Anasayfa

Cuma, Nisan 15, 2011

Cengiz Çandar ve komşumuz Suriye / Mehmet Yuva

11 Eylül 2001 tarihinde ikiz kulelere yapılan saldırı, Bush diktatörlüğünü harekete geçiriyor. Elinde herkese karşı kullanabileceği bir güçlü koz var. Önce Afganistan, sonrasında Irak fiili işgale maruz kalıyor. Sonra hedef tahtasına Suriye konuluyor.  

 Suriye bölgemizde İsrail’i rahatsız eden bütün oluşumların içinde. Halkı anti-Emperyalist, anti-Siyonist bir terbiyeye tabi tutuluyor. Bu bazıları tarafından kabul edilir bir davranış biçimi değil. Ayrıca Filistin, Lübnan mukavemet güçlerinin arkasında hep Suriye var. ‘Bu ülkeye haddini bildirmenin zamanıdır’ deniliyor. Lübnan Başbakanı Refik Hariri bu amaçla katlediliyor. 

Uzun zamandır Lübnan’da mevcut olan Suriye’nin Lübnan’i terk etmesi isteniyor. BM, Uluslararası Tahkik Komisyonları ve hukukçu kılığında CIA-MOSSAD bağlantılı Detlef Mehlis misali sahtekar-yalancı yargıçlar tekrar devreye giriyor. Tehditler, psikolojik harbin en ince kuralları işliyor. Nihai amaç dünyayı serserilerden kurtarmak olduğu için her araç mubah kabul ediliyor. 

Allah’ı yeryüzünde temsil eden “seçkin topluluklar” Amerikalılar, İngilizler, İsrailliler dünyaya huzur ve istikrar getirmek için çok uğraşıyorlar. Ama birileri iblis’in telkinlerinden bir türlü vazgeçmiyor. İşte bunları hizaya getirmek için kendilerine bir misyon yüklüyorlar. Bu devletlerin karşısında duranların cezalandırılması ulvi bir görev oluyor. Bu misyonun başarısı için ülkemizde de dua edenler, kalemlerini kullananlar, bu demokrasi yemeğinde bizim de tuzumuz olsun diye didinenler var. Rahmetli Atilla İlhan’ın deyimiyle içimizdeki Danimarkalılar dünyanın rahatı ve huzuru için çalışan malum devletlerin muzaffer olması için gönüllü asker olmuşlar. Bu hazindir. Ama biz onları anlamakta zorlandığımız için bizi pek sevmiyorlar. Serseri devletleri savunmaya soyunan garip mahluklar olarak görüyorlar. Biz de onları Türkiye’de yasayan, Türkçe konuşan ama yüreklerinde Türkiye ve bölgemiz halkları için zerre kaygı duymayan yabancılar olarak görüyoruz. Yazmaları önemli. Onları daha iyi tanımamıza vesile oluşturuyor. Zaten insanın yüzündeki maskeyi ya çok para ya da bu tür siyasi krizler indirirmiş. Ve de bu ülkede “Namuslular en az namussuzlar kadar cesaretli olmalı“. 

Temmuz 2006 tarihinde, İsrail acımasızca Lübnan’a saldırıyor. Gerekçesi temcit pilavından eski: İsrail vatandaşlarının güvenliğini korumak ve terör örgütlerinin “barışsever” İsrail’e karşı giriştikleri saldırılarını püskürtmek. Türkiye’den malum bir gazeteci, Cengiz Çandar, boş durur mu? Mühim bir Orta-Doğu uzmanı değil mi? Arap dünyasını ondan daha iyi tanıyan mı var? Ayrıca okkalı bir “Filistin” dostu değil mi? Ha bir de hanesinde Marksist gerilla olarak İsrail’e karşı fedai olmuş bir zat-i muhterem olduğu yazılı. En azından bir zamanlar kendisini öyle pazarlamayı uygun görmüş biri. Lübnan yanarken, Beyrut bombalanırken onun olayları twitter, facebook, internet gibi araçlardan takip etmesi racona ters düşmez mi? (son makalesinde bugün Suriye’yi sadece bu araçlardan takip etmek zorunda kaldığını itiraf etmiş) Hemen İsrail’e gidiyor. Evet Lübnan‘a değil İsrail‘e. İsrail’in 1967’den beri işgal ettiği ve uluslararası hukuk ve kurallara uymadan haksızca varlığını halen devam ettirdiği Golan bölgesini ziyaret ediyor. Herhalde, İsrail’in Lübnan saldırılarını ve İsrail’in işgal ettiği Golan’dan İsrail’i ağır eleştirecek, hemen savaşı durdur, Golan’dan çekil diyecek bir cesur yürek gazeteci diye bekliyorsunuz. Ne gezer. Buradan bir İsrailli yetkili ağzıyla konuşuyor. Lübnan yetmez Suriye’de cezalandırılmalı, İsrail ve ağabeyi ABD, Suriye’ye iyi bir ders vermeli diyor. Bu tarihi fırsatı kaçırmayın, Lübnan’la yetinmeyin, yılanın başı Suriye onu ezin diye çırpınıyor. Açın o tarihlerde yazdığı makaleleri okuyun. Bu adam Türk mü, İsrailli mi? anlayamazsınız. Kaldı ki İsrail’de bile ona kıyasla cüzdan uğruna vicdanlarını satmamış gazeteci mevcut. 

Bu esnada, ABD eski Dış işleri Bakanı Rice İsrail’den müjdeyi veriyor. BOP‘un (Büyük Orta-Doğu Projesi) doğduğunu ilan ediyor. Hayatlarını Amerikan maslahatlarına uygun tanzim eden bizim yerli coniler ve kalemşörler doğacak yeni Amerikan yüzyılının kutlamalarını yapıyor. Cengiz Bey işte bu koşullarda İsrail’den tehditlerini pervasızca yapmaya devam ediyor. Bir İsrailli asker edasıyla, yazılarından rahatlıkla görüleceği gibi, Orta-Doğu’nun baş belası olarak telakki ettiği Suriye’ye saldırın vurun kırın diyor. Bush da Suriye için serseri devlet demişti. Cengiz Bey’in daha farklı bir söylemde bulunması doğru olmazdı. Bu kervana, Suudi Arabistan, ABD kuklası Mübarek ve dini-dar iblisin sözcüleri sarıklılar fetvalarıyla ABD ve İsrail’e başarılar diliyorlar. Ama ummadıkları Lübnan mukavemet taşı bunların başını kötü ediyor.

İsrail’in Lübnan macerası ve ABD’nin müjdelediği BOP ölü doğuyor. Peki Cengiz Bey ne yapıyor? Başını iki bacağının arasına koymak zorunda kalıyor. Bu sefer başaramadık bir başka sefere diye pusuya yatıyor. Açın bakın, İsrail’in Lübnan yenilgisinden sonra, bu zat Suriye ile alakalı bir tek olumsuz makale yazmış mıdır? Neden yazmaz? Bunun iki sebebi olabilir. Bu dönem Cengiz Bey’in Erdoğan‘la flörtleştiği dönemdir. Erdoğan’ı pohpohlayan pazarlayan makaleleri revaçtadır. Sayın Erdoğan şu an itibariyle samimiyetine inanmak istediğim Suriye ve Orta-Doğu ülkeleriyle farklı bir politika ve ilişki arzu eder. Bu ülkelerin zor kullanarak dize getirilemeyeceğini, ‘‘reformlarla“ ıslah edilebileceğine inanmaktadır. Türkiye-Suriye ilişkileri çok kimsenin tahmin edemeyeceği bir muhtevaya ulaşır. Bu konum çok kişi ve devleti rahatsız eder. Cengiz Bey, Sayın Esad ile özel dostluk ilişkisi içinde görünen Sayın Erdoğan’la Suriye konusunda cepheleşmek istemez. Ayrıca Obama iktidarının Orta-Doğu politikaları henüz net değildir. Oradan gelecek tavırlara uygun olarak pozisyon alması gerektiği için beklemektedir. Tunus’ta başlayan ve bütün Orta-Doğu ülkelerini saran ateşin Suriye’yi de etkilemesi olağandır. 
Bağımsızlığını kazandığı 1946’dan günümüze Batı dünyası ile sorunlu bir ilişki yasayan Suriye özellikle İsrail ve ABD için baş ağrısı olmuştur. Cengiz Bey’in yaptığı Suriye halkının dertlerini dillendirmek değildir. Böyle bir derdi de yoktur. Suriye iktidarı için Alevi azınlık rejimi der Sünni kitlelerin Suriye karşıtlığını umar. Liberal söylemlere sarılır, Suriye’nin anti- demokratik uygulamalarına vurgu yapar. Velhasıl Suriye’yi istikrarsızlaştıracak her türlü söylem ve eylem içinde olur. ABD İstanbul Başkonsolosluğu ile ABD’den gelen Suriye muhalifleri için lobi çalışmaları yapar. Bazen Emevi Müslüman Kardeşler Örgütü’nün (İhvan Hareketi) borazanlığını üstlenir. 1993’te Hafız Esad ile görüştüğünü, 18 sene sonra yani 2011 tarihinde Beşşar Esad ile tokalaştığını ima eder ne kadar önemli bir gazeteci olduğunu pazarlamak ister. Amaç üzüm yemek değildir. Hem bağcıyı dövmek hem bağı tahrip etmek hem de mümkünse üzümü yalnız yemek. Evet, Cengiz Bey’in dediği gibi yeni Suriye Cumhuriyeti kurulacak ama bu onun derin batnında arzuladığı Suriye olmayacak. Bu cumhuriyet Cengiz Bey’leri ve borazanlığını yaptığı merkezleri rahatsız etmeye devam edecek. 

Suriye onurlu ve bağımsızlığına çok düşkün bir ülke. Medeniyetler beşiğidir. Suriye’nin ihmal edilmemesi gereken ıslahatlara acilen ihtiyacı vardır. Halkın ekonomik sorunları çözülmeli, ülkenin alt yapısı iyileştirilmeli, halkın refah seviyesini yükseltmek için yatırımlar ihmal edilmemelidir. Yurtsever basın teşvik edilmeli, ülke şeyhlerin, müritlerin, dini- dar hareketlerin nüfuzundan kurtarılmalıdır. Kamu iktisadi teşekkülleri korunmalı, modernize edilmeli, kaliteli üretim yapması sağlanmalı, kötü ve keyfi idare mefhumundan kurtarılmalıdır. Özelleştirme, yabancı sermaye yatırımı milli menfaatler gözetilerek yapılmalı, her türlü tekelcilik önlenmelidir. Etnik ve mezhepsel kökende çalışmalar yasaklanmalı, Alevi-Sünni çatışmalarına ortam hazırlayan her türlü fitne en ağır biçimde cezalandırılmalıdır. 
Suriyeli Kürt kardeşlerimizin acil çözüm bekleyen sorunları hallolmalı, Suriye’nin farklı kültürleri korunmalı, teşvik edilmeli ve özgürce yaşanmaları için cesaret verilmelidir. Suriye Alevileri dini vecibelerini özgürce yerine getirebilmeli, Emevi İslam mefhumu içinde eritilmelerine son verilmelidir. Alevi iktidar yalanlarıyla Alevi kardeşlerimizin rencide edilmeleri son bulmalı, ortaçağı andıran yaşam koşulları acilen iyileştirilmelidir. BAAS Partisi’nin siyasi iktidar üzerindeki tekeli sonlandırılmalı, milli ve yurtsever siyasi oluşumların önü açılmalıdır. BAAS partisi diğer milli partilerle özgür bir siyasi rekabet içinde olmalıdır. Bu partinin hegemonyasını vesile kullanarak bireysel maslahatlarına hizmet eden asalak, fesat ve tüketici güruh tasfiye edilmelidir. 
Tüketiciyi, tarım isçisini, çiftçiyi, isçiyi, memuru, esnafı, küçük tüccarı, kadını koruyan ve aslında Suriye anayasasında mevcut olan kanunlar ihya edilmelidir. ‘Bunu nereden buldun‘ yasası yaşatılmalı, adil vergi sistemi isletilmelidir. Suriye anti-emperyalist, anti-Siyonist politikalarında ısrar etmelidir. Bunları başarabilen Suriye daha istikrarlı daha huzurlu ve daha güçlü olacaktır. Suriye Türkiye’nin bütün kesimleri ile kucaklaşmalı, bir partinin veya hükümetin feleğinde kalmamalıdır. Aslında Türkiye’yi kuşatmayı hedefleyen Orta-Doğu’daki ateş çemberini güçlü ve istikrarlı bir Suriye bu sayede bertaraf edebilir. Beşşar Esad bunları yapabilecek kudrete, halkın desteğine, sevgisine haizdir ve Suriye için önemli bir şanstır.

Doç. Dr. Mehmet Yuva

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder