Anasayfa

Pazar, Ocak 09, 2011

ABD ülkelere Basın ve Eğitim yoluyla ‘sızar’

ABD ülkelere Basın ve Eğitim yoluyla ‘sızar’
SIZMA OPERASYONU VE ‘KÜLTÜREL İĞDİŞ’…
1947’de yapılan Türkiye -ABD yardım anlaşmasının bir maddesi de, ‘Türk basınında sürekli Amerikan propagandası’ yapılma şartıydı.
Amerikan Büyükelçiliği AFS ve Fulbright bursları veriyor, gençler sıraya giriyordu..
O yıllarda yüzlerce barış gönüllüsü Türkiye’yi harmanlıyordu..
Doğu mitingleri hazırlık aşamasındaydı…
ABD Türkiye’nin etnik haritasını bir kez daha incelemeye alıyordu..
112 adet NATO haberalma tesisi Türkiye’de kuruluyordu.
Kıbrıs’da katliam vardı..
Amerikalı ‘uzmanlar’ her yandaydı…..
1975’de Richard Podol adlı ABD görevlisi PODOL RAPORU’nda şu satırlara yer veriyordu:
“Yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan yardım programı bir zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir Bakanlık ya da bir İktisadi Kamu Kuruluşu hemen hemen kalmamıştır. Bu kimseler halen bulundukları örgütte ‘ilerici güç’ niteliğini taşımaktadır.”
Bir yandan ülke yönetim kademelerinde ‘Amerikanlaşma’ çalışmaları yürütülürken, diğer yandan tüm topluma kültürel sızma çalışmaları yapılıyordu:
‘Büyük şehirlerde gençler, PX Amerikan mağazalarından bluejean almak için sıradaydı. Clint Eastwood’un ‘Birkaç Dolar İçin’ filminden sonra, ‘bir kısım’ gençler mahmuzlu çizme ve kovboy pançosu bulma derdine düşmüştü. Kadiköy Cep sinemasında Animals grubunun parçalarını dinleyen salon, film boyunca dans etmişti.. ‘Michele Ma belle’ ya da ‘All hung up in your green eyes’ tınılarını bilenle bilmeyen bir olur muydu?! ..
Aynı yıllarda Türk halkının yüzde 80’i Bangladeş fukaralığına eş bir durumda yaşıyordu..’
‘Gimme some Lovin,’
Bu satırları, bir zaman önce Hürriyet gazetesinde bir köşe yazarını okurken yazmıştım.
Yazar, Şakir Eczacıbaşı’nın ölümü üzerine kaleme aldığı köşe yazısında, İstanbul sanat Kültür vakfı’nın faaliyetlerinin onu nasıl başkalaştırdığını anlatmış, ‘yabancı sanatçılardan habersiz yaşarken’ nasıl bir ‘kültür’ zenginliğinin içine düştüğünü uzun uzun anlatmıştı. Artık batının tüm caz sanatçılarını, tanıyor, Tepebaşındaki Amerikan konsolosluğu aracılığıyla tüm trendleri takip ediyordu. Bunları İstanbul festivaline borçluydu!
Bu yıl İstanbul festivali kapsamında Eric Clapton, ve Steve Winwood konserine giden gazeteci Ertuğrul Özkök de kültür kökleri ile ilgili şu satırları yazmıştı:
‘20 yaşımdayken Ankara sokaklarında beni avaz avaz ‘Gimme some lovin’ diye bağırtan adam!… O gece benim ‘an’ımdı.. …63 yaşıma iyi geldi,.’
Ne Ankara’da ‘gimme some lovin,’ diye bağıran Özkök’ün , ne İstanbul’un uzak semtlerinde ‘yello submarin’ diye mırıldanan gençlerin, aynı yıllarda uygulamaya konan Richard Bissel raporundan haberleri yoktu!
Bissel, CIA’ nin Gizli hizmetler Direktörüydü. 1968 de yazdığı gizli raporda, toplumlara ‘sızma’ tekniğinden sözediyordu. Rapora göre, hedef ülkelerde,
‘1) Hükümetlere siyasal tavsiye ve danışmanlık,
2) Tek tek şahıslarla temas, kişisel yardım uygulaması,
3) Siyasal partilere maddi ve teknik yardım,
4) İşçi sendikaları kooperativler ve özel örgütlenmeleri desteklemek,
5) Kişilerin özel olarak eğitilmesi,EĞİTİM TAKASLARI,
6) Ekonomik operasyonlar,
7) Gizli propaganda,
8) Bir rejimi desteklemek ya da devirmek için askeri ya da siyasal operasyonlar’ yapılacaktı.
Bissel raporunda yeralan aşamalar, Türkiye’de yıllardır adım adım uygulanmıştır. Toplumlara çeşitli yollarla SIZILMAKTADIR. ‘Sızma tekniği’ , Oltadaki Balık Türkiye (M. Emin Değer) adlı kitapta şöyle özetlenir:
‘Tıb dilinde ‘infiltrasyon/Sızma’, bir mikrobun ya da kanser hücresinin, vücudun en yaşamsal bölgesinin tüm hücrelerine girmesini, mikrobun bünyenin her tarafına yayılmasını gösterir.. İşte Amerika’nın uyguladığı yöntem de budur!’
Amerikalı sosyologlar bu yöntemi ‘Görünmez faktör’ olarak tanımlarlar. Görünmez faktör, ‘kontrol mekanizmalarının toplamı’dır. ve ‘Görünmezlik, zihinlerin sömürgeleştirilmesi yoluyla başarılmaktadır.’
Bu yolda en etkili araç ‘eğitimin ele geçirilmesi’dir.
‘İdeolojik taarruz’
Amerikalı uzman Max Von Thornburg, 1947 Ekim ayında The Fortune dergisindeki ‘Türkiye’ye niçin yardım etmeli?’ baslıklı raporunda ‘İdeolojik taarruzun Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi için, atom bombası kadar önemli olduğunun’ altını çizmiştir.
‘Yalnız sermayemizi değil, hizmetlerimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü ve ideallerimizi de Türkiye’ye konuşlandıracağız!’ demiştir.

İşte bu nedenle, ekonomik yardımı, eğitim/kültür anlaşmaları takip etmiştir. Ülkenin ‘aydın adayları’nın beynini ‘iğdiş’ etme operasyonudur bu!
Toplumun en üst düzeyinde yeralan elitler ya batıda eğitim almışlar ya batının misyoner şubeleri olan kolejlerde eğitilmişlerdir.
Tümü bir iki yabancı dile vakıftırlar ve tüm yaşam biçimleri Batı tarafından şekillendirilmiştir..


Banu Avar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder