Anasayfa

Cuma, Haziran 10, 2011

“Türkiye’ye Nasıl TUZAK Kurulmak İstendiğini Gördüm!...” / Müyesser YILDIZ

Bu seçim sadece Türkiye’nin değil, bölgenin hatta İslamiyet’in kader seçimi. O yüzden herkes ama herkes aklımızla, yüreğimizle, gözümüzle hatta kulağımızla alay etmek için elinden geleni ardına koymadı. Sap-saman birbirine karıştırıldı. Kıyameti andırır toz bulutları arasında Türkiye’yi görmez hale getirilmek istendik. O kadar çok şey oldu ki; bunlara bir cümleyle de olsa temas etmezsem çatlarım.


-EN EMPERYALİST DE O-

“The Economist”in, CHP’yi desteklemesinden başlayalım… İhtimaller şunlar: 

-BOP eşbaşkanlığı, şövalye nişanları, cesaret madalyaları, programlarının ABD’de yazıldığı tescilli ya “En anti-emperyalist AKP” diyerek yine bize sol gösterip, sağ vurmaya çalışıyorlar. Öyle ya Erdoğan seçim sayesinde, “En ABD, en AB karşıtı” ve dahi “en milliyetçi” olmadı mı? Yersek!...

Erdoğan’ın ifadesiyle “küresel çetelerin projesi” gösterip, “Yeni CHP”nin hızını kesmek…

-Başbakan Erdoğan’ı , “Seçim üzeri kıyağımızı unutma, faturayı seçimden sonra göndeririz. Yoksa!..” diyerek, iyice “garanti” altına alma…

-Milleti, AKP-CHP-BDP koalisyonuna hazırlama… Zira Türkiye’nin bölünmesi tek bir partiye bırakılmayacak kadar “ciddi bir proje”dir. En “garantili” yolu da böyle bir koalisyondur.

Son haberlerden kimin kazançlı çıktığı, kimin kaybettiği tartışılıyor. Yukarıdaki ihtimallere bakınca, her halükarda tek kaybeden ve kazananın olduğu görülüyor. Kaybeden; Türkiye-Türk milleti, kazanan; Emperyalizm.

Sahi 22 Temmuz seçimleri ve 12 Eylül Anayasa referandumunda ABD, AB, Yunanistan, Rum kesimi, Barzani, Talabani, Bartholomeos kimi desteklemişti?

* * * *

Başbakan Erdoğan, Adana mitinginde, “Şu Anayasa’nın dilini ben bile anlamıyorum yahu” dedi. Biz de şimdiye kadar bu Anayasa’yı tanımadığı için çiğnediklerini sanıyorduk. Meğer anlamamışlar!... Kocaman bir özür!... Küçücük de bir soru; İçki ve porno tartışmalarında “Anayasa’nın kendilerine aile ve gençliği koruma görevi verdiğini” söylediklerine göre; bu “anlamama” işi nasıl oluyor? O kısımlarını anlıyorlar da, “Türkiye’yi, Türk milletini, Türk milliyetçiliğini koruma” kısımlarını mı anlayamıyorlar? Anlamadım gitti vesselam!...
* * * *

Suriye’ye hem yazılı hem sözlü “reform paketi” yollamışız, ABD ve AB’den reform paketleri almaya alıştık ya, demek ki Suriye’yi dişimize göre bulduk veya “postacılık” yaptık. Merak ettiğim şu; hiç Hatay konusunda ya da oradaki PKK’lılar için böyle sıkı “listeler” verdik mi? Hatay’ı bilmem ama PKK için vermişiz. Nasıl mı? Başbakan Erdoğan bir tv programında anlattı. Esad’a demiş ki; “Bakın ben size bir kardeş olarak bir şey söylüyorum, gelin cesurca bir adım atın, şu siyasi tutukluları bırakın…”

Peki ne olmuş; yine Erdoğan’dan dinleyelim:

“Hamdolsun 2 gün geçti, genel af ilan etti. Yarın arayıp teşekkür edeceğim…”

“Siyasi tutuklular” dediği ve “Hamdolsun” çıkartılan aftan yararlanacaklar arasında sadece Müslüman Kardeşler yok, PKK da var!...

Eee ABD, AB, Talabani ve Barzani de yıllardır Türkiye’den PKK’lılar için af istiyor (PKK, ‘kim kimi affedecekmiş’ diyor, o başka)…. “Hamdolsun” seçimden sonra bu işin yapılacağı başka nasıl ilan edilir ki!...
* * * *

Başbakan, Hopa olayları için ölünün arkasından bile konuşup, “Eşkıya Hopa’ya inmiş” dedi. O olayların ertesinde BDP’nin Diyarbakır mitinginde yüzü maskeli birisi direğe çıkıp, MOBESE kameralarını kırdı. İstanbul’da bir gecede onlarca araç yakıldı…Ama Erdoğan bu “şımarıklıkları” (bir mitingde BDP’liler için öyle demişti) görmedi!... Bir de yine Hopa için “Benim polisim eşkıyanın şamar oğlanı değil” açıklamasını yaptı. Doğru, o hak Sabahat Tuncel’e tahsis edilmişti!...

* * * *

PKK, polisi, askeri, asker ailelerini, bebeleri öldürdü. Bir genç kızı otobüsü yaktı. Bir diğerinin daha geçenlerde bacağını kopardı. Başbakan en çok imam ve imam hatipli öğrencilere yapılan saldırılara kızdı!... Dahası son saldırıları imam-hatip okullarına yapılmış gibi göstermeye çalıştılar. Oysa saldırılan yerler yurtlar… Kimlere aittir bu yurtlar? Bölgede iki güç arasında paylaşım savaşı var ve bugüne kadar güvenlik kuvvetleri-PKK arasındaki “tarafsız” kalanlar şimdi birden “taraf” oluyor. Olayın özü budur. Ne yani yılanı ancak bana dokununca mı kötü sayıp, başını eziyormuş gibi yapacağız?

* * * *

Cumhurbaşkanı Gül, Tarabya Köşkü’ndeki Mısır’ın “genç sivillerini” kabul etmiş. Bir zamanlar da Çankaya Köşkü’nde Türkiye’nin “genç sivillerini” ağırlamıştı. Onların kimin gençleri olduğunu, nereye bağlı harekete geçtiklerini bilenler, bilmeyenlere anlatsın!.. Böylece sadece Türkiye’deki “ileri demokrasi”yi değil, Arap dünyasındaki “bahar devrimleri” de daha iyi anlaşılacaktır eminim!

Gül, Mısırlı gençlere “Artık otokratik rejimlere yer yok” demiş. Acaba öyle mi? Biliyor musunuz; 2000’li yılların Gül’ü bugünleri ülke ülke görmüştü… Ama “teşhis”i farklıydı!.. Diyordu ki;

“Olan şey sadece şudur; Amerikan, İngiliz ve Fransız üçlüsünün, bu bölgeyi bölmek, bu bölgedeki petrol hakimiyetini devam ettirmek, İsrail’in güvenliğini temin edebilmek için bu bölgeye baskı kullanmaktadır. Eğer siz üç ülkenin böyle yaptırımlarını, başınıza taç yaparsanız yarın aynı şeylerin Türkiye’nin başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Yarın Türkiye’nin şu bölgesinde, Amerikan ve İngiliz kuvvetleri (siz uçak uçuramazsınız) dediğinde (evet) mi diyeceksiniz?...”

ABD’nin Afganistan’ı işgali üzerine söyledikleri de şunlardı:

“Hepimiz kaygıyla takip ediyoruz ki yarın bu Irak’ı, Sudan’ı, Yemen’i hatta hatta İran’ı da içine alır mı? Bu tabii çok daha tehlikeli bir gelişmedir!...”

Nerden nereye!...
* * * *

Başbakan Erdoğan seçime bir hafta kala, Mavi Marmara’nın ikinci kez yola çıkmaması için ABD’nin Türkiye’den henüz bir talebi olmadığını söyledi. Hemen ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner’e müracaat edelim. 2 Haziran’da Toner, Türk hükümetine kaygılarını dile getirdiklerini vurgulayıp “Bu sivil toplum kuruluşlarının bazılarıyla da görüşerek, gerek kamuoyu önünde gerekse özel olarak ablukayı delme girişimlerinin risklerine dair kaygılarımızı belirttik” dedi. Başbakan seçim telaşından ABD’nin ilettiği kaygıları duymamış, görmemiş, öğrenmemiş olabilir mi?

* * * *

Avusturya eski Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik’in AGİT Genel Sekreterliği adaylığını “veto” etmişiz. Sebep, “Türkiye karşıtı olması” imiş. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Tavrımız Avusturya’ya karşı değil Plassnik’e karşı” demiş. Yahu, Türkiye’nin olası üyeliğinin referanduma götürülmesi kararını yıllar önceden alan Ursula mı, Avusturya mı? Adamların “Türkiye karşıtlığı” bir devlet politikası, Ursula da onun gereğini yaptı!... Ama biz eşek-semer misali Avusturya’ya değil Ursula’ya kızıyoruz. Avusturya Dışişleri Bakanı Spindelegger, veto kararımız için “Bu gerçekleşirse, ikili ilişkilere gölge düşecektir” uyarısında bulunmuş. Merak etme Spindelegger seçimden sonra Ursula’yı AGİT Genel Sekreteri bil!.. “Sıfır sorunlu dış politika”nın mucitleri bir genel sekreterlik için hiç Avusturya’yı üzer mi?

* * * *

The Economist’in Erdoğan’ı üzmesi canını çok sıktı. Banka kredisiyle, “Bizim Çalık”a mı alsak acaba?

* * * *

Bülent Arınç, Yargıtay Başkanlığı’na Nazım Kaynak’ın seçilmesine çok sevindi, sevincini de bizlerle paylaştı…Fark ettiniz mi, “Tanırım iyi çocuktur” dedi.

* * * *

Tüm bu notlardan sonra gelelim sadede:

“Başınızı iki elinizin arasına alın, düşünün… 8 yılda bu ülkeye neler yapıldı? Şimdi uyanalım… Türkiye’ye nasıl tuzak kurulmak istendiğini gördüm!...” (Bu sözler Başbakan Erdoğan’ın Hatay mitinginden yürütülmüştür. Altına imzamı atıyorum… Bilgilerinize…)

Silivri’den kucak dolusu sevgiler…


 Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder