Anasayfa

Perşembe, Eylül 13, 2012

Ahtapotun ana kolları! (1) / Arslan BULUT


 

Hepsinin temelinde eski Mısır dini var!
Gizlilik eski Mısır dininin temel ilkesidir. Öyle ki eski Mısır dininde törenler, halka açık değildi.. Tapınaklarda bir Tanrı odası bulunur, buraya yalnız ruhani rahipler girebilirdi. Tapınağın avlusundaki sütunların derecesine göre her katılımcı kendi derecesine kadar ilerleyebilirdi..

Hıristiyanlıkla birlikte aynı örgütlenmeler bu yeni dinin içinde de kendisini yeniledi ve Gnostizm denilen bir hal aldı. Hıristiyanlık dininin gizli sırları ve ilkeleri olduğundan hareketle, geniş kitleler üzerinde egemenlik kurmak mümkün oldu. Bu hal, İslami tarikatlarda da aynıdır.


 Değerli okurlar.. Moon tarikatı lideri Güney Koreli Sun Myung Moon 92 yaşında ölünce Türkiye’de de bu tarikat veya din yeniden gündeme geldi. Yine İlluminati, Mormonlar, Moon, Opus Dei hatta bütün bunların alt yapısında bulunan Cizvitler gibi tarikatların kurucuları kimdir, ana felsefeleri, uluslar arası ilişkilerdeki rolleri ve örgütlenme modelleri nedir, yaygınlaşırken hangi yöntemleri kullanmışlardır? Bu dizi yazı, yukarıdaki sorulara cevap veren bir inceleme yazısıdır. İngiliz araştırmacı Michael Walsh,  “Opus Dei”, yani  “Tanrı’nın Eseri” denilen örgüte  “Actopus Dei” yani “Tanrı’nın Ahtapotu”  adını vermişti. Bazıları dünyayı ahtapotun kolları veya örümcek ağı gibi saran bu dini görünümlü yapılanmaların tamamını çok geniş olarak incelemek mümkünse de biz daha çok Türkiye’nin de gündemine giren örgütleri dikkatinize sunmak istiyoruz. Konu ile ilgili yorumu ve Türkiye için dersler çıkarmayı ise bütünüyle size bırakacağız.. İlk bölümde, eski Mısır, Hıristiyanlık ve Yahudilikten esinlenilerek kurulan irili ufaklı gizli cemiyetleri ve bunların dayandıkları temelleri kıcaca hatırlattıktan sonra, dünyanın gündeminde olan büyük örgütleri daha genişçe ve ayrı ayrı inceleyeceğiz.

Milattan önce beşinci yüzyılda yaşamış ve bugünkü Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz’in kuzeyi, Suriye, Mısır, Libya ve İtalya coğrafyasında geziler yapan ve notlar alan Heredot, yüzyıllardır tarih kitabı olarak kabul edilen seyahatnamesinde Yunan tanrılarından söz ederken, aslında hepsinin Mısır’dan esinlenilerek isim değişikliği ile Yunan halkına kabul ettirildiğini, gerçekte kendisini Tanrı gibi gösteren insanların, bunu diğer insanlar üzerinde hakimiyet kurmak için yaptığını, bunun için taraftar toplayabildiğini anlatır.

Tıpkı bunun gibi Batı kültüründe, hatta İslam dünyasında bile kurulan gizli-açık bütün tarikatlarda, cemiyetlerde eski Mısır etkilerini görmek mümkündür. Tabii eski Mısır’ın da İran’ın, Hindistan’ın veya Uzak Doğu’nun etkisinde kaldığına dair tespitler vardır ama Mısır etkisi somut verilerle de ispatlanabilir durumdadır. Bir küçük örnek vermek gerekirse, günümüzde Fener Rum Patriği Bartholomeos, elinde, başlığı  “Çift başlı yılan”  olan bir asa taşımaktadır.  Çift başlı yılan, eski Yunan heykellerinde Zeus’un oğlu Hermes’in elinde de bulunur! Hatta bazı eski kiliselerin giriş kapılarında da çift başlı yılan sembolüne rastlanır.

Tanrı odası ve Gnostizm
Konu ile ilgili, Türkçe’ye 1965 yılında  “Gizli Cemiyetler”  adıyla tercüme edilen Serge Hutin’in araştırması da eski Mısır, eski Yunan ve Roma ile başlar.. Hutin’e göre gizlilik eski Mısır dininin temel ilkesidir. Öyle ki eski Mısır dininde törenler, halka açık değildi.. Tapınaklarda bir Tanrı odası bulunur, buraya yalnız ruhani rahipler girebilirdi. Tapınağın avlusundaki sütunların sıralanışına göre her katılımcı kendi derecesine kadar ilerleyebilirdi.. Bu törenler Osiris efsanesine dayanırdı. Osiris, kardeşi tarafından öldürülür ve İris’in sihriyle yeniden dirilir. Törenlerin teması  bu yeniden diriliş idi.. Veya yeniden doğmak için ölmek.. Bu olay temsilen de anlatılırdı. Bu efsane, eski Yunan dinine de Dionisos-Demeter çifti olarak yansımıştır. Roma döneminde de bu gizli örgütler gelişmeye devam etti. Hıristiyanlıkla birlikte aynı örgütlenmeler bu yeni dinin içinde de kendisini yeniledi ve Gnostizm denilen bir hal aldı. Hıristiyanlık dininin gizli sırları ve ilkeleri olduğundan hareketle, geniş kitleler üzerinde egemenlik kurmak mümkün oldu. Bu hal, İslamiyetin doğuşundan sonra kurulan tarikatlara da yansıdı. Her tarikatın kendisine göre gizli sırları ve ilkeleri oluştu. Öyle ki Mevlana gibi sufiler de bilimsel değerlendirmelerde, gnostik olarak kabul edilir.. Bu durum günümüzde de devam etmektedir. Bugünkü Doğu Türkistan’a kadar yayılan Suriye kökenli Manihizm dininin kaynağı da gnostizmdir. Gnostiklerin gizli sırları, sembolleri, özellikle Masonluğun kuruluşundan itibaren bütün gizli cemiyetlere değişerek, dönüşerek yansımıştır. Cemiyete kabul şartları veya üyelerin birbirini tanımak için kullandığı sembollere varıncaya kadar.. İslamiyetten sonra doğan İsmaililer, onun bir kolu olan Dürziler, Ansariehler, Yezidiler, Nusayriler de böyledir.

Kutsal kase ve ölümsüzlük suyu! 
Orta Çağ’da kurulan esnaf cemiyetlerinde de benzer sırlar vardı. Mesela Ghildes’lerin en bilgilileri saray ve kiliselerde inşaat işçiliği yapan masonlar idi. Onlar, Pythagore geometrisini biliyor, bunları mimaride kullanarak 18’inci yüzyıla kadar usta-çırak ilişkisiyle ve sır olarak taşıyordu. Masonluk, Frankmasonluk veya farmasonluk işte bu mimarların veya ustaların  örgütlenmesinden doğmuştur. Graal, İsa Peygamberin son yemeğinde kullanılan kutsal kase veya kupadır. Efsaneye göre bunun içine İsa’nın karnından akan kan ve su toplanarak İngiltere’ye götürülmüştür. Bu kupadaki suyun ölümsüzlük suyu olduğu iddia edilir..

Tapınak Şövalyeleri 
Türkiye’de Sadettin Tantan’ın bir ara gündeme getirdiği Tapınak Şövalyeleri 1117’de, Suriye’de Saint Bernard tarafından kuruldu. Müslümanların Suriye’ye hakim olması üzerine önce Filistin’e, sonra Avrupa’ya kaçtılar. Her ülkede kilit noktalara yerleştiler ve büyük servetlere kavuştular. Papa 5. Clement 1312’de onları aforoz etti. Birçoğu Paris’te diri diri yakıldı. Tapınak Şövalyeleri de eski Mısır sembollerini kullanırdı. Dante, İlahi Komedi eserinde ölümsüzlüge nasıl erişileceğini anlatır. Dante de bir gizli cemiyetin lideriydi. Simyacılar, eski Yahudi geleneklerini Tevrat’la birlikte yorumlayan Kabbalaistler de gizlilik perdesi oluşturan örgatlenmelerdir.

Rose Croix (Güllü Haç) örgütü 
Haluk Hepkon’un araştırmalarına göre Rosenkreutz adlı bir Alman, Suriye’ye yaptığı bir geziden dönüşünde 1600 yılına doğru Güllü Haç örgütünü kurdu. Hedefi büyük bir reform ile dünyayı değiştirmekti. Kısa zamanda Avrupa’ya yayıldı. Sembolü kırmızı bir haçın ortasına yerleştirilmiş kırmızı güldür. İsa’nın kanını temsil eder. Frank-Masonluk bu örgütten esinlenmiştir. Sembolleri arasında İsrail’in 12 kabilesini temsil, 12 çeşitmeyvası bulunan ağaç da vardır. Vahyin devam ettiğini iddia ederler.


Bohemian Kulübü

1872 de kurulmuş bir örgüttür. ABD’nin batı yakasındaki elitleri bu topluluğun üyesidir. Cumhuriyetçi başkan ve başkan adaylarının tümü bu topluluğun üyesidir. Faliyetleri son derece gizli olan topluluğun özel vadisine giriş ABD devlet güçleri tarafından engellenmektedir. Sembolleri baykuştur. Ritüellerde baykuşa hitap edilir ve bir simge olarak baykuş motifi kullanılır.

Kuru kafa ve kemikler tarikatı

Bu tarikat, New Haven’deki Yale Üniversitesi’nde 1832 yılında William H.Russel’in öncülüğünde bir grup Yale’li öğrenci tarafından kuruldu. Kuru Kafa ve Kemikler Tarikatı, Yale’nin diğer gizli örgütleri (Ferman ve Anahtar, Kitap ve Yılan, Kurt Başı, Eliyahu ve Berzelius) arasında en eski ve en itibarlı olanıdır. Bu üniversitenin son sınıf öğrencilerinden, her dönem sadece 15 kişi seçen bu örgüte girebiliyor. En büyük hedefi, Yeni Dünya Düzeni’nin gerçekleştirilmesidir. Tarikata katılanlar,  “Yeni Dünya Düzeni” ana hedefi esas alınarak eğitilirler. 1898 yılına kadar ABD yönetimi üzerinde sadece kısmi bir etkisi olan Kuru Kafa ve Kemik Tarikatının, dünyanın en zengin ve en saygın insanlarını dünyanın en önemli mevkilerine yerleştirme çabası içinde olduğu bilinmektedir. 

İlluminati
1774 yılında Mason olan Weishaupt, Almanya’daki kilise/cizvit egemenliğini sona erdirmek istemesinden ötürü, bu doğrultuda bir topluluk kurmaya karar verdi ve kendisi gibi düşünen 11 arkadaşıyla beraber 1776 yılında Illuminati’yi kurdu. Her ne kadar asıl amaç, aydınlanarak dinsel dogmalardan uzak, hür düşünceyi ve Newtoncu pozitif bilimin önünü açmak idiyse de daha sonraları gizli siyasi amaçları olduğu anlaşıldı. Galileo Galilei de bir topluluk kurarak bu dogmalarla mücadele etmek ve parlak gençleri ve aşırı derecede zeki insanları bünyesinde toplayarak onlara özgürlüğün, hür düşüncenin ve aydınlanmanın faziletlerini aşılamak istiyordu. İluminati’nin dağıtıldığı söylense de ABD’nin kuruluşunda yeniden ortaya çıkacaktır.


Kaynak





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder