Anasayfa

Pazartesi, Mart 28, 2011

Büyük Oyun Büyük Kürdistan 6


Osmanlı’daki çöküşle birlikte Batı ‘Büyük Oyun’u başlattı...
Osmanlı İmparatorluğu’nun iniş dönemine geçmesiyle birlikte Bab-ı Ali ile Kürt aşiretler arasındaki irtibat kopmaya doğru yüz tutmuştu. Doğuda düzen gevşeyince başta Rusya olmak üzere batılılar fırsattan istifadede gecikmediler.
Osmanlı İmparatorluğu 18. Yüzyıldan itibaren iniş dönemine geçtikçe, merkezi hükümet taşradaki ve özellikle  “uzak”  taşradaki kontrolünü de kaybetmeye başlamış, Bab-ı Ali ile aşiretler arasındaki irtibat kopmaya yüz tutmuştu. 
Aşiret başları da, Osmanlı’nın artık zayıfladığını anladıkları için 19. Yüzyılın başlarından itibaren İstanbul’la ilişkilerini zayıflatmaya, başlarına buyruk hareket etmeye başlamışlardı. Pax Ottomana yani  “Osmanlı Düzeni”  gevşeyince, kendi aralarında da rekabet mücadeleleri başgöstermişti.

Büyük Oyun Başlıyor
Bölgedeki anarşiye yakın bu durum içinde başta Rusya olmak üzere Batılılar, bölgedeki Büyük Oyun’larına giriştiler. İlginçtir, 19. Yüzyılın başlarında ilk defa Kürtlerle tanışan Ruslar, daha önce Osmanlı Ermenilerini kullandıkları gibi, 1829’da Kars’ı alırken, organize edip silahlandırdıkları bir  “Müslüman” Kürt aşiret alayını da Türklere karşı Kars’ı almakta kullanmışlardı. Bu arada her mezhepten Hıristiyan, Katolik, Protestan ve Rus Ortodoks misyonerler de bölgede icrayı faaliyete başlıyorlardı. Bab-ı Âli ise başlangıçta bu faaliyetlere lakayt kalıyordu.
Önce III. Sultan Selim, sonra da II. Mahmud inkırazı durdurmaya çalıştılar. III. Selim’in, Yeniçeri Ocağı’nın yerine modern bir ordu kurma teşebbüsü akamete uğradıktan sonra II. Mahmud, 1820’den sonra derebeylerine ve aşiret beylerine karşı başarılı bir mücadele yürüttü. Zira Osmanlı ordusu Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın, Mısır Ordusu’na Suriye’de yenilmesinden sonra Kürt aşiretleri Merkezi Hükümete karşı büsbütün meydan okur hale gelmişlerdi. Merkezi hükümete meydan okumaların başını  “Ravanduz hükümdarı Mir Mehmed”  çekiyordu. 

Bedirhanlar sahnede
Bölgedeki ikinci önemli Kürt kıpırdanması, sonraları adı Kürtçülük hareketlerinde çok işitilecek olan Bedirhan Bey’in, 1843-1845 Diyarbakır harekâtıdır. Bedirhan Bey’in, Ermenilere Nasturi Hıristiyanlara ve hatta misyonerlere saldırılarının Batı’nın protestolarına sebep olması üzerine, Bab-ı Âli ileride kendi otoritesine karşı da tehlike oluşturacağı muhakkak olan, hatta bağımsızlığını ilan eden Bedirhan Bey’e ve kuvvetlerine karşı harekete geçti. Bedirhan ve avanesi 1845’te yakalanarak Girit’e sürüldü. Bu arada belli başlı Kürt aşiret liderleri ve Baban aşireti lideri yakalanmış, sürülmüşlerdi. Bölgedeki aşiret emirlikleri dönemi bir süre için kapanmış oluyordu.

Yeni bir dönem
Aşiret emirlerinin ve büyüklü küçüklü derebeylerin otoritelerinin kırılması ile bölgeye barış ve düzen egemen olamadı. Bundan evvel aşiret başları birbirlerini dengeliyor ve bir nevi -hassas ve netameli de olsa- düzen sağlıyorlardı. Hâsıl olan otorite boşluğunda Kürtlerle Ermeniler arasında cereyan etmeye başlayan kanlı olaylar, Hıristiyan Batı devletlerine ve Ortodoks Rus Devleti’ne, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki içişlerine müdahale imkânını veriyor ve  “Büyük Oyun”  bu bölgede ajanlar arasında ve Ermenilerin Osmanlı’ya karşı tahrik edilmeleri şeklinde oynanır oluyordu.
Eski dönemde aşiretler ve aileler arasındaki ihtilaflar, zaten birbirleri ile hısım veya akraba oldukları için emirler tarafından  “aile içinde” halledilirdi. Bu düzen kalkınca yerine tarikat şeyhlerinin otoriteleri geçmeye başladı. Bu mücadelelerin sayısı, olayın boyutlarına ışık tuttuğu içindir ki burada kısaca değiniyorum.
Bölgede eskiden beri mevcut muhtelif etnik unsurlar; emirlerin yerinde veya daha fazla nüfuz sahibi oldular. Bunların en önemlisi, Abdülkadir Geylani’nin kurduğu Kadiri Tarikatı idi. Bu tarikata mensup başlıca iki şeyhlik vardı: 
Şeyh Abdülkadir’in sülalesinden ve iddialarına göre Peygamber sülalesinden gelen, Hakkâri havalisinde hâkim Nihr, Seyyitleri ve şeyhleri; diğeri de Süleymaniye havalisindeki Barzınca Köyü’nden oldukları için  “Seyid”  yani Peygamber soyundan olduklarını söyleyen Barzinciler. Ne var ki, 19. Yüzyılın başlarında Nakşibendî tarikatının içinden çıkan, başını Şeyh Mevlana Halid’in çektiği bir yenileşme veya  “Yeniden Doğuş”  (Müceddidîn) hareketi ile Nakşibendîlerin nüfuzu Kadirîlerinkini geçip bütün bölgeye yayıldı. 

İlk Milliyetçi mi?
Bazı Kürtler, Nihri Şeyhi Ubeydullah’ı Kürt milliyetçisi sayarlar.  
Ubeydullah, Tebriz’deki İngiliz Konsolosu William Abbot’a hükümetine acilen duyurulmak üzere: 
 “Kürtlerin etnik töre, hatta din bakımından apayrı bir halk olduklarını”  belirttikten sonra, hareketini şöyle izah ediyordu:

Kürdistan ile ilgilenin!..
 “Kürdistan’ın bütün hükümdar ve ağaları, artık işlerin böyle Osmanlı ve İran (Kaçar) hükümetleri altında devam edemeyeceği ve mutlaka bir şeyler yapılması gerekeceği, bu durumun bir şeyler yapmaları ve durumu tahkik etmeleri için Avrupa hükümetlerine duyurulması hususunda müttefiktirler!” 
Aynı şeyleri kendisi ile yakın temasta olan Amerikalı Misyoner Dr. Joseph Plumb, Dr. Cochran’a da söylüyor ve Avrupalıların, Amerikalıların, Kürtler ve  “Kürdistanla” ilgilenmeleri gerektiğini hatırlatıyordu. Ne var ki, İran’daki başarısızlığı sonunda İstanbul’a sürgün edilen sonra da sürgün edildiği Mekke’de 1883’te ölen Ubeydullah’ın, gerçekten bağımsızlık için savaşan bir milliyetçi mi, yoksa çoğu zaman Osmanlılara hizmet eden bir oportünist mi olduğu pek belli olmamıştır. 
II. Abdülhamid dönemi ve Hamidiye Alayları 
1876’da Osmanlı tahtına çıkan Sultan Abdülhamid, imparatorluğu, tahtta kaldığı sürece 1908’e kadar parçalanmaktan korumuş bir hükümdardı. Doğu’daki Kürt ve Ermeni hareketlerini büyük bir tehdit olarak görüyordu ve bunun da Tanzimat’ın, dolayısıyla Avrupalıların önerdiği liberal ve demokratik tedbir ve reformlardan başka usullerle yapılmasına çalışıyordu. Hatta açıkça söylemek gerekirse, Tanzimat’ın liberal fikirlerinin, bölgedeki ayrılıkçı hareketlere ivme kazandıracağına inanıyordu.
II. Abdülhamid, Ermeni tehlikesine karşı Kürt aşiretlerini ve şeyhlerini kullanmaktan yana idi. Bunun için de Şeyh Ubeydullah’ın başını çektiği bir ‘Kürt Birliği’ hareketini alttan alta desteklemiş olduğu söylenir. Bazı tarihçiler bu konuda Abdülhamid’e şeytani bir komplo atfederler. Güya, Şeyh Ubeydullah hareketine, Hıristiyan Ermenileri ve Nasturileri de katacak ve böylelikle Avrupalıların Ermenilere olan sempatileri de körlenecekti...
Hamidiye Alayları
II. Abdülhamid’in Ermeni tehlikesine karşı en belirgin hareketi, Sünni Kürt aşiretlerinden yarı muntazam ’Hamidiye Alayları’nı kurması idi. Osmanlı Devleti’nin ve II. Abdülhamid’in Ermeni ihanetine karşı başlıca güvencesi de Kürt aşiretleri ve sonra kurulan sadık Hamidiye alayları, bir de İstanbul’da devlete yakın Kürt aydınları yetiştirmek için kurdukları aşiret “Zadegan” okulları idi. Ne var ki, bu okullardan bazı Kürtçüler de çıkacaktı sonra...
Hamidiye Alayları’nın çok faydalı oldukları söylenemez. Aksine, gerek Doğu’da ve gerekse İstanbul’da Ermeni taşkınlıklarına karşı kullanıldıklarında, kalpaklarındaki madeni armalara izafeten “Tenekeliler” denilen Hamidiye Alayı mensuplarının bir hayli taşkınlık ve şımarıklıkları olmuştu.
Ermenilerin Kürtlere saldırmaları ilk kıvılcımdı
Diğer tarafta Ermeniler de Hınçak ve Taşnak partileri olarak örgütleniyor ve silahlanıyorlardı. Mücadele daha fazla Ermenilerle Kürtler arasında cereyan ediyordu. Ermeni çeteleri, özellikle Rusya tarafından örgütlendiriliyor ve silahlanıyorlardı. 1894’te Muş’un güneyindeki Sason bölgesinde Hınçaklar Kürt köylerine saldırarak yüzlerce Kürt’ü öldürdüler. 
1895’te Ermeni taşkınlıkları İstanbul’a sirayet etti ve Ermeni komitacılarının bir polis karakolunu basmaları üzerine başlayan olaylar zinciri Anadolu’nun güneyine taştı ve ilk soykırım iddialarına yol açtı. Oysa kanlı olayları Ermeni komitacılar Rusların ve misyonerlerin tahrikleri ile başlatmışlar ve misyonerler de bu olayları tek taraflı olarak Amerika’ya ve Avrupa’ya  “soykırım”  şeklinde yansıtmışlardı. 

Büyük Oyun’un piyonları
Tarihte hiçbir zaman bağımsız bir Kürt Devleti olmamıştır. Ama Kürdistan dedikleri, Türkiye’nin Güneydoğusu’nu, Irak’ın Kuzeyini ve İran’ın da bir parçasını kapsayan bölgede, şu veya bu şekilde, bir Kürt Devleti’nin veya özerk bir Kürt bölgesinin kurulması teşebbüsleri Orta Asya’da İngiliz, Fransız, Alman, Rus ajanları arasında oynanan Büyük Oyun’un bir uzantısı olmuş... 
Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve maalesef bir bakıma da Türkler bu oyunun piyonları olarak kullanılmış... Bütün bunlardan maksat önce Hindistan yollarının güvencesi, sonra da petrolün artan önemi yüzünden Kafkasya ve Orta Doğu’daki petrol kaynaklarına hakimiyet ve Türk gücünü kırmak! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder