Anasayfa

Cuma, Ekim 21, 2011

Değişim Programları, Sivil Diplomasi ve ARI Hareketi / Ömür KURT

 
"Sivil Örümceğin Ağı"nı sizin için inceledi ve yazdı:

"İşte görüyorsunuz! Amaçlar, hedefler, yapılanlar… Bir Sivil Toplum Örgütü’nün düzenlediği konferansla bir araya gelen çok uluslu kişilikler, amaç ve hedeflerini aşama aşama anlatıyor. Üstelik araya birkaç ‘endişe’ tohumu serpiştirip, hepsi aynı şeyi söylüyor ki toplum kolayca ikna olsun!

Bize düşen ise karşılaştığımız, duyduğumuz her şeyi sorgulamak ve gerçeği araştırmaktır! İşte o zaman ‘çözülmez gibi görünen her şey’ çok daha çabuk çözümlenecektir." 
 
 
Türkiye'de ve dünyada çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşu vardır ve çeşitli alanlarda faaliyet gösterirler. Bu Sivil Toplum Kuruluşları'nın çok büyük bir çoğunluğu da çeşitli yurtiçi ve yurtdışı örgütlerle içli dışlıdır ve maddi olarak da küresel güçlere bağımlıdır.

Üstelik bu bağımlılık; efendilerinin kendilerine söylediklerini yapmaları için yeterlidir. Zira onları besleyen asıl damar paradır ve parayı veren düdüğü çalar!

Sivil Toplum Kuruluşu olarak birçok dernek, hareket, vakıf vb. kuruluşlar sık sık konferanslar düzenler... Bu konferansların katılımcılarını, yani hedef kitlesini ise genellikle üniversite öğrencileri, diplomatlar, akademisyenler, basın mensupları, kısacası toplumu yönlendiren/yönlendirecek kişiler oluştururlar. Üstelik bu STK'lar varlık sebeplerini'sivillerin, yani halkın yönetime katılması' olarak açıklarlar; ama halkla pek işleri yoktur!

Dünyaca ünlü "Demokrasi Projesi" teorisi ortaya atıldığından beri, STK'lar işin içine sokulmakta, demokrasinin ayağı olarak görülmektedir; ama aslında 'sivil diplomasi' adıyla 'toplumu gevşetme' görevi görürler…

Bakın bir Sivil Toplum Kuruluşu olan ARI Hareketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı H. Ural Aküzüm ARI Hareketi’nin amaçlarını nasıl açıklıyor:


    ARI Hareketi, geleceğin toplum liderlerini yetiştirmeye çalışıyor. Sivil diplomasi yoluyla, Türkiye'de sivil diplomasinin belirleyici olması yönünde, insanların bireysel gelişimlerine katkıda bulunmaya çalışıyor. Her yıl onlarca değişim programı düzenliyoruz. Amerika, Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri, Kafkas ülkeleri, gazeteciler, sivil toplum aktivistleri, akademisyenler, genç siyasetçiler oralara gidiyor, oralardakiler buralara geliyor ve biz köprüler inşa ediyoruz. ARI Hareketi –ayrıca- uluslararası güvenlik konferansları gerçekleştiriyor. Şu anda da 13.'sünü yapıyoruz. Avrupa Birliği'nde Brükselli bir temsilci grubumuz var, Washington'da bir temsilci grubumuz var. Buralarda Avrupa Parlementosu ile toplantılar düzenliyoruz, çeşitli yayınlar çıkarıyoruz ve en önemlisi de değişim programları. Bizim şu anda en önem verdiğimiz şey bu! Sivil diplomasi ve değişim programları!

Amaçlarını bu şekilde açıklayan ARI Hareketi, 16 Ekim 2011 tarihinde Kadir Has Üniversitesi’nde NATO ile ortak bir konferans düzenledi. Bu konferanstaki oturumlardan birinin adı “Geçiş Süreci – Arap Dünyasındaki Türkiye’nin Rolü” olarak belirlenmişti. Katılımcılar ise oldukça çeşitliydi. Sivil toplum aktivistlerinden, gazetecilere; akademisyenlerden, NATO çalışanlarına kadar oldukça farklı özellikteki kişiler bu konferansta bir aradaydı.

Konferansta, “Demokrasi”, “İnsan Hakları”, “Arap Baharı ve Suriye”, “Füze Kalkanı” gibi konular gözdeydi. ABD’de yaşayan Suriyeli muhalif Dr. Radwan Ziadeh’in Suriye ile ilgili sözleri de oldukça dikkate değerdi. Ziadeh, Suriye’deki olaylardan sonra ‘uluslararası camia’nın -tıpkı Libya’ya olduğu gibi- neden hâlâ Suriye’ye de müdahale etmediğinden yakınıyordu. Ziadeh bakın neler diyordu:

    “Öncelikle Esad rejiminin çöktüğünün değil, sadece hayatta kalma mücadelesi olduğunun farkına varmamız gerekiyor! Esad rejimine bağlı güvenlik güçleri ve ordu, birçok kişiyi öldürdü.” “Şimdi eğer ki Suriye'deki gerilim artıyorsa, rejim gösterileri dinmiyorsa ve insanlar artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiyse, daha ayrılıkçı bir yol seçilecek demektir. Ayrıca uluslararası toplum (uluslararası camia) da harekete geçmiyor hâlâ... Libya ile ilgili hemen karar verildi, ama Suriye ile ilgili karar alınamıyor! Bence asıl sorun uluslararası toplumun harekete geçmiyor olması ve diğer sorun da Türkiye'nin de şimdiye harekete geçmemesidir!

Ziadeh kendisine yöneltilen “Suriye’de gösteriler nasıl organize edildi?” sorusunu da şöyle yanıtlıyor: Mısır’da olaylar sosyal medya ile organize edildi. Tunus’un %20’sinin facebook hesabı vardı. Suriye’de ise ‘youtube devrimi’ oldu! Tabii Suriye’de de olayları organize eden Khaled Said, April gibi bir takım hareketler vardı…”[/list]

Ziadeh ayrıca “Suriye’de uçuşa yasak güvenli bir bölgenin oluşturulması gerektiğini” de sözlerine ekliyordu.“Ancak bunun için toplumun hazırlanması, bir kamuoyu oluşturulması lazım!” diyordu.

İşte Sivil Toplum Kuruluşları da basın-yayın aracılığıyla topluma ulaşarak bu görevi görüyordu. Gerekli müdahalenin tartışılmasını sağlayarak, toplumu alıştırmak ve müdahaleyi meşrulaştırmak!

NATO görevlisi Dr. Knut Kirste’nin Türkiye ve bölge için söyledikleri de oldukça ilgi çekiciydi. Bakın, Kirste neler söylemişti:

    “Güvenliği etkileyen en önemli etkenler; teknolojik yenilik, terör, siber saldırılar ve korsanlıktır! Artık askeri olarak misilleme en iyi yöntem olmuyor. Artık karşımıza çıkan her şey için bir operasyon düzenleyemiyoruz.” “Enerji Güvenliği Konusunda İşbirliği Yapmalıyız!”

Kirste, Türkiye’ye “Füze Kalkanı” kurulmasının amaçlarını ise şöyle sıralıyordu:

    1- Bizim (NATO’nun) konuşlanmış askeri güçlerimizi korumak. Teknolojiyi kullanarak bu askeri güce füze ile saldırılmamasını sağlıyoruz.
    2- Balistik füze savunması! Bu da, füze ile belli bir toprağın savunmasını sağlıyoruz.
    3- Rusya ile füze savunma konusunda yaptığımız işbirliği! Rusya ve NATO tarafından birlikte çalışabilir bir sistem kurmak istiyoruz.
    4- Doğru dengeyi nasıl oluşturabiliriz? NATO serbest bir dünya savunuyor, ama dünyada nükleer silahlar oldukça, doğru işbirlikleri yapmak da gerekiyor.

Ve NATO’dan Vahit Erdem devam ediyordu: “Enerji çıkarları çok önemli!”

NATO’daki herkes gibi Vahit Erdem de ‘enerji çıkarları’na vurgu yapmıştı ve enerji için söze Ortadoğu’dan başlıyordu: “Mısır'da geçiş süreci devam ediyor. Libya da öyle! Bizim burada otokratik rejimlerden sonra ne olduğuna odaklanmamız gerekiyor. Bu çabalar sonrasında hiçbir diktatör ayakta kalamaz! Türkiye'nin, bölgenin demokratikleşebilmesi için -müdahale demeyelim de- nasıl yardımcı olacağıdır asıl önemli olan.”

Türkiye’ye büyük görev veriyorlardı!
Ya Ortadoğu’daki NATO çıkarlarını koruyacak ya da…


Vahit Erdem şöyle devam etmişti: “Diğer konu da "enerji" konusu! Genel anlamda enerji güvenliği 2006 yılından beri çok ciddi bir sorun olmaya başladı! Rusya, enerjiyi siyasi bir görüş olarak kullanıyor. Enerji güvenliği, özellikle doğal kaynaklarla ilgili olarak NATO'nun görevleri arasına dâhil edildi! Aynı zamanda enerji kaynaklarının devamlılığının sağlanması, her türlü tehdide karşı enerji yollarının korunması gerekiyor. Özellikle mal ve hizmetlerin korunması açısından deniz güvenliğinin sağlanması gerekiyor.”

Daha sonra Vahit Erdem de sözü “Füze Kalkanı”na getiriyordu: “Balistik füzelere bakacak olursak, Türkiye çevresinde ve dünyada 32 ülkenin balistik füze geliştirmeye çalıştığı söyleniyor. Bu yüzden NATO füze kalkanı geliştirdi ve bunu Türkiye'de kuracak!”

İşte görüyorsunuz! Amaçlar, hedefler, yapılanlar… Bir Sivil Toplum Örgütü’nün düzenlediği konferansla bir araya gelen çok uluslu kişilikler, amaç ve hedeflerini aşama aşama anlatıyor. Üstelik araya birkaç ‘endişe’ tohumu serpiştirip, hepsi aynı şeyi söylüyor ki toplum kolayca ikna olsun!

Bize düşen ise karşılaştığımız, duyduğumuz her şeyi sorgulamak ve gerçeği araştırmaktır! İşte o zaman ‘çözülmez gibi görünen her şey’ çok daha çabuk çözümlenecektir.



Kaynak
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder