Anasayfa

Cumartesi, Nisan 02, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 21

Geçmişten ders alabilseydik bu acıları yaşamazdık!..
Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi’ndeki bir yazısında, Öcalan’ın yakalanışı ile 1925’teki Şeyh Sait İsyanı’nın başı Nakşibendi Şeyhi Sait’in, yakalandıktan sonra söyledikleri arasında büyük bir benzerlik olduğunu belirtiyor. Ama asıl ilginç olan Şeyh Sait’in yakalandıktan sonra gösterdiği mazlum hal, kendisine acındırması ve şefaat dilenmesi...  Tıpkı Apo’nun Türkiye’ye getirildiği uçakta söyledikleri gibi...
Başlangıçta Kürt aydınları arasında bir ikilem vardır. Kürt davasını Türk sosyalizminin bir parçası olarak mı yürütmek, yoksa Kürt solunun ve solculuğun bağımsız ve bağımsızlık davası olarak mı yürütmek? Neticede Apo kendi deyimi ile  “Bazı Türk solcularının ırkçı yaklaşımlarına karşı Türkiye’de bir Kürt Ulusal Hareketi için koşulların tamam olduğunu”  Tuzluçayır’da arkadaşlarına açıklayacaktır. Bu, gerek Apo için, gerek Kürtçülük hareketi için önemli bir dönüm noktasıdır. Ne var ki, Türk solu Apo’yu ve hareketini desteklemeye devam edecektir.
1974’te PKK daha kurulmadan önce Kürtçülük hareketlerinin odağı veya nüvesi olan Ankara Demokratik ve Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) kapatıldıktan sonra hareket, daha PKK adını almadan Güneydoğu’da teşkilatlanma çalışmalarına başlıyor.

Nihayet 1978 ve PKK
Abdullah Öcalan bütün bu olaylar arasında PKK’nın bölücülük hareketinin 198 sayfalık manifestosunu ve PKK’nın programını hazırlıyor. PKK da resmen kuruluyor.

PKK Kuruluş Bildirgesi
1970 sonlarında Apoculukla özdeş olarak kullanılan PKK’nın önemi henüz pek fark edilmemişti. Ancak bir baş belası olduğu, takip edilmesi gerektiği biliniyor, hareketin sonraki boyutları tahmin edilemiyordu. PKK’nın Kuruluş Bildirgesi 1978’de yazılmış, 27 Kasım 1978’de yapılan I. Kurtuluş Kongresinde kabul edilmiş; fakat o sırada fazla dikkat çekmemek için açıklanmamıştı. Ne var ki, PKK’nın artık devrimci şiddeti hedef ve vasıta olarak kabul ettiği bildirideki şu bölümden açıkça belli oluyordu:
 “... PKK’nın yerine getirmesi gereken görevlerinden biri de halkımızı kendi ulusal özüne karşı suç işlettirecek hale getiren faşist, sosyal-şöven ideolojileri ve güç mihraklarını, ne pahasına olursa olsun ivedi olarak dağıtmaktır.” 
Burada hatırlatmak isterim; Profesör Bedri Feyzioğlu daha 1993’de yazmıştı:  “Apo’nun, Bölücülerin amacı, Türkiye’den ayrılmak değildir.” Çelişkili görünüyor ama, amaçları; Türkiye’de kalmak, nüfusça artmak, aralarındaki dayanışma ile ekonomik ve mali açıdan güçlenmek, ekonomiye, siyasete egemen olup fiilen Türkiye’nin tümünün sevk ve yönetimini ele geçirmektir. Kısacası Türkiye’yi Büyük Kürdistan yapmaktır.

Acı bilanço
Maksadım PKK’nın ve Apo’nun eylem ve cinayetlerinin dökümünü vermek değildir. Ancak kayıtlara geçsin diye bir döküm vereyim. PKK, Apo’nun talimat ve emirleri ile ve muhakkak bilgisi dâhilinde 5 Ağustos 1984’teki Eruh-Şemdinli baskınından Apo yakalanana kadar (22 Şubat 1999’a kadar) 6036 saldırı gerçekleştirmiştir. 8257 defa güvenlik kuvvetleriyle çatışmaya girmiş, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde 3071 bomba patlatmış, 388 gasp suçu işlemiş, 1046 adam, kadın kaçırma, hürriyeti tehdit suçu işlemiştir... PKK’nın bu eylemleri sonunda 4472 sivil hayatını kaybetmiş, 5620 sivil yaralanmış, 247 polis, 3.874 asker, 1225 köy korucusu şehit olmuş, 8.178 asker, 1665 köy korucusu ve 909 polis yaralanmıştır.
Ayrıca 800 okul, sağlık kuruluşu, kamu aracı, vagon, karakol, kamu aracı vb. tamamen, 1012’si de kısmen yakılmış tahrip
olmuştur.

Apo’nun sonu: İmralı
On beş küsur yıl Bekaa vadisindeki ve sonra da Şam’daki karargâhından yönettiği PKK’nın kır ve kent terör hareketleriyle Türkiye’nin başına bela kesilen Apo (Abdullah Öcalan), Türk Silahlı Kuvvetleri’nin inisiyatifi ve güç gösterisi sayesinde, kendisini yıllardan beri barındıran ve her türlü destek olan Suriye’deki (Şam’daki) karargâhından 11 Ekim 1998 tarihinde çıkarıldı. Bir süre İtalya’da Avrupalı odaklarca barındırıldıktan sonra Yunan hükümetinin bilgisi ve Yunan gizli servislerinin marifeti ile Kenya’ya götürüldü. Oradan da muhtemelen CIA’nın verdiği destekle, Türk gizli servislerinin, mahirane bir operasyonuyla 16 Şubat 1999’da yakalanarak yurda getirildi. İmralı Cezaevi’ne konuldu ve 23 Şubat 1999’da tutuklandı.

Tarihi benzerlik
Yakalandıktan sonra uçakta getirilirken anasının Türk olduğundan başlayarak Türkiye’ye hizmet etmek istemesi ve sonra duruşmalar başlar başlamaz aynı temayı sürdürmesi tahlile değer. Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi’ndeki bir yazısında, Öcalan’ın bu hareketi ile göbek bağı olduğuna işaret ettiği 1925’teki Şeyh Sait İsyanı’nın başı Nakşibendi Şeyhi Sait’in, yakalandıktan sonra söyledikleri arasında büyük bir benzerlik olduğunu belirtiyor.
Ama asıl ilginç olan Şeyh Sait’in yakalandıktan sonra gösterdiği mazlum hal, kendisine acındırması ve şefaat dilenmesi idi... Tıpkı Apo’nun şimdi yaptığı gibi... Ezcümle;  “Bu işlerde ne öndeyim, ne de arkadayım”  diyordu Şeyh Sait ve devam ediyordu:  “Belki ortada olmuşumdur. Bizzat kumanda etmedim. Harbi ne uzaktan, ne de yakından gördüm.”
EPİLOG (Son söz)
 “Büyük Oyun-Büyük Kürdistan” dizisi bitti ama sorun, “Büyük Kürdistan” sorunu bitmedi; devam ediyor. Son bir not: Apo, 1999’da idama mahkum edildikten sonra Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’ndan bir celp geldi; “Sanık” Altemur Kılıç’a diye. Abdullah Öcalan, kendisine “Cani katil, alçak” dediğim için hakaret davası açmış. Savcı yargılanmamı istiyor. Çok memnun olmuştum. Gidecek, aynı şeyleri mahkemede avukatları önünde tekrar edecektim. Ama o sırada yasa değişti, dava düştü. Ve “suçu”, bir daha işlememek kaydıyla yargılanmaktan kurtuldum. Hevesim içimde kaldı. Ama bu dizinin sonunda Apo’ya gene “Cani katil, alçak” diyorum ve beni avukatları vasıtasıyla dava etmesini bekliyorum. Belki bu sefer
mahkemeye de gelir, bunları yüzüne karşı söylerim...
Bir not daha; 1925’teki Şeyh Said İsyanı’ndan sonra isyanı bastırmakta görev yapan Yüzbaşı Ali Rıza Karslıoğlu’nun torunu avukat Nihad Karslı, Şeyh Said’in torunu Diyadin Fırat’ın dedesine hakaret edildiği gerekçesi ile Ankara Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunması üzerine “Cumhuriyet”  Savcısı “Geçmişte ne olduysa oldu, ölenin bir hatırası var” değerlendirmesiyle Karslı aleyhinde dava açmış.. Davanın ilk duruşması 12 Ekim’de Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Mahkemenin hükmünü merakla bekliyorum.
Diyadin, Yassıada’dan koğuş arkadaşım rahmetli Abdülmelik’in oğlu. Babası da yüzüme karşı “Günü gelecek Türklerin analarını belleyeceğiz” demişti...
Sorgulama ve itiraflar
Tarihi duruşma 2 Mayıs 1999’da İmralı’da başladı. Bundan evvel sorgulanırken de ilginç açıklamalar yaptı. PKK’nın kurucusu olduğunu, önderliğini yaptığını, Türk toprakları üzerinde silahlı bir mücadele başlattığını itiraf etti. Başlangıçta amacının  “bağımsız bir Kürt Devleti kurmak olduğunu”  ve fakat sonra  “gelişen süre içinde müstakil bir Kürt Devleti kurmak değil, Kürtlerin de cumhuriyetin kuruluş sürecinde rol almış bir halk olarak, özgürlük ortamı içerisinde (Türklerle) birleştirilmesi (gerektiği) sonucuna vardım”  diyor.
Bu söylemlerine duruşması esnasında devam edecek fakat işi gene siyasi çözüm önerisine yani Türklerin ve Kürtlerin ortaklaşa yaşayacakları bir özerklik çözümüne bağlayacaktı. Leyla Zana’ya:
 “Meclise kendi elbiselerinizle gidebilirsiniz, kendi dilinizle konuşabilirsiniz, Kürt olduğunuzu belirtebilirsiniz diye talimat verdiğini”  itiraf ediyor. Ben öyle tahmin ediyorum ki, Apo yakalandıktan sonraki sorgulamalarında devlete PKK’nın operasyonları, Avrupa bağlantıları ve içimizdeki hainler konusunda çok önemli bilgiler vermiştir ve bunlar yeri geldiğinde kullanılacaktır.

İddianame
Abdullah Öcalan hakkında, Ankara Güvenlik Mahkemesi Savcıları, Talat Şalk, Nuh Mete Yüksel ve Hamza Keleş tarafından hazırlanan, 26.04.1999 tarihli ve 139 sayfalık iddianame 6 bölümden ve 43 klasörden oluşuyordu ve APO’nun suçu şöyle ifade ediliyor:
 “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hâkimiyeti altına koymaya veya birliğini bozmaya veya devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik faaliyetlerde bulunmak.”
Cezası da İDAM! Ama bu adam idam edilemedi
Öcalan,  “Bu bilince 1973’te sahip olmak isterdim. O zaman bu yöntem (yani PKK isyanı yöntemi) izlenmezdi”  diyor. Binlerce insanımızı katlettikten sonra.

Ve sonuç
Büyük Kürdistan’a uzanan gaflet yolunun öyküsü burada noktalanıyor. Artık yolun haritasını, idam edilmeyip hayatta bırakılan Abdullah Öcalan, nam-ı diğer Apo çiziyor ve Büyük Kürdistan’a doğru ilerliyor. Apo şimdi TC devleti karşısında Büyük Kürdistan’ın baş temsilcisi ve Büyük Kürdistan’ın müstakbel Başkanı ve belki de Nobel Ödülü’nü alacak. Daha ne söylemeli? Binlerce insanımıza, şehitlerimize mi yanalım, iktidarların ve şimdi Apo ve PKK ile pazarlık yapan, seçimlerde ondan destek arayan iktidara mı yanalım...
Bence kendi gafletimize yanalım. Daha öncekilerden ders almadığımız için tekerrür etti, bari bundan ders alalım da bir daha tekerrür etmesin...
-BİTTİ-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder