Anasayfa

Perşembe, Şubat 24, 2011

Kenzo'lara Çağrı : İnfak Yapın!

Kenzo, mal biriktiren; malını yoksullarla paylaşmayandır. Kuran’da kenz; mal istiflemek manasına gelir. Ve ne hikmetse, ruhbanlara izafe edilir. Yani bunun en yoğun biçimde din sömürüsü ile yapıldığı ifade edilir. (Bkz. Tevbe Suresi 34-35)
 Kuramsal olarak insan, iletişim kurulabilen hayvandır. Nitekim, kendisini hayvanlar aleminin bir parçası haline getiren yegane unsur; geliştirdiği davranış biçimi, ve tabiatla kurduğu ilişkidir…
 Küresel paradigma tıkanmıştır.
 Brecht’in balta salladığı putlardan biri olan mülkiyet şu basit cümle ile sallanır hale gelmiştir;
 Banka soymak, banka açmaktan daha büyük bir suç değildir…
 Her zaman söylerim; kalabalık karanlıktır. Çünkü kalabalığın bir arada yaşaması için üretilen değerler silsilesi; bireyleri içi boş fıçılara dönüştürmüştür. Ve boş fıçı çok ses çıkartır.
 Ve Victor Hugo bu durumu şöyle izah eder; ‘’Kalp boşaldıkça, kese dolar…’’
 Dediler ki, Allah elçisi Muhammed sık sık Hıra mağarasına gider ve düşünür; ‘’bu gökleri kim yarattı ?”
 Bu elçi tasavvuru; paradigmanın göbeğinden kopmuş kordonla prangalanmış bir tasavvurdur. Nitekim bizim Muhammed algımız böyle değildir;
 Allah elçisine ilk vahyedilen surenin henüz 6. ayetinde ne düşündüğü apaçık biçimde gözler önüne serilir;
 ‘’Kella,innel’insane leyatğa”(6)
“En reahüsağn”(7)
“Hayır, düşündüğün gibi değil; insan azar”
“Mal edinerek ihtiyaçsız hale geleceğini düşünerek.”
 Ve devam eder;
Hayır! Sakın öyle düşünme! Ona uyma, itaat et ve Rabbine yaklaş… (19)
 ***********
İnsan ‘’Hakkın kerim sıfatıyla sıfatlanmaksızın’’ üretemez. Ancak zann denizine gark olur. Bu, dinsel metnin içsel kurgusu üzerinde yapılan tahrif edici yorum ve beyanlarda da göze çarpar…
 Mesela; mistisize edilen, sürekli başka noktalara çekilen bir mesele ‘’Sidre’tül Münteha’’dır. Üzerine sayısız hurafe bina edilmiştir. Esasında yapılanın tam karşılığı şudur;
 (FUSSİLET suresi 26. ayet) O inkarcılar: -Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız, demişlerdi.
 Buradaki gürültü, ses kirliliği dairesi içine girecek bir gürültü olmayıp, vahyin asli meselelerini örten ve öteleyen üretimleri kasteden bir gürültüdür…
 Açlığın, yoksulluğun, fakirliğin, sınıfsal uçurumların, miskinliğin yaygınlaştığı günümüzde, dinin ana meselesi; bu hususlardır.
 Hele ki, Sidre’tül Münteha kavramı da tamamen bu meseleye işaret etmektedir.
 Sidre’tül Münteha; son sınır, son sınırdaki ağaç manalarına gelmektedir. Kullanımı itibari ile; düşüncenin sınırlarına dayanmak, yoğun biçimde tefekkür etmek biçiminde ele alınır.
 Bu düşünce nedir ?
 Allah elçisinin aklının uç noktalarını tırmalayan bu düşünce nedir? İlgili surenin (Necm Suresi) devamında bu açıklanır;
 (14-15) Sidretü'lMüntehâ'nın yanında. Onun yanında ise Cennetü'lMe'vâ bulunmaktadır.
 Son sınırın yanında ‘’Cennet’’ vardır. Yani; Allah elçisi insanlığa sunacağı mesajı içselleştirirken, ‘’cehennemi gözlemlemiş’’, yeryüzündeki çelişkilerin cehenneme işaret ettiğini algılamış, akabininde kesri sınırın ötesinde, paradigmanın çöküşü ile mümkün bir cennet idealinin olduğunu fark etmiştir.
 Resullerin ahiret inancı, yarınlara duydukları umuttur. Bu umut; ideolojik düzlemde, inandıkları idealin gerçekliğine dayanır…
 Bu, nitelikli bir gözlemin ürünü, düşünsel yoğunlaşmanın neticesidir…
 Yani, Mekke’nin Rableri(kenzolar/para babaları) karşısındaki duruş, Cennet idealine, yani sınıfsız, kölesiz, ortaklaşacı ve çelişkisiz toplum idealine sırt dayanarak geliştirilecektir…
 Sidre ağaç demektir. Ağaç; kökleri toprağa tutunmuş bir canlıdır. Toprak; emeği, tevazuyu ve sıfır egoyu temsil eder. Dolayısı ile, toprak, emek, tevazu gibi değerleri yücelten bir toplumun; vahiy dilinde cennet olduğu gerçeğince; işaret edilenin de bu ideal olduğunu söylemek gerekir…
 **************
 Yığılan bu altın ve gümüş cehennem ateşinde kızdırılarak, bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara:"İşte! denilecek, sizin nefisleriniz için yığıp/kenz edip hazineye tıktıklarınız! Haydi tadın bakalım o tıktığınız/kenz ettiğiniz şeyleri!" (Tevbe Suresi 35. Ayet)
 Lokman Suresi 13. Ayete göre ‘’şirk, en büyük zulüm/zulmün aziym’’dir. Dikkat edelim; adam öldürmek bile ‘’zulmün aziym’’ olarak anılmaz. Hiçbir eylem, tek başına zulmün aziym diye anılmaz…
 Yani şirk Kuran’ın deyimi ile zulmün aziym olduğuna göre, bu zulmün muhatapları olmalıdır. Çünkü zulüm, mazlumiyet gibi bir netice üretmek durumundadır. Ki kişinin kendisi için ‘’zulüm’’ ise, zalimin mazlum olabileceğini söylemek gerekir ki; bu olanaksızdır.
 Istılahlarda şirk; bir mala iki kişinin ortak olması manasındadır. Şirket kavramı da bu kökten türemiştir. Çok ortaklı mal üzerine kurulan iktidarı temsil eden bu kavram, şirk kelimesinin reel kullanımına da işaret eder. (Lisan’ül Arab ve Müfredat ‘’şrk maddesi’’)
 Şirk; mülk ve saltanatta Allah’a ortaklar tayin etmektir…
 Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir Velî vardır ne de bir Nasîr/yardımcı. (Bakara Suresi 107. ayet)
 Yani şirkin başlangıç noktası; mülkiyettir.
 O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır. (BÜRÛC suresi 9. ayet)
 Mülkün Allah’a ait olması ne demektir ?
 Mülkün Allah’a ait olması demek, birilerinin mülkü tekelleştirip; sömürü aracı haline getirmesi demek değildir. Ve Kuran sadece bu alanda geliştirilen fiilleri lanetler;
 Vay haline eksik ölçüp tartanların! (MUTAFFİFÎN suresi 1. ayet)    
 Vay haline Hümeze ve Lümezenin, O ki mal biriktirip sayar (Humeze Suresi 1 ve 2. ayetler)
 Allah’ın mülkünden ihtiyaç fazlası mal istiflemek, Rablik taslamaktır ve dolayısı ile şirktir…
 Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. (Bakara Suresi 219. Ayet)
 (TEĞÂBÜN suresi 16. ayet) O halde, gücünüz ölçüsünde Allah'tan korkun, dinleyin, itaat edin. Ve benlikleriniz için bir hayır olarak infakta bulunun. Nefsinin cimrilik ve doymazlığından korunanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
 (TALÂK suresi 7. ayet) Geniş imkâna sahip olan bu geniş imkânından harcasın. Rızkı kendisine ölçü ile verilmiş olan da Allah'ın kendisine verdiğinden infak etsin. Allah hiçbir benliği, kendisine verdiği şey dışında yükümlü tutmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.
 (KASAS suresi 54. ayet) İşte böylelerine ödülleri, sabrettikleri için iki kez verilir. Onlar, kötülüğü güzellikle karşılayıp savarlar. Ve onlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
 (TEVBE suresi 91. ayet) Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir sorumluluk yoktur. Güzel davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
 İnfak edecek bir şey bulamayanlara, öğüt verirlerse sorumluluk yoktur. Yani, malı biriktirip; infak etmeyenlere sorumluluk vardır. Ve Allah’a inandım dediği halde, Kuran’ın bu direk emrini uygulamamak; Allah’a hükümde de ortak koşmaktır ki; alenen şirktir.
 (ÂLİ IMRÂN suresi 92. ayet) Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe hayırda erginliğe/dürüstlüğe asla ulaşamazsınız. İnfak etmekte olduğunuz her şeyi, Allah çok iyi bilmektedir.
 (BAKARA suresi 274. ayet) Mallarını; gece ve gündüz, gizli ve açık infak edenler var ya, içte onlar için Rableri katında kendilerine özgü ödüller vardır. Korku yoktur onlar için; tasalanmayacaklardır onlar.
 (BAKARA suresi 254. ayet) Ey iman edenler! Alış-verişin, dostluğun, şefaatin olmadığı o gün gelmeden önce size verdiğimiz rızktan infak edip dağıtın. Küfre sapanlar zalimlerin ta kendileridir.
 Bakara suresi 254. ayete göre infak etmeyenler kafirlerdir. Yani, ihtiyacından artan malı elinde tutan, kenz eden, biriktiren, buna rağmen dindarlık iddia edenler; ‘’kafirdir.’’
 Ve Kur’an Şirk ile Zulüm arasında kurduğu ilişkiyi, infak köprüsü üzerinden kurgular. İnfak vermeyen, mülkte Allah’a ortaklık iddia eder. Malı kendisine ait kılar, mülkü sahiplenir, melikleşir.
 Veren ise, mülk Allah’a aittir, dolayısı ile emrettiği gibi insanlığa taksim etmeliyim demiş olur. Ve bu taksimatı içinden gelerek yapar…
 Bugün Abdestli Kapitalizmin yaşadığı kriz budur. Artık o sahte din yıkılmıştır, Hak gelmiş, batıl zayi olmuştur. Çırpınmalar boşunadır; tüm ‘’kıvırmalar’’ boşa kürek çekmedir.
 İslam’ın temel meselesi; açlık, fakirlik, miskinlik olmak ile beraber, zulüm ve adaletsizliktir…
 Ve bu yolun öncüsü Ebu Kasım der ki;
 Altına tapanlar lanetlidir! Gümüşe tapanlar lanetlidir!
  
Eren Erdem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder