış. Moenalıların en büyük isteği ise mehter takımını görmek.


İtalya'daki Türk köyünden davet var

İtalya'nın Manzori Dağları'nın eteğindeki 'La Turchia' adıyla da bilinen Moena Köyü, 323 yıldır hoşgörü örneği sergiliyor. Türkçe bilmeyen ama kendilerini Türk olarak tanıtan Moenalılar, Türkleri bekliyor.

Bu şaşırtıcı öykü tam 323 yıl önce başlar. 2. Viyana kuşatması sonrası bir Osmanlı askeri, İtalya'da küçük bir kasabaya sığınır. Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi edilir. İyileşince de köyden bir kızla evlenir. Kasaba halkının 'Il Turco' adını verdiği asker, o dönem dükalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırır ve korur. Kendini ve Türk adetlerini bu yörenin insanlarına öyle sevdirir ki ölümünden sonra bile bu Türk gelenekleri yaşatılır.



323 YILLIK EFSANE
Yaz aylarında nüfusu 2 bin 600, kışın ise 14 bine çıkan İtalya'da Manzori Dağları'nın eteğindeki Moena Köyü, 323 yıldır hoşgörünün en güzel örneğini sergiliyor. Halk arasında kahraman ilan edilen Yeniçeri askerinin büstünün de bulunduğu Moena'ya halk 'La Turchia' adını verir. Bir Türk'e inanan ve asırlardır bunu koruyabilen Moenalılar, "Moena'daki bizim Türkiyemizde doğduk," diyorlar, ama tek kelime bile Türkçe bilmiyorlar. Hiçbiri Türkiye'ye gelmemiş. Sokaklarında İtalyan değil, Türk bayrakları dalgalanıyor. Kitaplardan ve televizyonlardan gördükleri kadar Türkiye'yi takip etmeye çalışıyorlar. Kahraman olarak gördükleri yeniçeri anısına her yıl ağustos ayının ilk haftası düzenlenen 'Moena Türk Festivali'nde belediye başkanı dahil herkes Türk gibi giyiniyor, yeniçeri kıyafetli askerler ortalıkta dolaşıyor. Festivalde, topluluğun en yaşlısı 'Sultan' oluyor ve 'Il Turco'yu temsil ediyor. Yeniçeri askerinin büstünün de bulunduğu meydanda festival iki gün sürüyor.



Kahraman Türk unutulmadı

Bundan 323 yıl önce 2. Viyana Kuşatması sonrası yaralı bir Yeniçeri askerini ölmek üzereyken bulan Ausburglu (Moena'nın bağlı olduğu dükalık) onu tedavi ettirir. Bir süre sonra burada yaşayan bir İtalyan kızla evlenen Yeniçeri, 'Osmanlı erkeği' görünümüyle ev yerine eşiyle bir çadırda yaşamayı tercih eder. Zamanla kasabanın ağası haline gelir ve o sıralar Ausburg Dükalığı askerlerinin topladığı haksız vergilere karşı halkı ayaklandırır ve bölgede kahraman ilan edilir. Kıl çadırda yaşayan, başındaki sarığı ve belindeki kılıcıyla gezen Yeniçeri, Avrupalı'ya ayak uyduramaz. Türk gelenek ve adetlerini yörenin insanlarına öylesine sevdirir ki; 323 yıldır bu Türk köyü, gelenekleriyle varlığını sürdürür. Moenalıların, 'Il Turco' dedikleri Yeniçeri askerinin çocuğu yok, mezar yeri ise belli değil.


BAŞLIK PARASI İSTİYORLAR

Moenalılar, Türk örf ve adetlerini öyle benimsemiş ki kız istemeye giden aile başlık parası bile veriyor. Bunun adına da 'töre' diyorlar. Köyden dışarıya gelin giderken 'Alabastia' adlı bir tören düzenleniyor. Bu törende, gelinin dışarıya çıkabilmesi için sultanların izni gerekiyor. İzin toplantısı kız köyden çıkarken yapılıyor. Köyün büyükleri sultan, geri kalanlar ise bir Türk gibi giyiniyor. 323 yıldır etkisinde kaldıkları bir Türk'ün kendilerinde bıraktığı etkileri evlerinde bile görmenin mümkün olduğunu söyleyen Moena Belediye Başkanı Riccardo Franceschetti, "Il Turco'ya dayanan geçmişimize ilişkin kesin bir şey söyleyemeyiz, çünkü bu konuda yapılmış bilimsel bir çalışma yok. Dedelerimizin babalarımıza anlattığı Il Turco efsanesini bizler de çocuklarımıza inançla aktarıyoruz. Bu festival bizim için çok önemlidir, Türkler gelip buradaki küçük Türkiye'yi görmeli. Kabul etmeliyiz ki aramızda çok güçlü bir bağ var. Bu festivalle bu bağı güçlendirmek istiyoruz. Böylece birbirimizi daha çok ziyaret edebiliriz, bu festival aramızda yeni bağlar kurabilir. Bu tür birlikteliklerle kültürel etkileşime gidebilir, tecrübe değişimi yapabiliriz. Bu platform üzerinde adet ve örflerimizde senteze ulaşabiliriz," diyor.



ATİLLA KOÇ'A DAVET
Türkiye'nin tarihinin İtalyan tarihi gibi çok zengin olduğunu anlatan Belediye Başkanı Franceschetti, Bakan Atilla Koç'u Moena'ya davet ediyor: "Türkiye'yi hiç görmedik. Çok güzel bir yer olmalı. Türk Kültür ve Turizm Bakanı'nı önümüzdeki yıl festivale davet ediyoruz. Türk ordusunun askeri mehteran bölüğü olduğunu biliyoruz ve onları da festivalimize bekliyoruz. Türk ordusunun mehter takımının katılımıyla festivalimiz gelecek yıl çok daha anlamlı olacaktır." Galacenova Kültür ve Sanat Projesi kapsamında Moena Türk Festivali'ne giden küratör Nuri Kaya ve ekiptekiler Emre Çelik, Reyhan Ekşi, Arda Kuba festival kapsamında açtıkları Yeniçeri Fotoğraf Sergisi'yle Moenalılardan büyük ilgi gördü. Böylesi bir ilgi karşısında şaşkınlığa uğradıklarını söyleyen Kaya, "Daha önce bu bölgeye hiçbir Türk ekibi gitmemiş. Bizi sevinçle karşıladılar. Türk kültürüne ait lokum gibi çeşitli hediyeleri ve Kültür Bakanlığı'ndan temin edilen tanıtım filmi ile broşürleri sergiledik. Dileğimiz Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı mehteran bölüğünün de bu bölgeye gitmesi. Çünkü kendilerini Türk gibi gören Moenalılar, bu mehteran bölüğünü kasabalarında görmeyi çok istiyor," diyor.