Son oturumda TGB başkanı İlker Yücel, çok sıcak bir konuşma yaptı. Suriye gezisinden notlar aktardı. Suriyeli gençler ona en çok Başbakan Erdoğan’ın nasıl bu kadar yüksek oy alabildiğini sormuşlar. O da demiş ki; “size bir kere “One minute” dedi, bize her gün “one minute” diyor.” Güzel cevaptı.
23 Temmuz Cumartesi günü Ankara’da Suriye-Türkiye ilişkilerini ele alan bir sempozyum yapıldı. Ben de gittim. Rize şivesiyle, epey bi” not tuttum.
Son oturumda konuşan TGB başkanı İlker Yücel, 40 kişiyle dostluk kurmaya gittikleri Suriye üniversitelerinden eli boş dönmediler, bu sempozyum o ziyaretin ürünüdür.
Sempozyumu İşçi Partisinin çalışma gruplarından USMER düzenledi. Fakat, bence dostluk görüşmelerini başlatan Türkiye Gençlik Birliğidir. Öncelikli tebriğimiz onlaradır.
Türkiye ve İran’dan akademisyen, gazeteci ve eski diplomatların yanında bir de Lübnan’dan kadın gazeteci vardı. Misafir grubun içinde tek Türkçe bilen, Şam Üniversitesi profesörü Mehmet Yuva, çevirileri yaptı. Prof. Yuva’nın Atatürk’ün Nutku’nu Arapça’ya çevirmesiyle Arap dünyasında çok ünlü olduğunu bu vesileyle öğrenmiş olduk.
Aslında bu sempozyumda pek çok şeyi ilk defa duyuyorduk. Suriye’den Hatay’a geçenlerin tamamı geriye döndüğü halde bunu haber olarak hiçbir yerde duymadık. Bu kamplar 134 Suriye polisinin öldürülmesinden çok önce kurulmuş olarak bekletiliyormuş.
Polisleri öldüren gençlerin, uyuşturucu kullanan veya suça bulaşmış gençlerin güzel vaatlerle bu suça sokulduklarını anlatan ifadelerini dinledik.
Yazar ve gazeteci Mikail Avadi, Suriye Komünist Partisi ve BAAS adına konuştu. “Ortak tarihimiz, ortak coğrafyamız ve ortak geleceğimiz, bu üç husus bizi yine birleştirecek, geleceği birlikte inşa edeceğiz” dedi.
“Türk halkının tutumu çok önemlidir faktördür. Teslim olmayan bir Türkiye bütün bölgenin ve Suriye’nin garantörü olacaktır. Asıl hedef Türkiye’dir. Önce İran ve Suriye’yi düşürmekle, Türkiye’nin kollarını bacaklarını budamaktadırlar. Sonra bedeni düşürmek çok kolay olacaktır” dedi.
Tarihi iki olayı anlattı: “Osmanlı çözülünce Fransa bizi işgal etti. Arap aydınları ve komutanları şaşkın iken, ilk direnen ve şehit olan Osmanlı’da eğitim görmüş olan savunma Bakanı Yusuf Ul Azman, 3 bin kişiyle Beyrut’tan Suriye’ye yürürken şehit oldu. Diğer olay; Hıristiyan başbakan Faris, Cuma namazında camiye girmiş, ‘Suriye’yi Hıristiyanlara vermek için geldik, diyen Fransız komutana karşı diyorum ki, biz de Müslümanız!’ demiştir.”
Şimdi bunları dinleyince bizim burada Müslümanlıkta mangalda kül bırakmayan bazıların nasıl olup da batılı işgalci Hıristiyan’dan daha işgalci olabildiklerini düşünüyorum…
Daha önce Fransız işgali görmüş Suriye halkı acı deneyimleriyle bugün birlik olmanın gereğini çok iyi kavramış durumdadır.
Suriye Ulusal Diyalog Kongre üyesi gazeteci Hamza Munzır, konuşmasında “beş gerçeklik” saptaması yaptı:
- 1. Batı’nın Suriye’ye ilk saldırısı değildir.
2. Suriye, Afganistan’dan başlayan geniş bir bölgenin bir ucudur. Bölgedeki bütün halklar için savaşmaya hazırız.
3. Siyonizm bölgeyi kendi alanı seçti, askeri merkezler kurdu. AB için de ABD için de bölge petrolünün önemi var.
4. Kapitalist kriz dibe ve yana doğru genişlemektedir. Bölgemizde yenildikleri zaman biliyorlar ki kapitalizm de yok olacak.
5. Doğu halklarının birleşmesinden korkuyorlar. Askeri işgal için bölge kendilerine güvenli gelmiyor. O nedenle iç kavgalara ihtiyaçları var.
Hamza Munzır sözlerini şöyle bitirdi: “Bölgemizde 1 milyar insan var, burada başarısızlık onların sonunu getirecektir.”
Suriye-Türkiye Dayanışma Sempozyumundan (2)
Prof.Mehmet Yuva, Dayanışma Sempozyumunun kuşkusuz en önemli ismiydi. Çünkü Türkiye-Suriye dostluk köprüsünün büyük emektarıdır. 2002 yılında Suriye-Türkiye arasında yapılan eğitim anlaşmasıyla Şam Üniversitesine öğretim üyesi olarak gitmişti, hiç boş durmadı, öğretmenlikten daha önemli işler başardı. Mustafa Kemal’i Suriye’de yeni nesillere tanıttı, Nutuk’u çevirdi, Arapça bastı. 2004 yılında, Mustafa Kemal’in Suriye ilişkilerini Şule Perinçek’in hazırladığı metinlerden yararlanarak anlattı.
Konuşmasından öğrendiğime göre, Mustafa Kemal ilk defa Suriye’deyken “vatan ve hürriyet” fikirlerini kafasında oluşturmuş. Çünkü 2.Mahmut, 1816-37 arasında Osmanlı-İngiliz kapitülasyon anlaşmalarıyla bölgeyi adeta İngiliz ve Fransızlara bırakmıştı. Suriye’de İngiliz valinin bulunması, İngilizlerin vergi toplaması vb. nedenlerle, buradaki halkın nasıl yoksullaştırıldığını bizzat kendi gözleriyle görmüş ve buna kafa yormuş. Daha sonra, Fransa’ya karşı savaşan Suriyelilere 1919-21 arasında Ankara’dan eğitici subaylar göndermek gibi doğrudan destekleri de olmuş.
Mustafa Kemal Filistin’deyken, bir keresinde İngiliz kuşatmasında kalmış, onu kuşatmadan Fevzi Kavukçu adında Suriyeli bir zabit kurtarmış. Onunla ilişkileri hiç kopmamış.
Sayın Yuva, sözünü “Türkiye ve Suriye Atatürk’te birleşmelidir” diyerek bitirdi. Bu sözü çok alkışlandı.
Mehmet Yuva, başlarken bir düzeltme yapmıştı. “Bizim Şam diye bildiğimiz başkentin adı Suriye’de bir coğrafi bölgenin adıdır. Başkentin adı ise Dimaş’tır” demişti. Aklıma takıldı. Fonetik analizle baktığımızda bu sözcük İti-Maş, Maz-ata yeri olarak karşımıza çıkıyor. Yani Amazon diyarı, yani ölümüne vatan savunanların yurdu, yani Hilal uğruna şehit olmayı bilenlerin yurdu…
Öğlen arasında eski diplomat Besam Abu Abdullah’a Palmira Kraliçesi Zeynep’i sordum, tarih dersinde onu anlatıyorlar mıydı? “Evet” dedi, “paramızın üzerinde de var.” Çıkardı gösterdi. Gözlerime inanamadım. Çok heyecanlandığımı görünce onu bana armağan etti. 500 Suriye lirası üzerinde o vardı. (Sonradan öğrendiğime göre, ederi 18 TL.)
Paranın arka yüzünde ise bereket sembolü tahıl, sebze ve meyveler vardı. İşte Bereketli Hilal kavramı ve onun koruyucusu Kraliçe Zenobia. Onun Roma’da esirken öldürüldüğünü, Pülümür’de esir alındığını, Zeyneoğulları aşiretinden olduğunu bilmiyordu.
Bende onun Roma’da esir tutulduğu resmi vardı, çıkardım gösterdim, bilemedi. Demek Suriye’de de kahramanları tarihten silme dönemleri yaşanmış, diye düşündüm.
Parasında bereketli hilal, tıpkı 270 yılındaki gibi duruyor!... (Hz.Ali’nin Suriye ve İran resimlerinde de bereketli hilal resmi var.)
....
Hilal-Buğdaylı madalyonu, elinin üzerinde Güneş, yanında Tavus Kuşu ve koruduğu sınırları gösteren haritasıyla Suriye kraliçesi Zenobia:
....
Bizdeki adı Sultan Zeynep’tir. Bektaşiliğin Babagan kolu onun ailesinden gelir. Ailesi Dersim-Pülümürlüdür ve orada oğluyla birlikte esir alınmış, götürüldüğü Roma’da hapse atılmış, gardiyanı Valentin ona aşık olmuş, sevgililer günü diye onun öldürüldüğü günü bize kutlatırlar...
Gazze’yi işgal eden Venedikli korsanlardan geri aldı. Gazze’nin Azize İştar-apa (Azze Strip) adı onun sıfatıdır. Onun için Gazze bizim de kutsal toprağımızdır.
Antik Anadolu- Suriye üzerine bir oturumda da bunları anlatmak isterdim.
Konuşmacılardan Em.Kor.Erdoğan Karakuş, bölgenin askeri açıdan önemini anlattı ve haritayı göstererek önemli bir şey söyledi. “Eğer bir yerde ilk yaşayanlar oranın sahibi sayılacaksa, Yahudiler buraya MÖ.2.binde Basra tarafından geldiler. (Babil’den sürülerek) MÖ.2.bin haritalarında Filistin’de bir Yahudi yerleşimi yoktu. Buradaki en büyük uygarlık, Dicle ile Fırat’ı da içine alan Subartu uygarlığı vardı” dedi. (http://www.tarihbilinci.com/forum/eski-cag-tarihi-haritalari-153/m-ii-biny-lda-anadolu-haritas-14644/?langid=1)
Subartu uygarlığı, internete yazınca karşıma geldi. Sümer-ata, yani Sümerler… Sümerler ise hiç Yahudi olmadılar.
Aynı haritada Doğu Karadeniz’in adı Azzi görünüyor; Eyzi, yani Oğuzi halkının yeni bir adıyla daha karşılaşıyoruz; Aziz, yani Hitit. Ki, VI.Büyük Bedri’nin başında Azzi şapkalı rölyefi vardır!
Son oturumda TGB başkanı İlker Yücel, çok sıcak bir konuşma yaptı. Suriye gezisinden notlar aktardı. Suriyeli gençler ona en çok Başbakan Erdoğan’ın nasıl bu kadar yüksek oy alabildiğini sormuşlar. O da demiş ki; “size bir kere “One minute” dedi, bize her gün “one minute” diyor.” Güzel cevaptı.
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder