Anasayfa

Çarşamba, Eylül 19, 2012

Ahtapotun ana kolları! (8) / Arslan BULUT




Ilımlı İslam projesini Opus Dei planladı...
Opus Dei, Vatikan bünyesindeki ‘Hıristiyanlık Dışı Dinler ve İnançsızlar’ kurumunu elinde
bulunduruyor. Soner Yalçın’a göre Yeni Dünya Düzeni’nin ‘İslam ayağı’olan ‘Ilımlı İslam Projeleri’ buralarda kotarıldı?


Soner Yalçın, Hürriyet’te 26 Nisan 2009 tarihinde Opus Dei’yi incelemişti:
“Josemaria Escriva de Balaguery, Madrid’de sıradan bir Katolik papazdı. İnzivaya çekildiği kilisede ‘Tanrı’dan gelen vahiy’ sonucu 2 Ekim 1928’de ‘Opus Dei’ adlı gizli ‘cemaatini’ kurdu.
Amacı; Vatikan ve kiliseler dışında Papa’ya destek olacak iyi eğitim görmüş elit bir grup oluşturmaktı.
Eğitim yoluyla seçkin-önder elemanlar yetiştirmeyi hedeflediler. Okullar açtılar ardı ardına. Yetmedi taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar hizmete soktular. Yurtdışı burs imkanlarını iyi kullandılar.
Yetişen müritleri devletin kilit yerlerine yerleştirdiler.
Ve hep devlet desteği gördüler.
Çünkü, düşman ortaktı...
Opus Dei kurucusu Papaz Balaguery antikomünistti.
‘Cemaat’ için komünistlerle mücadele esastı. Bu sebeple İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçilere karşı savaşan Faşist Franko’nun yanında saf tuttular.
İlişki karşılıklıydı; Franco iyi yetişmiş ’cemaatin’insan kaynaklarından hep yararlandı. ’Cemaat’ise diktatör Franco’nun gölgesinde büyüdü.
Opus Dei, iş dünyası ve politikadaki gücünü her geçen yıl artırdı.
Bir yanda sürekli ‘partiler üstü’ gözüktüler, diğer yanda ellerini politikadan hiç çekmediler.
Opus Dei 1982’den sonra Papa II. Jean Paul’ün kanatları altına girerek Vatikan’ın en etkili dinsel örgütü oldu.

‘Hoşgörü’ ve ‘diyalog’
Opus Dei’nin anahtar iki sözcüğü vardı: ‘Hoşgörü’ ve ‘diyalog’!
Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli ülkelerindeki insanlarla yakınlaştılar, konferanslar-seminerler düzenlediler, okullar açtılar, TV-gazete satın aldılar. Adları duyulmamış aydınları ünlü yaptılar.
Sahibi oldukları 12 film şirketini psikolojik savaşın emrine verdiler.
‘Hoşgörü’, ‘diyalog’sözcüklerini ağzından düşürmeyen Opus Dei, diğer yandan soğuk savaşın en güçlü antikomünist örgütlerinden biri oldu.
Özellikle İspanyolca konuşulan Latin Amerika’daki ülkelerde sosyal hareketleri destekleyen kiliseler ile sol hareketlerin kurduğu ittifakı bastırmak için aktif olarak kullanıldı. Örneğin, Şili diktatörü Pinochet gibi eli kanlı askerlerle sıkı işbirliği içinde oldu. Arjantin, Paraguay ve Uruguay’da otoriter rejimleri destekledi. Nikaragua’da diktatör Somoza’yı, Peru’da Fujimori’yi finanse etti. Yani CIA ile Opus Dei hep içli dışlı idi.
‘Cemaat’ Avrupa’daki politik kirli işlerin de içindeydi.
Fransa’da sosyalist Mitterrand karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılan Maliye Bakanı Valery Giscard d’Estaing’i desteklediler.
Zaten baba Edmond Giscard d’Estaing, Opus Dei’nin sahibi olduğu Banco Popular Espanol’un başkanıydı!

Tanrı’nın Ahtapotu 
Opus Dei’nin kurucusu Papaz Balaguery, ülkesi İspanya’ya bir daha dönmedi.
Hayatının sonuna kadar Vatikan’da yaşadı.
1975’te öldükten sonra önce 1990’da ‘üstat’ ilan edildi. Ardından 2002’de azizlik mertebesine çıkarıldı! 300 yıl beklemesi gerekirken 15 yılda bu unvanı alıvermişti!
 İngiliz araştırmacı Michael Walsh, ‘cemaate’, Opus Dei (Tanrı’nın Eseri) değil Actopus Dei (Tanrı’nın Ahtapotu) adını verdi.
İsviçreli toplum bilimci, siyaset adamı Jean Ziegler ise Opus Dei’yi terörizm kadar mücadele edilmesi gereken aşırı sağcı bir hareket olarak gördüğünü yazdı.
Opus Dei, Vatikan’ın en önemli ‘Hıristiyanlık Dışı Dinler ve İnançsızlar’ kurumunu elinde bulunduruyor.
Yeni Dünya Düzeni’nin ‘İslam ayağı’ olan ‘Ilımlı İslam Projeleri’ buralarda kotarıldı?”

Gizli kardinaller
Ahmet Sağlam’ın incelemesine göre teşkilat bir ülkeye ilk girdiğinde, yüksek rütbeli bir din adamını bölge sorumlusu olarak tayin etmekte ve o bölgeyle ilgili bütün kararlarda kendisine tam yetki vermektedir. (Bunlara bazı ülkelerde gizli kardinal de deniliyor) Hemen bölge ve ülke çapında faaliyetle başlamakta, genellikle yabancılar tarafından yürütülen yayılma faaliyetleri ve kurulan vakıfların çalışmaları Opus Dei’nin ismi anılmadan topluma benimsetilmeye çalışılmaktadır.
Hıristiyanlaştırma çalışmaları 1950’lerden itibaren her yerde aynı yolu izlemektedir; önce belli bir çevreye nüfuz edebilmek için üst seviyede bir şahıs bulunur, onun yardımıyla ağır fakat ısrarlı gayretlerle yukarıdan aşağıya doğru inilir.
Elde edilecek nüfuzlu kimseler için öncelikle devlet yönetimindeki kimseler tercih edilmektedir. Aynı stratejiyi Vatikan bürokrasisinde de uygulamışlar ve büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Diğer ülkelerde de önemli olan şahsın kudret ve nüfuzudur; yönetim biçimi veya ideolojisi onları ilgilendirmemektedir.
Vatikan’da zaten yeteri kadar destekçileri her zaman mevcuttur. Papa 2. Jean Paul’ün ölümü üzerine papa seçilen Jozeph Ratzinger yani Papa 6. Benediktus, papa olmadan önce din konseyini yönettiği gibi teşkilata ait Pamplona üniversitesinde de görev yapıyordu.



Mehmet Şevket Eygi’den iki farklı Opus Dei yazısı!




Opus Dei ile ilgili Türk kamuoyuna ilk bilgileri 1976 yılında altı yıllık bir kaçaklık döneminden sonra Türkiye’ye dönen ve “Büyük Gazete” adıyla komünizmle mücadeleyi esas alan tabloid boy aylık bir gazete çıkaran Mehmet Şevket Eygi vermiştir. Eygi, gazetenin birinci sayısında “Yeşil Defterden Notlar” genel başlığı altında “Bir de Türkiye’ye döndüm ki..” başlıklı yazısının Opus Dei ara başlıklı bölümünde aynen şu ifadeleri kullanmıştır:
“İspanya’yı idare eden dini bir teşkilat vardır. İsmi Opus Dei; yani Rabbani Eserler.
Bu teşkilat, siyasi değil, politika ile asla uğraşmaz. Ama kabinedeki 27 vekilden 21’i onlardandır. Ordu personelinin çoğu onlardandır. Öğretmenler, profesörler, hakimler, müdürler, gazeteciler onlardandır. Temel müesseseler onların elindedir.
Dini bir cemiyet, politiaya karışmadan, koskoca bir ülkeye hakim olmuş. Tıpkı farmasonların ve Yahudilerin Türkiye’yi avuçlarının içine almaları gibi.
Enteresan ber şey şu Opus Dei... Parti kurmuyorlar, siyasetle uğraşmıyorlar. Fakat kültürlü, zeki, kabiliyetli ve müessir bir münevverler ordusu yetiştiriyorlar. Sonra bu kadrolarile ülkenin temel müesseselerine. basınına, maarifine, maliyesine, ktisadiyatına, adliyesine, ordusuna, idaresine hakim oluyorlar.
Opus Dei’nin başkanı Kardinal Balavera’nın (Balaguery’nin) bundan birkaç yıl önce Le Monde gazetesine verdiği bir beyanatı okumuştum. Şöyle diyordu:
-Biz siyasi bir cemiyet değiliz. Üyelerimizden biri siyasete karışırsa onu ihraç ederiz.”
Dünyada ve Türkiye’de neler olup bittiğini bilenler açısından Mehmet Şevket Eygi’nin bu tavsiye niteliğindeki yorumu ne kadar ilginç değil mi?
36 yıl önce, 36 yıl sonra
Aradan 36 yıl geçtikten sonra Mehmet Şevket Eygi, 16 Aralık 2011 tarihli Milli Gazete’de yayınlanan “Küçük bir analiz” başlıklı yazısında,  “Türkiye’de Opus Dei’ye benzer bir güç oluştuğunu ve kadrolaştığı temel kurumları ele geçirdiğini”  belirtti.
Eygi’nin yazısında dikkat çeken ifadeler şöyleydi:
 *Ülkemizde siyasî partiler kadar güçlü dinî lobiler, tarikatlar, cemaatler baskı grupları vardır.
*ABD, İsrail, Siyonizm, Global Liberal güçler ülkemizde yeni bir İslam türetmek istiyor. Bu maksatla çeşitli senaryolar, stratejiler uygulanıyor.
*Bizde şu anda bir tek Nakşibendi grubu yoktur. Birçok Nakşî grubu vardır. Bunlar Ehl-i Sünnet ve Şeriat taraftarıdır.
*Ehl-i Sünnet dışı’” zararsız’yeni bir İslam türetmek isteyenler Nakşilerin muhalefetini kırmak istiyor.
*ABD’nin, İsrail’in, Evangelistlerin, Haçlıların, Global Kapitalizmin ve Liberalizmin arzuladığı Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız ılımlı/light İslamın önünü kapayan bütün engeller kaldırılmalıdır. Bu maksatla Şeriatçı Ehl-i Sünnet Müslümanlarına gözdağı verilmelidir.
*Bazı konularda inisiyatif siyasî iktidarın elinde değildir. Opus Dei’ye benzer bir güç oluşmakta ve temel kurumlarda kadrolaşıp onları ele geçirmektedir.
*Makyavel’in ’Amaca ulaşmak için her vasıta ve çare mübahtır’prensibi uygulanmaktadır.
Oysa Opus Dei sistemini Mehmet Şevket Eygi 1976 yılında örnek gösteriyordu. Bütün ülkeyi, bu arada hükümeti bile ele geçirmiş gücün siyasetle uğraşmadığını söylüyordu...


Kaynak


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder