Anasayfa

Pazartesi, Kasım 28, 2011

72 Yıllık İhanet / Mustafa YILDIRIM


''İngiliz ve Amerikan güdümlü tarih yazıcılarının ve Batılı devlet yönetimlerinin Bağımsız Cumhuriyet devletini dağıtmak amacıyla yaygınlaştırdıkları isyanlar, milliyetçi bir kalkışma değil, düpedüz reislerin, ağaların, şıhların kendi çıkarlarını korumak için silaha başvurmalarıydı.

AÄŸaların, şıhların, seyyidlerin, melayelerin emrinden çıkamayan halk (tebaa-mürit karışımı), dinci kışkırtmaların da güdüsüyle yeni kurumlara saldırdılar; Cumhuriyet Devleti’nin asker Memetlerine kıydılar; yeni yapılan ne varsa yakıp yıkmaya baÅŸladılar.

AÄŸalar, reisler, şıhlar, seyyidler, melayeler, silahsız insanlarını çatışma bölgelerinden uzakta tutmadılar, çoluk-çocuk, yaÅŸlıları da ateÅŸin içinde tuttular (ÅŸimdilerin sivil kalkanı gibi, silahsıların ardına saklanmaları gibi). Bu nedenle çatışma yörelerinde ölenler çok oldu. Genç Cumhuriyet devleti emperyalistlerinde desteÄŸiyle süren ve 1924’ten-1937’ye dek ayrı ayrı yörelerde, birbiri ardına baÅŸlatılan bu isyanları bastırdı. AÄŸaların, reislerin, şıhların, seyyidlerin gücü kırıldı.

Sonunda halk görmeye başladı yeniliklerin yararlarını. Cumhuriyet devleti iktisadi kalkınmasını yükselttikçe, eğitimi yaygınlaştırdıkça yasalar önünde eşitlik de yaygınlaşıyor[du], dede-ağa töre mahkemelerinin yerini adalet düzeni aldı. İşte bu yüzdendir ki aşiret ağalarının çıkardığı isyanlardan çok çekmiş olan Tunceliler, seçimlerde isyanları bastıran ve cumhuriyeti kuran partiye oy verdiler. Dinsel inançları, şıhların egemenliğini kullanarak oy avına çıkan partilere yüz vermediler.

Devletin yönetim kademelerinde Osmanlı döneminden kalma alışkanlıkları da düşünürsek kolay değildi ilerleme. Yeni eğitimli kuşaklar yönetime geldikçe düzelebilirdi yanlış uygulamalar; ama olmadı, olamadı.''





“Şırnak’ta gri taÅŸlardan yapılmış, duvarlarında pek çok mazgal bırakılmış ve garip bir ÅŸekilde daÄŸ keçisi boynuzlarıyla süslenmiÅŸ iki güzel kale gördük. Kalelerden daha büyük olanının aÄŸası kendini beÄŸenmiÅŸ biriydi. Onu aÅŸiret reisi sanarak takdim mektubumuzu verdik. Mektubu elimden kaba bir ÅŸekilde kaptı ve yarım saat süren bir konuÅŸmanın sonunda mektubun kendisine deÄŸil (de) otuz (30) metre ötedeki kalede oturan amcasına ait olduÄŸunu söyledi. Mektubu amcasına kendisinin vermesini teklif ettiÄŸimizde bir sürü sebeplerle karşı çıktı. Sonunda anlaşıldı ki amca ve yeÄŸen aÅŸiret reisliÄŸi meselesi (çekiÅŸmesi) yüzünden anlaÅŸmazlığa düşmüşler ve karşılıklı iki kale arasında son on gündür ateÅŸ teatisi sürüyormuÅŸ.”




Birkaç yüz yıl öncesinden söz etmiyor Mark Sykes , bu satırlarla. Birinci dünya savaşı öncesinde ve sonrasında Anadolu’nun doÄŸusunda, bugün Kuzey Irak dediÄŸimiz yörelerde aÄŸalık düzeni aÅŸağı yukarı Sykes’ın anlattığı gibiydi:

Devlet yasalarının geçmiyor; tüm insanların geleceÄŸi aÅŸiret reislerinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere baÄŸlıydı. Sorgulanamayan törelerle insanların cezalandırıldığı, klanlardan oluÅŸan bir düzen vardı. Babadan oÄŸula, amcadan yeÄŸene geçen reislikten daha güçlüsü, aÄŸalık ve şıhlık yetkesinin bir kiÅŸinin kutsal bedeninde birleÅŸmesiydi. 

Yasalarla, kurallarla oluşturulmuş yönetim düzeni kurulamazdı. Böyle bir düzende eğitim kurumları işleyemez; çocuklar cahil, mahkemeler çaresiz kalırdı. Osmanlı hanedanları uğraşıp durmak yerine yetkeyi ağalara, reislere, şıhlara bırakmıştı. Törelere kurban edilen halk çaresizdi, cahildi.

Aslında çözüm, Türkler de dâhil tüm toplumun % 95’inin okuma yazması yoksun olduÄŸu ülkede yepyeni bir düzen kurmaktı. Cumhuriyet devleti, 1923’ten sonra tüm yurtta olduÄŸu gibi, doÄŸuda da yurttaÅŸlara eÅŸit haklar tanımaya, yasalarla ve kurallarla örülü düzeni yerleÅŸtirmeye baÅŸlayınca iÅŸler karıştı.

Kolay değildi böylesine çağlar öncesi ilişkilerle halka eşit yurttaşlığı kabul ettirmek. Reisler, ağalar, şıhlar ve dahi birtakım dedeler, saltanatlarından olmak istemiyorlardı. Nerede yasalara, kurallara dayalı düzen yerleştirilmek istenirse orada ağalar, reisler, şıhlar, dedelerin bazıları ayaklandı.

Reislerin ve ağaların iyi yetişmiş oğulları da şeyhlerle birlikte ayaklandılar.

İngiliz ve Amerikan güdümlü tarih yazıcılarının ve Batılı devlet yönetimlerinin Bağımsız Cumhuriyet devletini dağıtmak amacıyla yaygınlaştırdıkları isyanlar, milliyetçi bir kalkışma değil, düpedüz reislerin, ağaların, şıhların kendi çıkarlarını korumak için silaha başvurmalarıydı.

AÄŸaların, şıhların, seyyidlerin, melayelerin emrinden çıkamayan halk (tebaa-mürit karışımı), dinci kışkırtmaların da güdüsüyle yeni kurumlara saldırdılar; Cumhuriyet Devleti’nin asker Memetlerine kıydılar; yeni yapılan ne varsa yakıp yıkmaya baÅŸladılar.

AÄŸalar, reisler, şıhlar, seyyidler, melayeler, silahsız insanlarını çatışma bölgelerinden uzakta tutmadılar, çoluk-çocuk, yaÅŸlıları da ateÅŸin içinde tuttular (ÅŸimdilerin sivil kalkanı gibi, silahsıların ardına saklanmaları gibi). Bu nedenle çatışma yörelerinde ölenler çok oldu. Genç Cumhuriyet devleti emperyalistlerinde desteÄŸiyle süren ve 1924’ten-1937’ye dek ayrı ayrı yörelerde, birbiri ardına baÅŸlatılan bu isyanları bastırdı. AÄŸaların, reislerin, şıhların, seyyidlerin gücü kırıldı.

Sonunda halk görmeye başladı yeniliklerin yararlarını. Cumhuriyet devleti iktisadi kalkınmasını yükselttikçe, eğitimi yaygınlaştırdıkça yasalar önünde eşitlik de yaygınlaşıyor[du], dede-ağa töre mahkemelerinin yerini adalet düzeni aldı. İşte bu yüzdendir ki aşiret ağalarının çıkardığı isyanlardan çok çekmiş olan Tunceliler, seçimlerde isyanları bastıran ve cumhuriyeti kuran partiye oy verdiler. Dinsel inançları, şıhların egemenliğini kullanarak oy avına çıkan partilere yüz vermediler.

Devletin yönetim kademelerinde Osmanlı döneminden kalma alışkanlıkları da düşünürsek kolay değildi ilerleme. Yeni eğitimli kuşaklar yönetime geldikçe düzelebilirdi yanlış uygulamalar; ama olmadı, olamadı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından devrimci anlayış bir yana bırakıldı. Özellikle ABD ile yapılan iktisadi-askeri-polisiye anlaÅŸmalarla geriye dönüldü: Ä°syancı aÄŸaların, reislerin kendileri ya da çocukları Meclise taşındılar. Töresel güçleri yetmezmiÅŸ gibi onlara bir de siyasal güç verildi. Devlet artık halkın devleti olmaktan çıkıyordu.

O yörelerde halk, kısa süren bir soluklanma dönemimin ardından ağaların, reislerin, şıhların devleti ele geçirenlerle birleştiklerini gördü. Yasalar eşitlik diyordu; ama haklarını istemek için başvurdukları her yönetim kademesi, reislerle, ağalarla işbirliği içindeydi. Eski reisler, ağalar, şıhlar, devlet gücüyle donanınca haksızlıklar da çok eski günleri bile aratır olmuştu.

Ä°lerleme, kalkınma, eÅŸitlik, özgürlük yürüyüşü durunca kargaÅŸa büyüdü ve kargaÅŸaya “sorun” adı verildi. “Sorun” ne kültürel ne de dinseldi; amaç Cumhuriyet devletini kökten yıkmak, birliÄŸi dağıtmaktı.

Onlarca yıl geçti. Reisler, ağalar, şıhlar, seyyidler, kefiyelerini, agellerini attılar, fotörlerini geçirdiler başlarına ve örtülü soygundan paylarına almaya başladılar. Oğulları, çağdaş soygunculuğun yöntemlerini kavradılar; kimi de en kolay ve en karlı kaynağa, uyuşturucu ticaretine yöneldi.

Diyarbakır’ın hemen ötesindeki Şırnak’ta artık birbirine silah atıp duran aÄŸalar yok; ticareti elinde tutan, siyasal gücü ele geçirmek için Batılılarla iÅŸbirliÄŸi içinde cumhuriyet devletinin son kurumsal yapısını yıkmaya çabalayanlar var!

Åžimdi söyler misiniz: Gerçekten bir mahkeme kurulsa; yalnızca yıkıcılar mı yargılanır; yoksa 1938’den sonra ilerlemeyi tersine çevirenler, aÄŸalarla, şıhlarla, reislerle iÅŸbirliÄŸi eden, yabancı devletlerin aklına uyan devlet yöneticileri, şıhların, seyyidlerin topraklarını geri isteyenler ve hükümetler de onlara yoldaÅŸ mı edilir?

Bu konuyu 2009’da yazmıştım. BaÅŸlık da bu yüzden “70 Yıllık Ä°hanet” idi. Åžimdiyse “72 Yıllık Ä°hanet”tir.

Dersim Eyaletçisi ve Dersimli BaÅŸbakan (Eyalete Devlet BaÅŸkanı da olabilir) olacağını ilan eden “3KKemal Bey’in CHP’de “Turuncu Devirme”sinden sonra yazı baÅŸlıklarında da devrim gerekiyor:

Yeni CHP ve Yeni Ä°hanet!” ya da “Yeni AÄŸaların Yeni Ä°haneti!

Türklere “Yılanlar, çakallar soyu” diyen “Dersim Asisi” Nuri’yi ve 3K ile CHP’yi huzura kavuÅŸturacak önerilerimi bir sonraki yazıya bırakıyorum. 


Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder