Anasayfa

Salı, Ocak 25, 2011

Islık Siyaseti / Zahide UÇAR

Islık Siyaseti

Gündem bu sefer ıslık siyasetine kilitlendi. Sanki dizi film mübarek!. Yumurta siyaseti, ceket muhabbeti… Islıktan başka silahı olmayanlara edilen küfürler, en aşağılık olanlarından hakaretler… Milletin parasıyla ağalık yapmalar… Demokratik, normal bir ülkede doğal bir hak olarak görülebilecek her eylem için bizde kıyamet kopuyor. Çünkü bu ülkede aç yok, işsizlik yok, işyerleri patır patır kapanmıyor!!. Tek derdimiz başvekil efendinin ıslıklanması...

Ülkemizde 2.5 aylık bebek gıdasızlıktan ölüyor ama vicdanlar kararmış. Cuma günü Banu Avar bir söyleşi için Yalova’ya geliyorken İDO’da bir adamcağız pat diye düşüp bayılıyor. Adamcağız gözünü açtığında “AÇ” olduğunu, o yüzden bayıldığını söylüyor. Sandviç yediriyorlar. Gümüşhaneli olduğunu söyleyen vatandaş yol parası bulamadığı için memleketine gidememiş ve borç almaya gidiyormuş. İşte memleket manzaraları bu... Tartışacaksanız bunları tartışın. İktidar partisinin ıslık konuşmak işine geliyor. Islık gündem yapsın ki, açlık gündeme gelmesin. Islık sis bombası yapılsın ki, göz gözü görmesin. O arada da birçok gizli-kapaklı işler yapılsın. Tayyip karabaşa top atar gibi bir top atıyor, haydiii bütün karabaşlar top peşinde. Önce kim yakalayıp geri getirecek yarışındalar sanki. 8 yıldır aynı oyun oynanıyorsa buna bilerek ökseye yakalanmak denir.

Bu arada Karabük konuşulmuyor. 2.5 aylık bebek açlıktan öldü, konuşulmuyor. HES’ler konuşulmuyor. Meclisten geçmemiş olmasına rağmen koruma kalkanı projesi için Trabzon’da inşaata başlandığı söyleniyor ama bir ıslık kadar haber değeri yok.

Okullar ödeneksizlikten 3. dünya ülkesi okullarından beter hale gelmiş. Öğretim kalitesi yerlerde sürünüyor. Sözleşmeli öğretmen eğitim kölesi olarak üç kuruş maaşa çalıştırılıyor ki, sesi çıkamasın. Gayri milli eğitimleri görmesin!..

Trakya ve Ege’den sonra Antalyalı çiftçilerin de tarlaları bir banka tarafından ipotek edildi. Hani şu tarlalarda kredi dağıtan meşhur banka tarafından ama muhalefeti pek ilgilendirmiyor olsa gerek(!) Onlar RTE’nin attığı top peşinde efor sarf ediyor.

2. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi Silivri’de yapılan 99. duruşmada Türk Subayına kurulan bir tuzağı ispat etti:

“Gözaltına alındığımda telefonumu tutanakla teslim ettim. Vatan Caddesi’nde bir dakikada 140 numara yüklenmiş. Yani günde 140 kişiyle tanışmışım. Türk subayına pusu kuran sefiller var! Bu işlem toplam bir dakika bir saniye sürmüş. Cep telefonum emanette bulunduğu sırada açılmış. Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefon kayıtları benim telefonuma yüklenmiş. 15 Eylül 2008 tarihinde gözaltına alındım. Telefonumu tutanakla teslim ettim. TİB raporuna göre gözaltında olduğum 18 Eylül 2008 tarihinde telefonum 23:52 ile 23:54 saatleri arasında bir dakika 23 saniye açılıyor.

Baz istasyonu kayıtlarına göre telefonum İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün olduğu Vatan Caddesindeki baz istasyonundan sinyal veriyor.”


Savunması bu şekilde devam ediyor. Bir subayın hayatı karatılıyor. Kıyamet kopmalı, İstanbul Emniyet Müdürü’nden başlayarak Adalet(!) Bakanının istifası istenmeli ama Recep Efendi’nin ıslıklanması kadar günden oluşturmuyor. Sadece Yeniçağ gazetesi yazıyor.

Sırası gelmişken “hukuka saygılıyız” diyen paşalara da bir selam yollayalım(!).. Bu durumda “başınıza çalın saygınızı da, hukukunuzu da” demek gerekir!!.

BOP çerçevesinde olan ülkeler karışıyor ne gam, BOP eş başkanı yuhalanmış tek derdimiz o. Ne açlıktan bayılan adam, ne açlıktan ölen bebek… Ne Karabük işçilerinin ABD planları doğrultusunda sokağa atılması… Ne de dünyamızda başlatılan 3. paylaşım savaşları.. Ekmekten, kefenden KDV alanlar en temel ihtiyacımız(!) olan pırlantanın KDV sini sıfırladı ya… Artık ekmek alamayan pırlanta alır(!).. Kısacası; “Ekmek bulamazsanız pasta yiyin” diyor erkek Mari Antuanet.

KIŞIN AÇAR KARDELEN


Bütün bu rezillikler olurken adresime bir paket geldi. Açtığımda Aydil Erol Bey’in Çağrı Yayınlarından çıkan ADLARIMIZ (Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihi Örneklerle) adlı eseri çıktı. Birçok tuhaf özenti isimlerin moda olduğu günümüzde kitap bana ilaç gibi geldi. Adların manası verilirken tarihi örneklerle zenginleştirilmiş, şiirlerle süslenmiş, şarkılarla can katılmış. Başucu kitabı olacak bir adbilim eseri ortaya çıkmış. Adeta kışın ortasında açan bir kardelen gibi…

Dilimiz, adlarımız, şarkılarımız, şiirlerimiz, manilerimiz bizim kimliğimizdir. Kimliğine sahip çıkanların bu güzel eseri mutlaka edinmesini öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder